Paylaş
Hamilelik ve doğum, kadınlığa ait tüm meselelerin su yüzüne çıktığı süreçtir. Kadınlığı bastırılmış, cinselliği kötü, pis olarak öğretilmiş ve üstüne üstlük doğurmak konusunda türlü kötü hikayeler dinleyip korkutulmuş kadınlar hem eşleri ile birlikte olmakta hem de doğum sürecinde pek çok problem yaşamaktadır. Profesyonel hayatımda böyle pek çok kadın ile karşılaşmaktayım. Bedeni ile gerçek anlamda temas kurmamış, kadınlığını sürekli olarak korumaya odaklı bir kadının doğum sırasında bedenine güvenmesi ve rahatlaması oldukça zor olmakta ve süreç zor bir doğuma ve müdahalelere doğru gitmektedir.
Bu kadınlar büyük oranda ailesel ve toplumsal baskılar altında büyümüş kadınlar olmaktadır. Kadınlığını bastırmak zorunda kalmışlardır. Neredeyse kadın oldukları için utanmaktadırlar. Bir psikolog olarak ilk yapmaya çalıştığım şey kadınlıkları ile barışmalarına yardımcı olmak ve kendileriyle yeniden temas etmelerini sağlamak olmaktadır. Hangi toplumsal kodlar ile büyüdüğümüz, ailemizde neler gördüğümüz hayatımızı biçimlendirmekte oldukça büyük rol oynamaktadır. Kadınlığa atılan ilk adımla beraber yüklenen tüm öğretiler, yapılan ya da yapılmayan tüm baskılar bir kadın olarak hayatın nasıl algılandığını belirlemektedir. Yapmaya çalıştığım yerleşmiş negatif kalıpları belirlemek ve onları bilgi ve farkındalık sayesinde pozitife çevirerek yaşadığı sıkıntıları aşmasına yardım etmektir. Genelde bu kalıplar anneden miras kalan kalıplar olmaktadır. Mirası taşımayı seçtiğimiz gibi reddetmeyi de seçebiliriz. Yani yapmaya çalıştığımız kadının ona sıkıntı veren duygusal mirasları reddetmesidir.
Kadın olduğundan itibaren korkutularak büyüyen ve erkeklerin kötü olduğunu kendisini koruması gerektiğini öğrenen kadın, ilk gece eşi ile beraber olmaktan korkmakta, bu korku kadında kadın da gerginlik yaratmakta bu gerginliğin sonucunda da gevşeyemediği için yaşadığı deneyim acı olmaktadır. Hamilelik ve Doğum sürecinde de aynı sıkıntılar baş göstermektedir. Kadın doktoruyla konuşmaktan utanabilmekte ve muayene sırasında rahatsız olabilmektedir. Kendini rahat hissetmediği zaman teslim olmakta ve güvenmekte sıkıntı yaşamaktadır. Oysa doğumun en önemli unsuru güvendir. Anne adayı kendine, bebeğine, doktoruna ve doğumuna eşlik eden herkese güvenmelidir ki gevşeyebilsin, rahatlayabilsin ve doğurabilsin. Korkular, kaygılar, güvensizlik doğumun doğal sürecini bozacaktır.
Bu süreçte söz sahibi olmak ve bebeğini kucağına aldığında yaşanan ben yaptım, başardım hissi kadına özgüven depolamaktadır. Bu yüzdende anne olmak, kadın olarak yeniden doğmak demektir. Doğum tecrübesi hem bebeği hem de anneyi derinden etkilemektedir. Pozitif yaşanmış bir doğum deneyimi ne kadar harikulade olursa negatif bir deneyim o kadar travmatik olabilmektedir. Travmanın etkileri hem annede hem de bebekte net olarak görülmektedir. Bu etkiler doğum sonrası depresyona, anne-bebek bağlanmasında sorunlara, emzirme problemlerine ve daha pek çok sıkıntıya sebep olmaktadır. Bu sıkıntılar annenin kendine olan güvenini etkilemekte, anneliğini ve kadınlığını sorgulamaya doğru götürmektedir. Üstelik bizim toplumumuzda dışarıdan ahkâm kesenler, bilgiçlik taslayanlar çok olduğu için, yapılan yorumlar annenin moralini iyice negatif yönde etkilemektedir.
Düşüncelerin davranışları yönettiğini unutmayalım. Beklentimiz eğer acı çekeceğimiz yönünde ise o deneyim acı verici olacaktır. Oysa eğer coşku dolu, keyifli olacağına dair inanışımız var ise zorlanmalarda olsa o deneyimi pozitif yaşarız. Bu cinsellik içinde, doğum içinde aynı şekilde geçerlidir. Bu yüzden doğru bilgi edinmeli, negatif kalıplarımızın farkına varıp çalışmalı ve güçlü bir kadın olarak doğumda gemimizin kaptanı olmak istiyorsak doğumun kendisine de hazırlanmayı ihmal etmemeliyiz.
Paylaş