Paylaş
Geçenlerde gazetelerde yazıyordu. Bir genç kıza aşık olan adam sevdiği kız başkasıyla evlenince uzun süre peşinde koşuyor. Aileyi birkaç kez taciz ediyor. Aşkına karşılık alamayınca da evi basıp kadının eşini öldürüyor, kendisi de intihar ediyor. Klasik bir aşk hikayesi olarak başlayıp bir trajediye dönüşen olay gazetelerde üçüncü sayfa haberi olarak yer aldı. Okuduk geçtik.
Okuyup geçmeli miyiz ama? Bu kadar normal bir durum mudur bu olay?
Aslında Türkiye için doğal gibi görülüyor. O kadar çok sayıda insan var ki böyle düşünen. Bu düşünceyi dile getirmeye çekinen ama böyle hisseden. Üstelik evlenince böyle davranmayı erkeklik sayan. Böyle davranan erkeklere de alkış tutan, sırtını sıvazlayan. Demek ki konu sadece böyle düşünmek ya da böyle davranmakla ilgili değil. Bu tutumu destekler bir tavır içinde olmamız asıl düşündürücü olan. Zincirleme giden bir tutum…
Sözde aşık olan şahısın zihniyeti ‘Ya Benimsin Ya Toprağın’ şeklinde bilinen tipik arabesk ve hastalıklı duygu durumunun özet görüntüsüdür. Hepimizin özeti, yetiştirilişimizin, eğitim tarzımızın, aile yapımızın, karşı cinse olan sevgiye yüklediğimiz anlamın, her şeyin net bir özetidir.
Bu özete göre; ‘Ben seni seviyorsam sen de beni seveceksin. Yok öyle gidip elin adamlarıyla evlenmek, başkasına yar olmak. Ben de erkeksem bunu yanına bırakmam. Çeker vururum.’ Şu olaydan bundan başka bir anlam çıkaran var mıdır acaba?
Şimdi kabul edelim ki aşk başka bir şeydir. İnsanın ayaklarını yerden keser, nefesin bile kesilir. Daha önce yapılan hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Hayat yeni başlamış gibidir. Güneşin rengi,yağmurun sesi, toprağın kokusu, yaşamın anlamı her şey değişir ve yeniden anlam bulur.
İnsan delicesine de sever, kara sevdalara da tutulur. Karşılıksız aşklar da yaşanır. Her şey kabul ama ölüm! Sevgi dediğimiz duyguya yakışır mı ölüm? Üstelik sevdiğimizi iddia ettiğimiz insanı öldürmek hangi sevgiye sığar?
Yani şunu mu diyeceğiz: ‘O kadar seviyordum ki öldürdüm’.
Allah Allah, inanılmaz bir duygu durumu bu; insan birini sevdiğinde ona kıyamaz, üstüne toz kondurmaz, uçan kuştan, esen yelden sakınır ama bu şahısa göre sevgi böyle bir şey değil. Sevdiğin zaman eğer o da seni sevmiyorsa çekip vuracaksın. İşte biz genellikle sevgiyle ya da aşkla, bu ‘benimsin, benim malımsın’ duygusunu ayırt edemiyoruz.Sevdiğimiz insanı satın aldığımız bir eşyayla aynı statüye koyuyoruz. Yani aldığım elbiseyi beğenmiyorsam ya da artık bana dar geliyorsa, sinirlenip yırtıp atabilirim. O zaman bu kadın da bana aşık değilse, ben onu seviyorsam ama o başkasıyla evleniyorsa onu da yok edip bir kenara atabilirim. E ne oldu aşk, sevgi falan? Demek ki kadın seninle evlenseydi durum yine değişmeyecekti. Hatta büyük bir olasılıkla şiddet olacaktı. Komşuya gittin, dayak. Yemek tuzlu olmuş, dayak. Kapıyı geç açtın, yan baktın, televizyonda elin adamına yakışıklı adam dedin dayak. Sonra garip bir şey duymaya başlıyoruz: ’Döver de sever de’. Nasıl garip hatta hastalıklı bir aşk ve sevgi anlayışımız var bizim. Biz sevdik mi öldüresiye (!) seviyoruz. O kadar müthiş bir aşk ki… Kelimelere sığmaz, kimse anlayamaz.
Ama aşkı başka türlü yaşayanlar da var. Sevdiği insanla birlikteliği imkansızsa, onun yakınlarında olup, taciz etmeden hayatı kolaylaştıran gerçekten seven erkekler ve kadınlar var. Sevginin kendisiyle ilgili olduğunu bilip, karşı taraftan ilgi görmediğinde bunun onun seçimi olduğunun bilinciyle saygı gösteren gerçek aşıklar var.
Aşk maalesef her zaman karşılık gören bir duygu değildir. Aşk ölüm kalım meselesi de değildir. Bir yürek işidir, bir onur işidir ve gerçekten insanca hissetmeyi bilenlerin işidir.
Üstelik herkesin hayatında en az bir kere yaşaması gereken muhteşem bir duygudur.
Aşk kimsenin olmadan kendi olabilenlerin işidir ve karşısındaki insana dünyadaki en muhteşem insan olduğunu hissettirebilme becerisidir.
Paylaş