Paylaş
Günlerdir “Anne olmayı red eden kadın Yarım kadındır” polemiği tartışılıyor. Özellikle kariyer yapan kadınlar, hayatlarında pek çok farklı hedefi olan kadınlar bu sözlere isyan ettiler. Çeşitli şekillerde yarım kadın olmadıklarını anlatmaya çalıştılar. Bu isyan aslında sadece bu açıklamaya değildi. Kişinin bu anlayışta olan çevresine ve baskıya verdiği tepkiydi. Çünkü aslında kadına diğer tüm sıfatlarından sıyırılıp sadece kadın olduğu için saygı duymayan kadınlardı ve en çok bu can acıtıyordu.
Bir kız çocuğu belirli bir yaşa gelip, hele de okulunu bitirdikten sonra üzerinde evlen baskısı kurulmaya başlar. "Evlen, evini kocanı bil!" denir. Tabii ki bu dilekler ya da uyarılar kötü nitetli değildir asla. Hayatında yalnız kalma desteğin olsun diyedir.
Hayatta bir desteğin olması, el ele olabilmen içindir çoğu zaman. Aynı zamanda toplumun yalnız bir kadın olarak size bakış açısını bildikleri ve bunu yaşamanızı istemedikleri içindir. Toplum tarafından farklı algılanacağınızı, evli arkadaşlarınızın yavaş yavaş sizi dışlayacağını ve kocalarını sizden korumaya çalışacaklarını anlatmaya çalışırlar. Çünkü koca sahibi olmak özel bir statüdür. Koca, değerli bir elmastır ve her ne olursa olsun elde tutulmalıdır. Çünkü kocan var ise toplumda bir yerin bir saygınlığın vardır. ‘’ Evli barklı kadın’’ rütbesine ulaşmışsındır. Aynen filmde de dediği gibi ‘’ Kocan kadar konuş! ‘’ durumu vardır. Üstelik bunu sadece dış toplum değil kendi aileniz size yapar. Evet ‘’Evli barklı’’ olmak bir rütbedir de söz hakkın olmasını istiyor isen yaşın geldiğinde bu rütbeyi almak zorundasın. Okuduğun okulların, başardığın işlerin ya da yaptığın kariyerin sana bu rütbeyi kazandıramaz çok üzgünüm!
Diyelim hayatınızdaki doğru adamı buldunuz veya bulduruldunuz , adamı ikna ettinizve o büyük günde evlendiniz. Artık sizde ‘’ Evli- barklı ‘’ statüsüne kavuştunuz, gerekeni yaptığınızı düşünüyorsunuz! Ancak yanılıyorsunuz.
Toplumumuzda gerçek anlamda saygı ve statü kazanmak için evlenmek de yeterli değildir. Evlendikten kısa süre sonra "Çocuk ne zaman?" sorgusu başlar. "Torun sevmek istiyoruz" cümleleri havada uçuşur.
Hayatlarındaki ‘’En büyük‘’ başarısı çocuk doğurabilmiş olmak olan akraba ve tanıdıklarınız sizi her fırsatta ezmeye ve laf çarpmaya çalışır. Sadece çocuk doğurmuş oldukları için kendilerini sizden daha üstün canlılar olarak görürler. Bazı kesim de çocuğunuz olmadığı için size acıyarak bakar. Eğer çocuk sahibi olmamak bir çift olark tercihiniz ise bunu asla anlamazlar.
Aile içinde çocuklu akrabalar çok daha fazla saygı ve itibar görür. Çocuklarının başarıları ballandırılarak anlatılır , üstelik bu başarının tüm kreması anneye mâl edilir. Çocuksuz kadının evli bile olsa yani saygınlığı bir yere kadardır. Kariyerindeki başarıları çok önemli değildir.
Başkalarına yaptığı destekler çok değerli değildir. Ancak Ataerkil toplumumuzda en üst rütbe erkek çocuk annelerindedir. Her erkek çocuk annesi aileye bir ‘Şehzade’ doğurmuş ve ‘Valide Sultan’ olmuştur. Bu şehzadeleri nasıl yetiştirdikleri ise apayrı bir yazı konusudur.
Toplumumuzda kadına kadın olduğu, birey olduğu, insan olduğu için yeteri değer verilmemektir. Erkeklerden önce kadınlar, kariyer odaklı, evlenmemiş, anne olmamış kadınlara yarım gözüyle bakmaktadır maalesef. Hatta bir kısmı ‘’ Bir kusuru var heralde, bu yaşa gelip evlenmediğine göre!’’diye bile düşünebilmektedir. Eğer bu algıları değiştirmek, toplumda hak ettiğimiz değeri ve saygıyı görmek istiyorsak önce biz kadınlar değişmeliyiz, önce biz kendimizi tüm sıfat ve rollerin üzerinde kadın olduğumuz, insan olduğumuz için değer vermeli saygı duymalıyız.
Evliliği, bir rütbe değil bir hayat arkadaşlığı olarak, sevgi bağı olarak görmeyi başarmalıyız. Samimi olarak ‘’ YARIM KADIN! ‘’ denmesi bizi rahatsız ediyorsa ki etmeli önce her birimiz kendimizden ve ailemizden bu algıyı yıkarak başlamalıyız!!
Paylaş