Paylaş
Dün televizyonlarda haberleri izleyenler verilen bir haberi gördüklerinde muhtemelen benim gibi büyük bir şok yaşadılar. Pek çok haber izlemiş bir insan olmama rağmen, tanık olduğumuz şiddetin sadizm noktasına geldiğini görmek çok ürpertici, çok üzücü ve inanılmaz dehşet vericiydi.
Normal şartlar altında televizyonlarda haber izlemiyorum. Gelişmeleri takip etmek için interneti kullanarak kendimi, çocuklarımı, hepimizin psikolojisini haber adı altında sunulan görsel şiddetten korumaya çalışıyorum. Elbette her zaman mümkün olamıyor ama en azından bir cinayet haberini verirken, arşivden alınmış silahlı şiddet görüntüleri ile destekleyen, kan revan içindeki bedenleri alenen sergileyen, ‘en korkunç, en şiddet içeren haberi ve görüntüleri ben sunacağım’ hırsına kapılmış kanallardan ve haberlerden olabildiğince uzak kalmaya çalışıyorum. Büyük ölçüde başarıyorum da. Her yanımızı saran şiddetin normalleşmesinden, doğal karşılanmasından son derece rahatsızım zira.
İstedikleri kadar şiddete yönelik yasalar koysunlar, istenildiği kadar şiddete karşı olduğunu açıklasın bazı yetkililer; görüyoruz ki henüz bir arpa boyu bile yol alamamışız. Her gün onlarca şiddet haberiyle uyanıyoruz yeni güne. Her gün özellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve taciz inanılmaz bir şekilde artarak sürüyor. Bütün bunların üzerine şiddetin içeriği de çeşitleniyor. Asıl inanılmaz olan da bu aslında.
Dün akşam da tesadüfen ve biraz da bulunduğum yerde zorunlu olarak haberleri izlemek durumunda kaldım. Yaklaşık 15 dakika boyunca izlediğim haberlerde neredeyse dakika başına bir kötü haber verildi. Çeşitlemeler çok korkunçtu. Aklımda kalanlar ise şöyle:
• Su dolu çukura düşen iki kardeşten biri boğularak öldü.
• Eşini 11 yaşındaki oğlunun gözleri önünde öldüren cani, ‘Bu çok büyük bir aşk. Aşkım için öldürdüm’ diye naralar atıyordu.
• 3 ayrı yerde trafik kazası olmuştu ve dakikalarca kaza yerinden görüntüler verildi.
• Genç bir adam kullandığı aracın kontrolünü kaybetmiş ve kaza yapmış. Aracın içinde yaralı halde sıkışmış. Kurtarmaya çalışan itfaiye eri, durumu iyi diye annesiyle telefonda konuşturuyor ve genç hastanede ölüyor. Haber ‘Anneyle son konuşma’ başlığıyla veriliyor. Sizin içiniz yanıyor.
En sadist olan haber ise, 11 yaşındaki çırağının boynuna zincir bağlayıp, bindiği motorsikletin arkasından çocuğu koşturduğunu gösteren haber oluyor. İzlerken dilim tutuluyor, ciddi olarak şok geçiriyorum. Bitmiyor, durumu gören çevredekiler polise haber veriyorlar ve berber yakalanıyor ama savunması olayın kendisinden beter: Şaka yaptım diyor berber, pardon kasap! Hepsinden beteri ise çocuğun babasından geliyor: Ne var ki bunda, şaka yapmış adam diyor!
Ama 11 yaşındaki çocuk öyle demiyor. O, bütün masumluğu ve savunmasızlığıyla kendisini koruması ve savunması gereken vahşilerin neden bu eylemi yaptıkları sorulduğunda ‘ustam bana ceza verdi’ diyor. Ceza olarak uygulanan şey tam anlamıyla işkence, tam anlamıyla sadistlik. Bir çocuğu boynundan zincirle bir motorsiklete bağlamak ve sokaklarda hareket halindeki aracın arkasından koşturmak.
Bütün bu haberleri izlerken de insan boyut değiştirme noktasına geliyor. Ben mi anormalim, bu haberler doğal da, ben mi abartıyorum diye kendisini sorgulamaya başlıyor. İşte meselenin özü de burada yatıyor: Kendinizden şüphe duymanızı sağlıyor bu kadar şiddet.
Hayatımızın o kadar orta yerine yerleşmiş, kendisine o kadar geniş yer bulmuş ki, herkese, her yerde uygulanan şiddet artık doğal karşılanmaya başlıyor.
Ben bu gün herkesin bu habere tepki vermesini beklerken, görüyorum ki konuyla ilgili tek söz edilmiyor. Bir yetkili de çıkıp ‘noluyor?’ demiyor. Ne çocukları korumakla sorumlu kuruluşlardan, ne yetkililerden ses yok. Herkes çok daha büyük ve önemli meselelerle ne kadar yoğun anlayın artık.
Oysa gerçekten gelişmiş bir ülke olsaydık, gerçekten çocuklar korunuyor olsaydı, şiddet gerçekten önlenmek isteniyor olsaydı bu gün o çocuk ailesinden alınırdı. Tacize, tecavüze uğramayacağı, uyuşturucu ve fuhuş batağına sürüklenmeyeceği ve gerçekten korunup kollanacağı bir çocuk yuvasına verilirdi. Bu olayı yapan berber hem meslek odasından atılırdı, hem dükkanı kapatılırdı, hem ceza alırdı. Aynı şekilde olaya şaka diye bakan aile de yargılanırdı. Bu kadar ciddi tepkiyle ve yaptırımla karşılaşmayınca en ağır şiddeti bile şaka olarak algılayabiliyor bazı kıt görüşlüler.
Asıl konu aslında bizim kanunlarımızın olması ama yaptırımın olmamasından kaynaklanıyor. Yazılı o kadar çok yasamız var ki, destan misali oku oku bitmiyor. Ama uygulamaya bakınca görüyoruz ki yaptırım yok. Olsaydı bu olaya yol açan insanlar serbest dolaşamazlardı. Şaka canım diye geçiştiremezlerdi, hatta böyle bir eylemi daha baştan düşünemezlerdi bile.
Bizim daha çok yasaya veya cezaya değil, yaptırıma ihtiyacımız var. Ceza verip hapise gönderdiğiniz kişi ıslah olmuyor, aksine daha donanımlı çıkıyor. Oysa yaptırım olsa, o çocuk ailesinden alınsa, bu durumu şaka olarak gören aile de, berber de ciddi psikolojik testlerden geçirilse, uzun tedavilere girse, uzun gözetimlerde kalsa, o çocuğu bir daha alamayacağını bilse yani YAPTIRIMLARLA karşı karşıya kalsa, bir daha asla böyle bir eyleme kalkışamazlardı.
Konuyu eğitime getirecekler varsa hiç katılmadığımı belirtmek isterim. Eğitim her şeyi çözüyor olsaydı, üniversite eğitimi almış insanlar eşlerine ve çocuklarına şiddet uyguluyor olmazlardı. Eğitim önemlidir evet ama her şey değildir. İlkokul mezunu, hiç dil bilmeden çalışmak için yurt dışına gitmiş binlerce insan o ülkelerin yasalarına kayıtsız şartsız uyarken, en ufak trafik kuralını bile ihlal etmezken ülkemize geldiklerinde aynı tutumu sürdürmemelerinin altında yatan temel neden de budur. Yaptırım olmaması! Yere çöp atsan da, sokaklara tükürsen de, beslediğin hayvanın pisliklerini çocuk parklarına saçsan da, kırmızı ışık da geçsen de, karını,çocuğunu dövsen de, hatta öldürsen de, bir çocuğun boğazına zincir bağlayıp sokakta gezdirsen de sonuç aynı! Ceza var, yaptırım yok!
Gelişmiş ülke mi dediniz? Şakacılar sizi!..
Paylaş