Paylaş
Pandemi krizi sonrasında evinde izole bir hayat yaşamaya başlayan toplum sosyal medyanın kullanımına daha çok yönelmeye başladı. Maslow’un ihtiyaç piramidinin sosyal medya mecraları ile entegre edilmiş olan haritasına baktığımızda insanların kendini gerçekleştirme ve saygınlık kazanma arzularını kriz öncesinde de gerçek anlamda sosyalleşebilme imkanları varken sosyal medya üzerinden sağlamaya çalıştıklarını görüyoruz. Şimdi ise bu durum artık daha da yoğun bir hal almaya başladı. Kriz öncesi mecralar üzerinde paylaşım yaparak "olmak istediğin gibi görün" doktrini ile hareket etmeyi tercih eden kitle, artık hareket kabiliyetleri daha da kısıtlandığı için hayatlarını sahip oldukları her şeyleriyle sosyal medya üzerinde yaşamaya başladı. Kendi yaşam donatılarıyla dikkat çekebilme çabasına bürünen kitle aslında takipçilerinin ve kendilerinin bile fark etmediği şekilde anlam oluşturmayan içerikler üretmekte.
Yaptığınız her paylaşım bir anlam ya da bir öğreti içermek zorunda değil!
Yapılan her paylaşımın elbetteki bir amaca yönelik olmasını beklemek anlamsız olurdu. Fakat sosyal medyada daha çok vakit geçirmeye başladığımız bu günlerde niteliksiz içeriklere her zamankinden daha fazla maruz kalmaya başladık. Bu durum, toplumun kırılan üretkenlik ve nitelikli yaratıcılığını olumsuz yönde daha fazla etkilemeye devam etmekle birlikte yukarıda bahsettiğim doktrine daha çok uyum sağlanarak düşünebilme parametresininde gitgide kırılmasına sebep oluyor.
Özenen ve özendiren bir algoritim döngüsüyle, sahip olduklarıyla toplumda var olabilme ve dikkat çekebilme ihtiyaçlarına cevap arayan kitle, kendileriyle birlikte toplumun bireyselleşmesinde farkında olunmayan son derece ciddi travmatik etkiler bırakıyor. Gelişim çağında olan çocukların ve gençlerin bu gibi etkilere maruz kalması ise ilerleyen dönemlerde bu doktrini bir hayat standardı olarak benimsemeleri ise kaçınılmaz bir gerçek. Uzmanlık ve hobi kavramları arasındaki ayrımı sağlayan çizginin bu dönemde belirginliğini daha da kaybettiğini görüyoruz. Bu durum ise yanlış yönlendirmelere, çıkar çatışmalarına neden olmakla birlikte yukarıda da bahsetmiş olduğum kişinin kendini gerçekleştirme çabasına hizmet etmesinden dolayı gerçeğin abartı ve dikkat çeker nitelikte sunulmasına da neden oluyor. Ne yazıktır ki özendirme içgüdüsü ile hareket eden kitle buna kendisi de dahil olmak üzere toplumun kendi özüne yönelmesini engelleyerek bireyselleşme düzeyini etkiliyor ve hırslarla dolu ait olmayan hayatlar yaşanılmasına sebep oluyor.
Tabii bu durum acıdır ki, toplumun büyük bir kesimini içerisinde bulundukları dünyada hayatlarını etkiler niteliğe sahip iklim krizi gibi bir çok konudan soyutlanmasına da kapı aralıyor. Kısacası bilgilendiğimiz ve bilgilendirdiğimiz konuların niteliği üç beş konu arasında gidip geliyor ve düşünce derinliğimiz görsel hırslara yenik düşüyor.
Bu konuyu ele almış olmamın nedenini aslında uzun zamandır bahsettiğim sürdürülebilir kalkınma teması oluşturuyor. Toplumun kendini gelecek yıllara daha sağlam temelli ve nitelikli üretim altyapısıyla hazırlayabilmesi için biraz daha bu pembe oluşumdan çıkıp daha gerçekçi ve daha yaratıcı düşünebilmesi gerekiyor.
Belki de artık ironi sanatına biraz ara verip kübizmde olduğu gibi görünenin ötesindekini keşfetmemiz gerekiyor.
Paylaş