Paylaş
Kaygı denen o nesnesiz ve elle tutup işte ahanda bu diye gösteremediğimiz ama hayalet gibi etrafınıza dönüp dolaşan duygu biçimini bilir misiniz? Göstersen görmezler, anlatsan saçma bulurlar, dahası kendin bile henüz tanışma şerefine erememişsindir bu bir görünüp bir kaybolan arkadaşla.. Çünkü aslında tam olarak şu Avrupa Yakası dizisindeki Burhan Altıntop karakteri gibi balkonunda don atlet oturan bir tiptir kaygı. Siz dışarı bakınayım diye pencereye çıktığınızda o karşı balkonda çekirdek çıtlayıp günün hay huyu sayesinde büyük oranda unuttuğunuz varoluşsal hiçliğinizi size durduk yere hatırlatıp üstüne bir de “Ben aslında yoooğğğuuuum!” deyip sizi içten içe çıldırtıveren arkadaşın ta kendisidir kaygı. Var desen olmaz, e yok desen o da olmaz.. Çünkü korkudan farklı olarak kaygının nesnesi yoktur. Bunu korkuyu da kaygıyı yaşayan herkes çok net bir şekilde ayırt edebilir.
İlk kaygı anınızı hatırladınız mı?
Peki, size bir soru.. Bu nesnesiz endişe halini ilk ne zaman yaşamıştınız hatırlıyor musunuz? Sizin yerinize cevap vereyim: Hayır hatırlamıyorsunuz. Ya da hatırladığınızı sandığınız şey aslında kaygı ile ilk karşılaşmanız değildi. Şu dünya üzerinde bitmek tükenmek bilmeyen bir ikinci yarımızı bulma, bir şeyle bütünleşme, tam olma ve var hissetme çabamızı oldum olası anne karnından ilk ayrılışımıza bağlardım. İçinden kopup geldiğimiz annemiz ile artık “tek” değil, “iki ayrı şey” olma halinin sebep olduğunu düşünürdüm hep aşka da, arayışa da, bir şeylere bağlanma çabamıza da... Kendimce bir garip felsefe işte! Meğer Avusturyalı Psikanalist Otto Rank zamanında buna benzer bir şey söylemiş, okuyunca pek bir sevindim. Çok da saçmalamıyormuşum demek ki dedim:) Evet tekrar cevap veriyorum. İlk kaygınızı o zannettiğiniz an değil, annenizin karnından çıktığınız an yaşadınız! Rank’a göre anne karnındaki rahat koşulların ardından yeni bir çevreye tutunma çabası her insanın doğduğu anda yaşadığı ilk kaygısıymış. E o zaman batsın bu dünya!
Aslına bakarsanız zaten tüm o kendimizi sokmaya çalıştığımız kimlikler, hayatımızın her basamağında tıpkı sarı dijital bir Pacman gibi altın toplama yarışında olduğumuz bonusların ve tüm bu yaratım süreçlerinin hepsinin de bir amacı var. Varoluşumuzun temelindeki kaçınılmaz anlamsızlığın yarattığı kaygı halinden kurtulmak. Yoksa diğer türlü bu anlamsızlıkla başa çıkmak çok zor hatta neredeyse imkansız.
Birçok yeni bebekli çiftin ortak sıkıntısı
İşin geyiği bir yana bebekli hayat hikayemizi varoluşsal sorgulamalarla açmamın elbette mantıklı bir sebebi var. Yani size onları boşuna okutmadım merak etmeyin. Kaygının hangi zamanlarda ortaya çıktığına bakarsanız aslında yeni bebekli hayatları yani değişikliği anlattığımız bu köşenin varoluş sebebini bile yeterince açıklıyor. Çünkü kaygı tam olarak yeni bir varoluş yaratma arefelerinde, içinde bulunulan durumu terk etme, bazı şeyleri feda etme ve seçim yapma dönemlerinde ortaya çıkıyor. Hatta kimi psikologlar kaygıyı bu özellikleri nedeniyle yaratım süreci için besleyici ve kişilik için de yapılandırıcı olarak değerlendiriyor. O nedenle hayatımızın bir çok döneminde olduğu gibi yeni bebek sahibi olduğunuz zamanlarda da yaşadığınız tüm bu kaygı sürecinin aslında sizi besleyen, geliştiren, büyüten ve onaran yapıcı bir yanı olacağını da hatırlamaya çalışmak yerinde olabilir.
Çekimlerini gerçekleştirdiğim ve görüştüğüm yeni bebekli ailelerin zaman zaman fazlasıyla ortak söylemleri kullandığını fark ediyorum. Bu haftaki konuklarım ile aslında birçok annenin ve yeni bebekli ailenin yaşadığı “kaygı” sorununu konuşurken buldum kendimi. Bunu daha önceki ailelerimde de epeyce konuşmuştuk. Özelikle yeni annelerde doğum sonrasında hormon dengelerinin haydi hop alaşağı olması ile yaşanan lohusa depresyonu Pınar ve Hüsnü’yü de vurmuş. Bir süre yoğun kaygılarla yani o bahsettiğim görünmez hayaletlerle mücadele etmişler. Doğum sonrası bebekleri Ali Kerem ile olan yeni hayatlarında bir yandan uykusuzluk, bir yandan değişen rollerden bahseden Pınar ve Hüsnü’nün bu görünmez kaygı canavarı ile nasıl başa çıktıklarını ve değişen hayatlarını konuştuk. Pınar gibi birçok yeni annenin kimi zaman aylar dahi sürebilen kaygı dönemleri yaşadığını biliyorum. Bu anlamda Pınar’ın yöntemleri de umarım benzer süreçteki annelere ilham ve moral olur..
- Bebek öncesi ve sonrası hayatınızın bir tarifini alalım her şeyden önce?
Pınar&Hüsnü: Bebek öncesi ve sonrası diye bir şey var gerçekten. Öncelikli olarak yeni bir kimlik kazanıyorsunuz: Anne ve baba. Bu da başlı başına güzel bir sorumluluğu da getiriyor. Ama ilk aşamada bizim ruh halimize mutluluk ve kaygı olarak yansıdı bu yeni kimliklerimiz. İkili ilişkimizde birbirimize ayırdığımız zamanın kısalması ve günlük rutinlerimizin ilk sırasını ele geçirdiğini söyleyebiliriz. Bebeğinizi ilk kucağınıza aldığınızda çok mutlu oluyorsunuz, ancak sürekli dile getirilen aşırı duygu yoğunluğu kesinlikle bebekle vakit geçirdikçe oluşuyor. İlk günler sadece bir birey daha ailemize katıldı derken, şimdilerde "Biz bu adam olmadan bunca zaman nasıl yaşamışız" diyoruz
- Bu kaygı meselesini biraz daha açabilir misiniz? Özellikle Pınar senin kısa bir lohusa depresyonu yaşadığını biliyorum?
Pınar: Ali Kerem doğduktan 5 gün sonra yaklaşık 20-25 gün süren bir aşırı kaygı sürecim oldu. Bu süreçteki kaygılarım çocuğa bakabilecek miyim, hastalanırsa ne yaparım vb. sorular, korkular oldu tabii, özellikle ilk dönemler uykusuz kalmanın kaygıyı tetiklediğini söyleyebilirim. Bu süreçte hem eşim hem ailelerimiz büyük destekte bulundular. Özellikle Ali Kerem'i besledikten sonra uyutma rolünü üstlenerek beni dinlendirdiler. Bir uzmandan bu konuda telefonda kısa görüşmeler şeklinde destek aldım. Kendi kendimi telkin ettim. Örneğin hastalansa ne olur? Doktora gideriz. Ağlarsa ne yaparım, kucağıma alır sakinleştiririm. Annelerin mutlaka kendilerine günde 30 dakika ayırarak dışarıya çıkarmalarını öneriyorum. Kısa sürede zorlu süreci atlattık ve şimdi oğlumuzla rahat ve keyifli günler geçiriyoruz hiçbir şey gözümüzde büyüttüğümüz kadar zor değilmiş
- Babanın hayatı açısından neler değişti? Onun da yorumlarını alalım. Neler zor geldi nelerin üstesinden kolaylıkla gelebildi?
Hüsnü: Doğumdan sonraki ilk günlerde aslında büyük bir şaşkınlık vardı. Şaşkınlıktan hiçbir şey anlamamıştım. Ama sonraki günlerde hayatım keskin biçimde değişti. Özetleyecek olursam: Artık işte duramıyorum. Akşam olması için saatleri sayıyorum. İş seyahatlerinde en zorlandığım Ali Kerem'den uzak olmak oldu.
İnsanız... Yaşadığımız her dönemin özleyeceğimiz anları olacaktır.
- İkili hayatınızda sizin paylaşımınızı derinleştiren rutinleriniz 3 kişi olduktan sonra ne yönde değişti?
Pınar&Hüsnü: Çalışan bir kadın olarak yaklaşık 14 senedir iş hayatındayım. Hüsnü de oldukça yoğun çalışıyor. Bebekle doğrudan bağı olan anne olduğum için ilk kez bu kadar eve bağlandım. Bunca yıllık yoğun çalışma döneminin ardından tüm çalışan kadınların yaşadığı şeyi yaşıyorum aslında. Ama rutinleriniz açısından baktığımızda yavaş yavaş Ali Kerem’i de gezmelerimize dahil etmeye başladık, biz gezmeyi seven bir aileyiz.
Geri dönmek isteyip de dönemediğimiz bir durum şimdilik yok. Ama şunu öngörebiliyorum: Oğlumuz biraz büyüdüğü ve onunla yaşantımızın kendi içinde bir rutini oluştuğu zaman, eski rutinlerimizi hatırlayıp o günlerin tadını da arayacağızdır. İnsanız sonuçta, yaşadığımız her dönemin güzel, özlenecek bölümleri olur. Şimdilik bir an evvel biraz daha büyüse de onun da içinde olduğu planlar yapsak, diyoruz. Genel yaşam tarzımızda Ali Kerem’i dâhil etmekten sakınacağımız etkinlik neredeyse hiç yok… Kendi zevkleri oluşana kadar biz nereye Ali Kerem oraya…
- Bebekli hayatın en zor yanı nedir sizce? Hem kadın hem erkek adına ve bu zorluğu aşmak adına ne gibi yöntemler ürettiniz?
Pınar&Hüsnü: Bebekli hayatın en zor yanlarından biri uykusuzluk. Her anne babanın evladı üzerindeki en zorlu emeğinin bebekken olduğunu düşünmeye başladım. Abartmayayım ama uykusuzluk öyle bir raddeye geliyor ki zaman zaman insana sevincini unutturup sadece büyük bir sorumlulukla baş başa kaldığınızı hissettirebiliyor. Emek ya da "fedakarlık" diye tanımlanan şeyleri uykunuzu bebeğinize harcayarak öğreniyorsunuz. Ancak sabah uyandığınızda bebeğinizin size bir gülücük atması yorgunluğunuzu tamamen almasa da en aza indiriyor. Dediğim gibi bebek büyütmek zorlu, ama sabrı da keyfi de birlikte geliyor.
- Bebekli rutin bir günde en fazla sizi yoran şey ne ve bunun için ürettiğiniz tavsiye verebileceğiniz bir çözüm yöntemi oldu mu?
Pınar&Hüsnü: Uyandığı saniyeden itibaren sürekli kucakta gezmek istiyor. Bir de Ali Kerem’in göbeğinde fıtık olduğu için hiç ağlatmamamız gerekiyor. Şu an için önüne geçemiyoruz, farklı bir yöntem olarak ayağımızda sallıyoruz. Bunun da bir çözüm olmadığını biliyoruz ama şimdilik daha iyi bir çözüm nedir diye biz de soruşturuyoruz.
- Bebek sahibi olduktan sonra en fazla şaşırdığınız şey ne oldu?
Pınar&Hüsnü: Şaşırdığımız ya da yadırgadığımız bir şey olmadı ama insanın kendisini hiç düşünmeyip başka bir canlıya kendini adaması şaşırtıcı aslında. Varsa yoksa o. Tevekkeli büyüklerin bildiği bir şey varmış. Hep şu söylenir; Anne baba olunca anlarsınız. Anlıyorsunuz gerçekten.
- Yeni bebek sahibi olacak çiftlere vermek istediğiniz en önemli tavsiyeler ve fikirler nelerdir?
Pınar&Hüsnü: Bir kere daha, anne baba adayı olmayanlara bir an evvel olun derim. Beklemeyin, çünkü pişman olmayacaksınız. Yeni bebek sahibi olacak kardeşlerimize de... Zor zamanlar yaşanıyor evet ama sabırlı olun yaşayacağınız mutluluğun yanında devede kulak kaldığını göreceksiniz. Babalara bu noktada çok büyük görevler düşüyor. Eşinize karşı anlayışlı ve sevecen olursanız tüm zorlukları kolaylaştırmış olursunuz. Yeni annelerin yaşadığı ruh durumu hakkında empati yapamayacağımız için elimizden ancak bu gelir.
Paylaş