Paylaş
Anne adayları hamile olduğunu öğrendiklerinden itibaren yepyeni sorumluluklarla baş başa kalırlar. Hamilelik süreci boyunca bebekleri için kendilerine çok iyi bakmak ve sağlıklarına, hayat alışkanlıklarına dikkat etmek zorundadırlar. Belki de çoğu kadın için bu dönem kendilerine en çok özen gösterdikleri dönem olmaktadır. Bu da anne adayının kendisini doğuma ve bebeğe hazırlamasının önemli bir parçasıdır. Anne olmak daha hamile kalındığı andan itibaren kadının öncelik sıralamasını değiştirmekte, yavaşlamasını ve kendi ile daha çok temas etmesini, farkındalığının artmasını sağlamaktadır. Bebek annenin rahmindeyken de doğduktan sonra da annesinin duygularını, ruhsal durumunu direkt olarak yansıtacaktır. Bu yüzden benim seans sırasında çokça kullandığım klişeyi burada da tekrar etmek istiyorum. Uçaklarda ne derler hatırlayın: Çocuklu yolcuların önce kendi maskelerini sonra çocuklarının maskelerini takmaları gerekmektedir. Bunun psikolojik açılımı anne önce kendi iyi olacak ve kendine yardım edecek ki çocuğuna faydası olsun. Doğumda da annenin bebeğine yardım edebilmesi için doğuma hazırlanması ve bu sayede doğumda sakinliğini koruyup aktif olarak doğumuna katılması ile mümkün olucaktır.
Hayatta her şeyin bir olgunlaşma, bir pişme süreci vardır. Hamilelik de anneliğin pişme sürecidir diyebiliriz. Bu süreçte anneler, kitaplar okumakta, bebek odasını hazırlamakta, bebişe kıyafet almakta ve buna benzer pek çok hazırlık yapmaktadır. Ancak çoğu anne doğumuna hazırlanmamaktadır. Doğum şeklinin bebek üzerinde pek çok etkisi olduğunun farkında değillerdir. Doğumda kendi tercihlerinin olabileceğini, bebeklerine saygılı bir doğum yaşayabileceklerini bilmemektedirler. Doktorları ile doğumu konuşmayı denediklerinde 36. ve 37. haftalardan önce aldıkları cevap: "şimdi erken zamanı geldiğinde konuşurız." Ya da bazen de
"benim doğum ile izlediğim yol şudur ve başka türlüsü mümkün değil" olabilmektedir. Oysa her şeyi mümkün olduğunca erken açıkça konuşmak her iki taraf içinde en güzeli olacaktır.
Dinlediğim travmatik doğum hikayelerinin en önemli noktası doğum sırasında kendilerine yapılan müdahelelerde kontrolü yitirmeleri, kendilerine bir şeyler yapıldığı ancak onların elleri kolları bağlı hissettiği, çevrelerinde kaotik bir ortam olduğu buna bağlı olarak yaşadıkları panik ve çaresizlik duygusudur. "Ben doğurdum" hissi değil "birileri bu bebeği doğurttu" hissidir. Bunun ardından bebeğe yabancılaşma ve doğum sonrası depresyon da görülebilmektedir. Bağlanma ve emzirme problemleri sıkça yaşanmaktadır. Doğuma eşlik eden tüm kişilerin doğum sırasında ve sonrasındaki tavırları ve kullandıkları dil de annenin travmasını büyütebilmektedir. Anne doğuma hazırlandığında ise bunları en minimum düzeyde yaşamakta, süreç boyunca sakin kalmakta, kendisine yapılan müdahale olduğunda aktif olarak katılmakta böylelikle hiç bir zaman kontrol kaybı hissi yaşamamaktadır. "Doğurtuldum" yerine "ben doğurdum" hissi ile kendisi de daha güçlü bir kadın olarak yeniden doğarak çıkar doğumdan.
Doğum anı bebeğin dünya ile karşılaştığı ilk andır. Güvenli yuvasından çıkmış ve yabancı olduğu sulara adım atmıştır. İyi bir başlangıç yapmak için saygılı, nazik ve sevgi dolu bir karşılamaya ve annesinin ona vereceği sıcaklığa ve güvene ihtiyaç duymaktadır. Bunun için doğum şekli ne olursa olsun annenin doğumuna sahip çıkması, kendine ve bebeğine güvenmesi gerekmektedir. Gerektiğinde yapılacak tüm müdahalelerde bedenine bebeğine nazik ve saygılı davranılmasını talep etme gücünü eline almalıdır. Seçenekleri olduğunu bilmeli ve en önemlisi kendisine rağmen değil kendisi ile beraber bu yolda yürüyecek sağlık ekibi ve hastane seçmeye çalışmalıdır. Bu bebeği için yapacağı en önemli seçim olacaktır. Böylelikle doğumda ne olursa olsun, hangi müdahele yapılırsa yapılsın doğumdan bebeğimi "ben doğurdum" hissi ile ayrılıcak, ilk andan itibaren bebeği ile çok güçlü bağlanma yaşayacaktır.
Paylaş