Paylaş
İnsan, doğası gereği gelişime ve değişime açık olmakla beraber soyunun devamlılığını da sağlamaya yönelik içgüdülerle dünyaya gelir, bunun doğal bir getirisi olarak da çiftleşme ve üreme davranışları sergiler. Bu durumun toplumsal açıdan kabul gören ve devamlılık arz eden bir yaşam olayı haline dönüşmesi ile beraber “evlilik” kavramı hayatımıza girmiştir. Evlilik, bu sözünü ettiğimiz bazı evrimsel ödevlerin bir getirisi olsa da, işin içine giren duygular ve eş zamanlı paylaşımlar birlikteliği salt üreme olayından çıkarıp sevgi bağıyla birleştirilen hayatlara dönüştürür.
Günümüzde gerçekleştirilen evliliklerin birçoğunda ifade edildiği üzere, “severek evlenmek” kavramı tam da bunu anlatmak için kullanılır. Peki, severek evlenmek ne demektir? Evlenmek için ne kadar sevmek gerekir? Evlenmeden önce sevdiğim kişiyi ne kadar süre sevmeye devam edebilirim? Bu tarz sorular, evlilik öncesi tüm çiftlerin kafasını karıştırır. Bu sorulara net bir yanıt vermek elbette zordur. Evlenmek istediğimiz kişiye karşı duyduğumuz yoğun duyguların nedeni heyecansal bir çekim midir yoksa sevgi, saygı, bağlılık ve sadakati içerisinde barındıran duygular bütünü müdür? Bu soruya verdiğimiz cevap evliliğe yüklediğimiz anlamın küçük de olsa bir göstergesi olabilir.
İdeal evlilik kavramına gelince, aslında bu kavram kişiden kişiye göre değişebilir, kimi insan için duygusal yoğunluk kimi insan için yaşam standartları kimisi için ise heyecansal çekim belirleyici olabilmektedir. Her ne kadar seçim yapmanın zor olduğunu bilsek de tercihimiz, bu seçeneklerin her birini bir parça da olsa içeren öğelerin bir bütününden yana olmalıdır. Tabi ki ağırlıklar değişebilir ama önceliklerimize uygun kişileri tercih ettiğimizde ideal evliliği gerçekleştirme şansımız da yükselir.
Çiftler arasında sıklıkla yaşanan sorunlardan birisi de uyum problemidir. Belirli bir yaşa kadar aile ile büyüyen yetişkinler belli bir yaştan sonra edinmiş oldukları tüm davranış kalıpları ile birlikte yeni bir aile kurmaya çalışırlar. Fakat öncesinde edinilmiş alışkanlıklar ve hayatı algılama biçimleri çiftlerin tartışmalarına neden olan meselelere dönüşebilir. Bunun üstesinden gelebilmenin yolu da tahammül sınırlarımızı geniş tutmak ve bütünleşmeyi amaç edinerek çıktığımız bu yolda eşimize ayak uydurmayı, aile içi bir savaşa dönüştürmeden yapabilmektir.
Aile kurmak günümüz şartlarında oldukça zorlaşan bir süreç olmakla birlikte kolaylıkla vazgeçilebilen bir anlaşmaya dönüşmüş haldedir. Bunun nedeni ise tarafların birbirlerini kimi zaman kaybetmemek kimi zaman da üzmemek adına beklentilerini birbirlerine ifade etmeden bu kararı almaları ve evlendikten sonra beklentilerin su yüzüne çıkmasıdır. Evlilik sonrasında doğal yaşamına dönen ve beklentilerini rahatlıkla ifade eden çiftler, “evlendikten sonra çok değişmek” ile suçlanır. Bu nedenle hayatınızı paylaşmayı planladığınız kişilere karşı duygu ve düşüncelerinizi, hayata bakışınızı, gelecek beklentilerinizi içtenlikle yansıtmalı ve değerlendirmelerinizi buna dayanarak daha gerçekçi yapmalısınız. Ancak o zaman hayatınızın diğer alanlarında aldığınız kararlarda olduğu gibi evlilikte de hayal kırıklığına uğrama riskiniz azalır.
Pedagog - Aile ve Evlilik Terapisti
Serap Melek Kılıç
Paylaş