Paylaş
Anne olmak dünyanın en muhteşem duygusu olarak tarif edilir. Annelik, kadınlığın en üst mertebesidir. Annelik toplum tarafından kutsallaştırıldıkça bir anne adayının beklentileri ve anneliğe yüklediği anlam o ölçüde büyür. Özellikle çalışan kadınlarda annelik rolü ve çalışan kariyer sahibi kadın rolü çatışma yaşamalarına neden olur. Bir yandan bir anne olmanın getirdiği beklenti ve sorumluluklar, bir yandan işe başlama zamanı geldiğinde yaşanan suçluluk duygusu, öbür taraftan kariyerine devam etme isteği ve bu istekten de ayrıca duyulan suçluluk anneyi duygusal olarak oldukça tüketir. Anne çalışmıyor olsa bile özelikle ilk aylarda yaşadığı acemilik ile birlikte "bebeğime yeterince iyi bakabiliyor muyum" kaygısı yaşayabilir. Annelik rolüne ısınmaya çalışırken aynı zamanda diğer rollerini devam ettirmeye çalışmak; eş, ev hanımı, gelin, vs… kadını fiziksel ve duygusal olarak yorabilmektedir.
Bebek, annenin içinde gelişip büyürken aslında her şey daha kolaydır. Bebeğiniz güvenli yuvasında huzur içerisindedir. Annenin bedeni bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Anneler haklı olarak özellikle gebeliklerinin son aylarında bebeklerine kavuşmak için sabırsızlanırlar. Bir an önce kollarına onu almayı arzu ederler. İlk bakışma, ilk ten tene temas tarifi imkansız güzellikte duygulardır.
Hastanede geçen zamanlar nispeten rahattır. Bilgili bebek hemşireleri bebek ile ilgilenmekte anneye destek vermektedir. Esas annelik rolü bebekle eve gelindikten sonra başlar. Özellikle ilk bebekse ve bir de annenin yaşı gençse acemiliğin yaşanması kaçınılmazdır.
Destek olmak adına kendi bildiklerini empoze etmeye ve kendilerin ne kadar iyi anne olduğunu ispatlamaya çalışan aile büyükleri, akrabalar, arkadaşlar, komşu teyzeler annenin zaten kırılgan olan psikolojisini negatif yönde etkiler. "Bu bebek doymuyor, aç ondan bu kadar ağlıyor!" "Sütün yetmiyor zayıf bu bebek mama ver!" "Bebek öyle uyutulmaz sen beceremiyorsun ver ayağımda salliyim bak iki dakikada nasıl uyuyor!" "Elleri çok soğuk bu bebeğin üşüyor bir kat daha giydir!" gibi cümlelerle annenin ben iyi bir anne miyim diye sorgulamasına ve moralinin bozulmasına, içe çekilmesine neden olabilmektedir.
İşin bir başka boyutu da eşi ile olan ilişkisi boyutudur. Hamilelik süreci ile birlikte eşlerin birbirlerine olan yaklaşımları değişir. Özellikle erkekler artık anne adayı olan eşlerine cinsel olarak nasıl yaklaşacakları konusunda çekingenlik gösterebilirler. Doktor tıbbi olarak yasaklayana kadar normal giden sağlıklı bir hamilelikte ilişki yaşamakta bir sorun yoktur. Ancak eşler bebeğe zarar verme kaygısı ile birbirlerinden uzak durmaya başlayabilirler. Oysa sevginin hormonu olan oksitosin oldukça faydalıdır. Üstelik değişen hormon seviyesi ile birlikte kadında cinsel isteğin arttığı da görülmektedir. Bu dönemde hiç bir sıkıntı olmadığı halde eşi tarafından çeşitli sebeplerle red edilmek kadında moral bozukluğuna ve kendine dair veya bedenine dair negatif algı geliştirmesine sebep olabilmektedir.
Doğum sonrası ise annenin odak noktası bebeği olmaktadır. Kimi anne kendini bebeğine adamakta ve geri kalan her şeyi ihmal edebilmektedir. Kendine bakmamak, nefes arası vermemek, hayattan kopma noktasına gelmek anneyi lohusalık hüznüne hatta daha ağır olarak doğum sonrası depresyona sürükleyebilmektedir. Eşle ilişkinin zayıflaması, sosyal desteğin az olması, annenin kendine hiç zaman ayırmaması, mükkemmel anne olmaya çalışmak bu tabloyu ağırlaştıracaktır. Şu bir gerçek ki çocuktan sonraki hayat asla çocuktan önceki hayata benzemeyecektir ancak dengeyi kurmak adına yapılabilecek şeyler de vardır.
Bunlardan en önemlisi eğer imkanı var ise annenin yükünü paylaşması ve yardım istemekten çekinmemesidir. Anne mutlaka kendine ve bakımına zaman ayırmalıdır. Bebeği uyurken bu zamanı mutlaka dinlenerek ya da kendi için bir şeyler yaparak geçirmelidir. Bebeğin ilk yılında anneden mükkemmel ev hanımlığı beklenmemelidir. Her yer bal dök yala temiz olmayabilir mesela, yeterince temiz olması kafidir. Her akşam 2-3 çeşit yemek pişirmeyebilir. Bazı akşamlar dışarıdan yemek yenebilir. Eşin bu konuda anneye destek vermesi ve rahatlatması oldukça önemlidir. Ayrıca eşler bebeğin bakımı ile ilgili sorumlulukları paylaşabilirler. Emzirmek dışında babalar da anneler kadar bebek ile ilgili tüm bakımı yapabilir.
Eşler bebek doğduktan sonra anne baba rollerine alışıp ısınırken karı koca rollerini unutmamalıdır. Birbirlerine eskisinden daha fazla özen göstermeli ve vakit ayırmalıdır. Erkekler eşlerine karşı daha fazla toleranslı olmalı ve desteklemelidir. Anneler de eşlerine zaman ayırmalı ve eş rolünü unutmamalıdır. Eşler mutlaka kendilerine haftada 1 saat bile özel zaman ayırmalı ve bu zamanı tamamen bebek odağı dışında geçirmelidir. Böylelikle bu yeni durumu bir fırsata çevirebilir ve ilişklerini güçlendirebilirler. Erkekler de eşlerine sadece evlatlarının annesi gözü ile bakmamalı ve eşleri olduğunu unutmamalıdır. Bütün mesele roller arasındaki dengeyi kurmakta bitmektedir. Bu denge kurulduğunda karı koca ilişkiside sarsılmadan aksine daha sağlam bir şekilde devam edecektir.
Bir anne ruhsal ve fiziksel olarak ne kadar sağlıklı ve güçlü olursa bebeğine o kadar iyi annelik yapabilecektir. Bu bakımdan anlayış ve saygı görmesi, desteklenmesi ve kendine zaman ayırması faydalı olacaktır.
Paylaş