Paylaş
Eskisi kadar şiddetli olmasa da bir kış mevsimini daha bitirdik ve yeniden bahar geldi. Ortalık yine papatya cennetine döndü. Yeniden mis gibi kokular ve yeniden pırıl pırıl günler. Muhtemelen yağmurlar yağacak ama artık üşümeyeceğiz. Soğuklar bitti, cemreler düştü. Havalar artık ısınır giderek. Biz montları, paltoları, çizmeleri, botları çıkarıp baharlık giysilerimizle dolaşmaya başlayacağız. Hafiflemek güzel baharla birlikte…
Keşke bedenlerimiz gibi ruhlarımız da hafiflese, keşke hüzünlerimizi, üzüntülerimizi, kırgınlıklarımızı da bırakabilsek kapılarımızın öbür tarafında.
Kendimizi önce affetsek, geçmiş pişmanlıklarımızdan, yapamadıklarımızdan dolayı kızmasak bu kadar kendimize.
Farkında mısınız hepimiz çok kızgınız? Kime kızgınız bu kadar, elbette önce kendimize. Veremediğimiz kilolar için, hayır demeyi bilmediğimiz için, insanların bizi kırmalarına izin verdiğimiz için, keşke dediğimiz her şey için kızgınız.
Keşke baharla birlikte ışıklarını ve sıcaklığını hissettiğimiz güneş içimizi de ısıtsa, keşke bu kızgınlıklarımızı yok etse.
Aslında dışarıya yönelttiğimiz her kızgınlığın kökeni içimizde saklı. Önce kendimize kızgın olduğumuzu gösteriyor ve önce kendimizi affedemediğimizi. O kadar kızgınız ki içimizdeki çocuğun elini bıraktığımızı fark etmiyoruz.
Çocuksu tarafımızdan koptuğumuz için de çok kızgınız kendimize. O nedenle de hiçbir hatayı affedemiyoruz. Tahammülsüz olduk her şeye ve herkese karşı. Küçük tartışmalar neredeyse katliama dönüşüyor.
Bakın mesela, geçen seçimde kaç kişinin öldüğüne dair rakamlar 6 ile 12 arasında değişiyor. Sözüm ona demokrasi adına yapılan seçimlerde tahammülsüzlük o boyutlara varıyor ki karşısındaki insanın canını bile alabiliyor birileri. Bu nasıl bir hırstır? Bir de ‘değer mi’ kısmı var, onu hiç sorgulamıyorum bile.
Hani bahar geliyor ya, havalar ısınmaya başladı ve insanın içi kıpır kıpır oluyor ya! Umut etmek istiyorum bu bahar daha güzel olsa her şey diye ama umutlarda bile yer bulamıyor düşüncelerim. Hangi televizyon kanalını açsak felaket haberleri, hangi gazeteye çevirsek bakışlarımızı sanki dünyanın sonu gelmiş. Ne oluyor? Nerede bizim yarınlarla ilgili heveslerimiz?
İyi ama mevsimlerimiz ne olacak? Biz baharda aşık olmalıydık, yazın çiçek, böcek, deniz havuz mevsimi, yaz aşkları falan. Sonra sonbahar, depresyonlara girmeli, deli gibi hüzünlenmeliydik.
Kışın lapa lapa yağmalıydı kar ve kardan adamlarımız için kömür, havuç aramalıydık konu komşudan. Ellerimiz ayaklarımız donmalıydı soğuktan. Ve geldiğinde bahar kucak kucak papatyalarla dolmalıydı yüreğimiz. Aşık olmalıydık her şeye yeniden. Açan çiçeğe, uçan kuşa, sahip olduklarımıza…
Ama hayat giderek daha mı acımasız oluyor nedir, her şeye öfke doluyuz. İlk tepkimiz kızgınlık oluyor.
İnsan bazen ister istemez kızıyor, siz de kızgın olabilirsiniz ama sakın ola ki kendinize kızmayın. Kendinize kızarsanız “keşke”leriniz çoğalır, hayat çekilmez bir hal alır.
Kendinize anlayış gösterin, hazır bahar da geliyor. İçinizdeki çocuğun elinden tutun ve çiçeklerin üzerinde yuvarlanın, toprakla, çimenle kucaklaşın. Baharın tadını çıkarın.
Daha kaç baharımız var bilmiyoruz, madem ki mevsim bahar hayatınızın en güzel baharını yaşayın.
Önceki yazılarımda bahsetmiştim. MS (Multipl Skleroz) hastaları ve yakınlarıyla buluştuğumuz bir Türkiye turnesine çıktığımızı yazmıştım.
Biz "Yol Arkadaşımsın" projesiyle ve Gülümseten Turne’mizle il il gezmeye devam ediyoruz. Samsun’dan sonra bu hafta sonu, 12 Nisan Cumartesi günü Trabzon’da olacağız. Yine herkese açık ve ücretsiz bir etkinlik olacak. Yine çok keyifli olacağına eminim. Ayrıntılar için tıklayın!
Gülümseten Turne ile gülümseyin :)
Paylaş