Paylaş
Bazen kabul etmek gerekir. Çünkü kabul etmek inkar etmekten ya da kendini suçlamaktan ya da dön dolaş aynı geçmiş iç hesaplaşmalarını yaşamaktan çok daha hızlı bir B planı geliştirmesini sağlar insanın. Çünkü başladığınız aynı planda her zaman kusursuzca ya da ufacık bir sapma dahi olmadan ilerlemeniz neredeyse imkansız gibi bir şeydir. 80'lerin meşhur Bay Çizgisi olmadığınız sürece tabii ki. Zaten gerçekten de bu kadar kusurlu bir dünyada dümdüz bir çizgi üzerinde kusursuzca ilerliyorsanız asıl anormallik o olurdu herhalde.
Her konuda hem de. Kontrolü dışına çıkan şeylerin neden kontrolü dışına çıktığı ya da bu konuda neyi eksik yaptığı gibi yaklaşımlara ve türlü türlü hayıflanmalara kim bilir kaç milyon baloncuk uzay yılı harcamıştır insanoğlu! Bomboş bir zaman kaybı! Hani otur her sayfasında “ay ben şok!” temalı beşinci sınıf bir aşk romanı yaz o zaman zarfında inan daha iyi. Az çok tatil yerinde kitapsız kalmış zavallı bir kitap kurdu alır nefret ederek de olsa okur belki bir işe yarar…
Bebek sahibi olduktan sonra görüştüğüm ailelerimde en fazla dikkatimi çeken ortak nokta da bu oluyor: “Kontrol dışına çıkmış düzeni bozan beklenmedik durumlar!”. Ve inanın hepsi de söz konusu bebekleri olunca sızlanmayı bir kenara bırakıp hızlı bir “B planı” oluşturuyor. Bu konuda özellikle Özge ve Anıl çiftinin yaşamış olduğu “mama-süt çelişkisi” tam da bu beklenmedik durum ve hızla geliştirilen B planı meselesine uygun bir örnek olarak karşıma geldi. Mama konusunun yeni doğum yapmış anneler için ne kadar hassas bir başlık olduğu malum. Kimi için öcü mama ama kimi için de kurtarıcı olabiliyor, çok da uçlarda düşünmemek lazım. Kimi sütünün azlığından kimi doktorunun önerisi ile mama kullanımına başlamak zorunda kalabiliyor.
Özge ve Anıl’ın ise başlarına hiç beklemedikleri bir yerden gelmiş sorun. Özge’nin sütü oldukça bolmuş. Bir anne için olabilecek en güzel haber gibi görünmüyor mu? Onlar da bu şekilde düşünürlerken ikinci haftasında minik Defne bir türlü doymak bilmemeye başlamış. Kilosu da düşmeye başlayınca doktorları sütünün bol olmasına rağmen kalitesinin yeterli olmadığını ve acilen mamaya başlamaları gerektiğini söylemiş. Özge de Anıl da adeta yıkılmış. O kadar bol sütü olmasına rağmen bebeğine daha ikinci haftada mama vermek zorunda olduğunu kabullenememiş Özge. Kendini hayatına hiç hissetmediği kadar yetersiz hissetmiş, günlerce ağlamış. Lohusa psikolojisi de cabası, artık siz düşünün… Ama işin ucunda Defne olunca hemen silkelenip kendi B-planlarını devreye sokmuşlar.
Gelin devamını onlardan dinleyelim…
Şu ikinci haftada bol sütün olmasına rağmen mamaya başlama mevzusu nasıl gelişti oradan başlayalım mı?
Doğumdan hemen sonra, sütüm geldi ve emzirmeye başladım. İlk günler sıklıkla emzirdim, böylece süt üretimim de arttı. Doğumdan sonraki ilk iki hafta sütün rengi sarı oluyor ve bu süt bebek için gerekli antikorları içerdiğinden bu sütün alımı bebek için çok önemliymiş. O açıdan sütüm bol olduğu için çok mutluydum. Sadece bir göğsüm yara olmuştu ve sağmam gerekmişti tek sorun buydu. Yine de sütümü ziyan etmediğim için seviniyordum. İlerleyen günlerde sütüm daha da bollaştı ve bebek istedikçe hatta her ağladığında emzirdim. Bu sayede yenidoğan sarılığı da olmadı Defne'de. Sonra sonra memede çok uzun süreler kalmaya ve sıklıkla da emmeye başladı. Kilo artışı da normal gibi görünüyordu. Ne zamanki ikinci haftaya girdik kilo artışı sütümün bolluğuna rağmen normalin altına gitmeye başladı. Doktora gittik. Doktor sütümün miktarının çok olmasına rağmen kalorisinin düşük olabileceğini söyledi. Dahası bu nedenle günde iki kere mama takviyesi yapmamız gerektiğini söyledi. Bir anda şaşırdık kaldık. Şok oldum diyebilirim.
Sütünün çocuğunu besleyemediğini öğrenince ne hissettin? Üzüldün mü?
Kendimi hiç bu kadar yetersiz hissetmemiştim. Tam anlamıyla yetersizlik duygusuydu hissettiğim. Hem Anıl hem de ben bu duruma çok üzüldük. Ben günlerce ağladım. Bebeğimi besleyemediğimi bir türlü kabullenemedim. Çünkü hamileliğim süresince de, doğum sonrasında da yediklerime çok dikkat ediyordum ama bir gerçek vardı ki Defne doymuyor ve kilo kaybediyordu.
Ne yaptınız?
Durum içime sinmeyince mama vermeden başka bir doktora daha danışmak istedim. Elbetteki görüş farklılıkları olabiliyor doktorların. Ama ben ikinci doktorumuzun daha doğal yaklaşımından memnun oldum ve onun dediklerini uygulamaya karar verdim. Doktorumuz beslenmemin nasıl olması gerektiğini, bebeğin ihtiyaçlarını ve yaptığımız hataları anlattı. Daha da önemlisi sütüm varken hele ki bu kadar bolken asla mama vermemem gerektiğinin altını çizdi. Mümkün olduğunca organik beslenmemi tavsiye etti. Kuzu eti, günde 3-4 bardak kefir, ev yoğurdu ile koyu yeşil yapraklı sebzeleri çiğ tüketmemi istedi. Ayrıca her türlü tam buğday da dahil ekmekten de uzak durmamı söyledi. Dahası doktorum sütüme güvenmemi isteyerek bana psikolojik olarka destek oldu. Bir hafta dediği gibi beslendim ve dördüncü haftasındaki kontrolde Defne istenilen kilosuna ulaşmıştı. O kadar mutlu olduk ki!
Benzer durumu yaşayan annelere ne önerirsin peki?
Sütüm yok diye üzülmesinler ve proteinli beslensinler, kendi yoğurtlarını ve kefirlerini kendileri yapsınlar. Bolca da su içsinler. Her şeyden önemlisi sütlerine güvensinler. Ben iki kere vermek zorunda kaldım istemeyerek. Bir yandan da her şeyde yeniyiz. Bebeğin gazı var diye uğraştığımız zamanlarda meğer meme istiyormuş onu yanlış anlamışız misal. Daha da bol emzirmem gerekiyormuş. Ama yeni doktorumun da desteği ile içimden gelen sesi dinledim ve anne sütüne kuma getirmekten hemen vazgeçtim. Doktor seçimi konusunda da kendi yaklaşımlarına uygun doktorlarla çalışmalarını tavsiye ederim.
Peki genele gelirsek biraz… Bebek sonrası hayatınızdan biraz bahseder misin bize?
Bebek sonrası hayat kesinlikle inanılmaz bir şekilde değişiyor. Ben hamilelik ve doğuma o kadar odaklanmıştım ki asıl mesele olan bebek sonrası hayatın nasıl olacağını hiç düşünmemişim bile. Yeni hayatın zorluklarını resmen küçümsemişim. En kolay kısmı hamilelikmiş meğer. Doğumum da beklediğim ve hazırlandığım gibi oldukça rahat olduğu için sonrası çok daha zor geldi bana. Özellikle emzirme konusunda sıkıntı yaşadım.
Hamilelik döneminin sonlarında doğum sürecini ve asıl Defne'yi çok merak etmeye başlamıştık. Asıl ruh halim doğum sonrası değişkenlik gösterdi tabii ki. Emzirmeye alışma süreci sancılıydı. Sütüm boldu ama yaralarım canımı acıtıyordu. Bebeğe yetemeyeceğim hissiyatı da ruh halimi olumsuz etkiledi. Ama bu süreç kısa sürdü. Bebeği tanıdık doğru emzirme yöntemlerini öğrendik. Artık kızımla birbirimize iyice alıştık. Hayata bakışım da tamamen değişti. Dışarıda bir hayat olduğunu unutacak kadar tüm dünyamız bir anda Defne oluverdi. Aslında dışarıdaki hayattan bu kadar da kopmamalı diye düşünüyoruz ama şu an çok küçük ve bu mümkün olmuyor. Kendime 1 ay gibi bir süre verdim dışarıdaki hayata da zaman ayırmak için. Umarım yapabilirim. Anıla eskisi gibi zaman ayırmam şu aşamada tabiki mümkün olabiliyor. Bebek anneye bağımlı adeta. Bu da geçici bir süreç elbette ki. Zamanla tüm dengelerin yerine oturacağına eminim. Günlük rutinlerimi bile gerçekleştirmekte zorlanıyorum bazen. Kalan zamanda da zaten Defne ile uyumaya çalışıyorum.
Lohusa depresyonu yaşadın mı? Bu konuda Anıl ne yaptı?
Sanırım kısa da olsa her yeni doğum yapan anne bir lohusa depresyonu yaşıyor. Hamileyken gezip tozup kendi işimi ve her işi yaparken bir anda evde sürekli emzirirken buldum kendimi. Psikolojim de etkilendi doğal olarak. Daha bir ağlamaya meyilliydim. Kendimi yetersiz hissediyordum. Bu süreçte eş desteği çok önemli. Mümkünse aile desteği de. Anıl ile özellikle ilk zamanlar bebeğin her şeyi ile birlikte ilgilendik. Emzirme sonraları her şeyi neredeyse Anıl yaptı. 10 günlük babalık iznini Defne ile mümkün mertebe ilgilenerek geçirdi. Bebeğin ihtiyaçlarının babası tarafından karşılanıyor olması bebek ile baba ilişkisini kuvvetlendiriyormuş. O nedenle her babaya bunu tavsiye ederiz.
Bebek öncesi hayattaki rutinleriniz ne alemde?
Spor aklıma ilk gelen rutinlerden. Ancak zaten o kadar çok enerji harcıyorsunuz ki bebekle ilgilenirken, zaman ve enerji kalmıyor. Biraz daha büyüyünce daha fazla kendime ayıracak zamanım kalacaktır diye düşünüyorum, o zaman spora da başlayabilirim. Bunun dışında rahatça dışarı çıkıp gezmeyi özlüyor insan. Henüz bebekle gezme amaçlı dışarı çıkmadık. Anılla çıktığımızda da aklımız bebekte kalıyor. Bu yüzden emzirme sürecimiz düzene girer girmez kendimizi dışarı atasımız var malum mevsim de yaz! Yapabilenler icin hemen de çıkılabilir aslında ama biz henüz beceremedik.
Bebekli hayatın en zor yanı nedir?
Uykusuzluk diyebilirim, ancak annenin salgıladığı hormonlar kısa süreli uykuların bir şekilde size yetmesini sağlıyor. Bir de gün içinde bebek uyurken uyumak gerekiyor en az iki saat. Aksi halde gece emzirmeleri işkenceye dönüşüyor. Uyuklayabiliyorsunuz emzirirken, ki çok tehlikeli bir şey bu. Bunun dışında odağın her zaman bebek olması zaten önceliklerinizi tamamen etkiliyor, bebeğe göre hayatınızı planlıyorsunuz. Annelerin desteği burada çok yardimci oldu. Hem annem hem kayınvalidem, hem de dedelerimiz bizim kişisel ihtiyaçlarımız için koşturdular ve bizi inanılmaz rahatlattı bu durum. Annenin süt üretimi için dinlenmesi ve sıklıkla kaliteli beslenmesi çok onemli. Bu gibi temel ihtiyaçlar için imkan varsa yardım istemek anneyi ve bebeği çok olumlu etkiliyor.
Bebek sahibi olduktan sonra en fazla şaşırdığınız şey ne oldu?
Defne uyurken Anıl'la dışarı çıktığımızda, Defne'den başka bir şey düşünememek ve başka bir konuda muhabbet etmiyor olmak beni çok şaşırtmıştı. Sanki o yanımda yokken bir yanim eksikti ve huzursuzdum. Bir de Defne mini minnacık olmasına rağmen rüya ile gerçek arası bir gülümseme kaplıyor yüzünü bazen, inanılmaz bir mutluluk, adeta eriyoruz.
Yeni bebek sahibi olacak çiftlere mesajınız var mı?
Sanırım en önemli kısım hamilelik döneminde hem anne hem de babanın ne gibi durumlarla karşılaşacaklarına dair olabildiğince kendilerini geliştirmeleri. Bir anda minicik bir bebeğin etrafında dönüyor dünyanız. Özellikle anne için tamamen yepyeni bir hayat bu. Bu süreçte babanın anneye desteği oldukça önemli. Babaların bu bilinçte olması hem bebek hem de annenin lohusalık donemini rahat atlatması açısından önemli. Tüm zorluklarına rağmen bebekli hayat çok ama çok güzel ve tüm zorluklara değer.
Paylaş