Paylaş
2 yaş sendromu olarak ifade edilen ama aslında psikososyal gelişiminde kritik bir geçiş sürecinden geçen çocuğun, ebeveynleri ile iletişim kurma ve dünyaya “Ben de varım” deme çabası olarak görülmesi gereken bir yaşam olayı olarak tanımladığım bu süreçten bir hastalık, bir psikolojik buhran veya çocuğun eksik bir yanı gibi bahsetmek çok da doğru bir yaklaşım değildir.
Doğduğu andan itibaren anne ve babaya hayati ihtiyaçlar çerçevesinde bağlı olan bebek, ilk adımlarını atmaya başladığı andan itibaren kendisini bir anda harikalar diyarında buluverir. Annesi olmaksızın hayatta kalmayı başarması dahi mümkün değilken yaşamının yönetimini kendi kuralları ile ele geçirir. Genellikle 12-18 ay arasında başlayan bu süreçte dışarıdan gelebilecek veya kendi başına getirebileceği tehlikeli durum ve davranışların farkında olmayan bebek, riskli davranışlara karşı aşırı derecede eğilimli ve dirençlidir. Ergenlik döneminde de benzer olguların gözlendiği ve çocuğun “benmerkezci” olduğu ilk yaşam döngüsü olan bu dönemde çevreyi keşfetmeye çıkan kaşif öylesine ben odaklı hareket eder ki, başına neler gelebileceği ile ilgili anne ve babası korkulu rüyalar görürken kendisinin tehlike kavramından hiç ama hiç haberi yoktur. Küçük bir ergen gibi asi, ayak direyen ve bildiğini okumaya çalışan bu dönem çocuklarına karşı yanlış ebeveyn tutumları süreci “2 yaş sendromu” olarak adlandırdığımız problem kümesine doğru taşımaktadır.
Aslına bakacak olursanız ben süreci “2 yaş bebeği olan ebeveyn sendromu” olarak adlandırmayı tercih ederim. Nedenini soracak olursanız; bu dönem çocuklar için bir sorun teşkil etmezken, anne babaların engelleyici, koruyucu ve sınırlar getiren tutumları onların daha keskin tepkiler veren, inat eden, uyumsuz hale dönüşmelerine sebep olmaktadır.
Çocukların penceresinden değerlendirildiğinde 2 yaş sendromu olduğu varsayılan davranışlara örnek verecek olursak; kendi kendine yürümeye başladıktan sonra ellerinizi bırakarak başına buyruk hareket etme isteği, yemeğini kendi elleriyle döke saça yeme veya istemediği şeyleri yemeyi reddetme, yemek seçme, şeker çikolata veya televizyon, iPad gibi sınırlandırılmak istenen kavramlara karşı aşırı ilgi, uykuyu kendi istediği zaman uyuma, gün içerisindeki yaşam olaylarında kendi hak ve özgürlüklerini arayarak tercihlerini diretme davranışı ve istediğini almak konusunda kendi bildiği yolu kullanarak ağlayıp huysuzlanma davranışı gibi birçok örneğini sıralayabiliriz. Ebeveynler çerçevesinden baktığımızda ise; neredeyse hep bir ağızdan duyulabilecek kadar genel bir problem olan inatlaşma ve tutturmalar, ağlama krizleri, kural tanımama, yeme problemleri, ajite davranış, sosyal uyumsuzluk ve uyku problemleri sıralanabilir.
Aslında 2 yaş bebeğin kendi istek ve ihtiyaçlarını kendi bildiği yoldan sonunu düşünmeksizin elde etme çabası ile, anne babaların çocuklarını tehlikeli durum ve davranışlardan koruma isteği arasında gidip gelen bu denge kurma çabası kimi zaman anne babaya kimi zaman çocuklara karşı hassas bir hale dönüşebilir ve denge kurulamayan ebeveyn-çocuk ilişkisinde geleceğe yönelik olumsuz sonuçlar doğurabilecek bazı problem davranışları ortaya çıkarabilir.
Peki, 2 yaş bebeği olan ebeveynler bu süreci bir sendroma çevirmeden nasıl atlatabilirler? Elbette listenin başında sabır ve empati geliyor. Olaya kendi bakış açımızla bakmakla kalmayıp bir de onun neyi neden yaptığını veya neyi niçin istediğini anlamaya çalıştığımızda sorunlar kolaylıkla kontrol altına alınabilir. Bir gerilim veya inatlaşma halinde çocuğumuzun karşısına dikilip ona karşı otorite ve güç gösterisinde bulunmak ve zafer kazanma arayışına girmek yerine onun bu isteğini makul bir şekilde gözden geçirmesini veya alternatif bir seçenekle yer değiştirmesini sağlamaya yönelik seçenekler sunarak işbirliğine açık olmak gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki “inat-laş-mak” kelime anlamı olarak da karşılıklı her iki tarafın da içinde bulunduğu ve devam ettirdiği bir süreçtir ve sorumluluğu tek başına çocuğun üzerine yıkılmamalıdır.
Kriz anlarında birkaç saniye durup kendimize ve yaşanan olaya bir tablo gibi yukarıdan bakmak ve farklı bakış açılarıyla olayı yeniden ele alıp özellikle de çocuğumuzun gözünden onun duyguları ve bize anlatmaya çalıştığı, bizden istediği şeyin geçerli sebeplerinin mutlaka olduğunu düşünerek yeni bir değerlendirme yapmakta fayda var. Daha sonrasında ise, ona dikte edilmiş çözümler yerine onun da hoşuna gidebilecek iki veya daha fazla seçenek sunarak uzlaşma çabasına girilmelidir. Gerilim devam ediyorsa eğer dikkatini hafif bir geçişle dağıtabilir, eğer hala devam ediyorsa ebeveyn kriz yaşanan ortamı kısa süreliğine terk edip çocuk sakinleştikten sonra çocukla beraber yaşananları yeniden yapılandırarak hem kendi duygularını hem de yaşanan olayı yeniden gözden geçirebilir. Ceza vermek, kızmak, bağırmak, aşağılamak, etiketlemek, “Sen zaten..., hep, hiç, herzaman, bundan sonra...,” gibi kelimelerle başlayan cümleler kurmaktan uzak karşılıklı hoşgörü ve işbirliğinin hedef alındığı bir ilişki geliştirmek gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki; biz işbirliği veya empati kavramlarını çocuğumuza öğretmezsek ve otoriter bir tavırla beklentilerimizi onlara diretirsek, onlar da güçlü oldukları konu ve ortamlarda bize karşı dirençli ve anlayışsız bir tutumla yanıt verirler.
4 yaş sendromuna değinecek olursak da yukarıda yazdıklarımıza ek olarak sadece 4 yaş dönemi gelişimsel özelliklerinin getirisi olarak sosyal çevrede etkin bir yer edinme, sosyal becerilerini sağlıklı bir biçimde geliştirme, anne ve babadan sağlıklı bir biçimde bağımsız hareket edebilme becerisi kazanma, kreş, okul yaşantısı gibi sorumluluk ve sınırlılıkların söz konusu olduğu ortamlarda etkin bir biçimde yer alma ve genellikle aileye yeni katılan veya öncesinde var olan kardeş ile sağlıklı bir ilişki kurabilme çabalarının getirisi olarak ortaya çıkan çatışmalı durumlardır. Bu dönemin de başa çıkma yolu neredeyse 2 yaş sendromundakiyle aynı oranda sabır ve empati temelinde şekil alır. Çocuğun saygı ve hoşgörü görerek büyümesi ile önce ebeveynlerine daha sonra da tüm sosyal çevresine karşı belirgin düzeyde pozitif sosyal ilişki geliştirmesi kolaylıkla mümkün kılınabilir.
Empati ve sevgi temelli büyütülen çocuklar dünyaya her zaman daha güzel gözlerle bakarlar.
Paylaş