Paylaş
Yine bir hafta başladı, yine birçoğumuz yeni haftanın telaşındayız. Anneler çocukların okul, ders telaşında. İşe gidenler ise bütün işleri nasıl yetiştireceklerini düşünüyor kara kara. Her birimizde ayrı bir telaş, ayrı bir koşuşturma. Hepimizin işi başından aşkın, sürekli bir şikayet halindeyiz, mutsuzuz.
Mutsuzuz, çünkü işlerimiz bitmiyor, hiçbir şey zamanında yetişmiyor. Hep yarına ertelenen, sarkan işlerimiz var.
Oysa düşünmüyoruz, iyi ki YARIN var! Yarından o kadar eminiz ki, sanki yaratıcıyla sözleşmemiz varmış gibi. Yarına çıkabilecek miyiz, ya da yarın diye bir şey bizim için var mı bilmiyoruz. Son bir haftadır bunu sorguluyorum ben.
Zira geçtiğimiz hafta tam da bu gün, tam da yılbaşına saatler kala, hepimiz birbirimize hediyeler alıp ağaçlar süslemişken, hepimiz heyecanla yeni yılı beklerken İstanbul Ataköy’de bir facia yaşandı. 2 yıl öncesine kadar oturduğum binada görevlimizin eşi ve iki küçük çocuğu evde çıkan yangında hayatlarını kaybetti. Binada insanlar varken, herkes herkesi tanır, bilir ve görüşürken yangın son ana kadar fark edilmediği için ve anne kapıyı kilitleyip kapı kolunu da çocuklar açıp çıkmasın diye yerinden çıkardığı için içeride mahsur kaldılar. İtfaiye kapıyı kırıp müdahale ettiği anda artık hayatını kaybetmiş 3 can için yapılabilecek hiçbir şey kalmamıştı. Yıllar önce master yaparken kızımı emanet ettiğim anne Leyla ve sonrasında doğan iki yavrusu yangında zehirlenerek hayattan koptular. Geride bütün ailesini kaybetmiş yıkık dökük, perişan bir baba kaldı. Hayat bundan sonra asıl onun için çok zor.
O yangın bizi, hepimizi yaktı geçti. İstanbul’un orta yerinde, Ataköy’de hiç kimse kaderin önüne geçemedi. O gencecik anne ve iki küçük yavrusu YARIN’ı göremedi. Yeni yılı göremedi.
Şu anda, siz bu satırları okurken de birileri hayata ‘merhaba’ diyor, birileri veda ediyor. Birileri gülerken birileri gözyaşı döküyor. Bazıları kavuşurken bazıları ayrılıyor. Buna hayat diyoruz ve hayatın döngüsü bizi bir yerlere savuruyor, dağıtıyor. Hem hayatımız değişiyor hem de bizi değiştiriyor.
Şimdi evdeki işlerinin bitmediğinden yakınanlara, tozdan, kirden dağınıklıktan şikayet edenlere yaşanan evlerin kirlendiğini ve dağıldığını hatırlatmak isterim. Ben sabah bıraktığım gibi kalan ve yarına da akşam bıraktığım gibi kalan bir ev istemiyorum. Tozlarımı, dağınıklıklarımı seviyorum. Telaşelerimi, yarına kalan işlerimi, yetiştiremediklerimi seviyorum. Çünkü onlar bana ‘YARIN’a çıkabilmek için umut veriyor. Heyecan duyuyorum bir sonraki sabaha uyanabilmek için.
Eğer tersi olsa, yarın için heyecanınızı, isteğinizi ve hevesinizi kaybetseniz depresyona girersiniz. Oysa hayat bunun için çok kısa ve çok güzel. Bugün sorun olarak gördüğünüz şeyler aslında yaşam sebebimiz. Çocukların dersleri, onların gelecek kaygısı, almak istediğimiz ev, ödememiz gereken borçlar, yapmamızı bekleyen işler, gidilecek yerler hep bir noktayı işaret eden yön tabelaları gibi: YARIN!
Bir yazımda yazmıştım, yine hatırlatmak isterim:
"Eviniz kirleniyorsa, duvarlarında küçük parmak izleri varsa, eşyalar dökülüp kırılıyorsa, odaları neşeli seslerle çınlıyorsa, çamaşır makineniz dolup taşıyorsa, şanslısınız. Yaşayan ve yaşanan evlerden birine sahipsiniz. Kıymetini bilin. 15 yıl sonra sakin, tertemiz ve sessiz evleriniz olduğunda bugünleri çok özleyeceksiniz!"
Hepimiz bu hayattan erken geçip gitmişlere borçluyuz bir anlamda. Onlar adına da güzel şeyler yapmak ve hayatı güzelleştirmek gerek. Oysa güne mutsuz başlayarak, günlük işler için kendimizi üzerek ne kendimiz mutlu olabiliriz, ne de başkalarına mutluluk verebiliriz.
Şair Ataol Behramoğlu’nun çok sevdiğim bir şiiri vardır 'Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var’ isimli. Bütün yakınlarıma ve danışanlarıma tavsiye ediyorum, ezberlemelerini istiyorum. Lütfen siz de evinizin her yerine, duvara, buzdolabınıza, aynalara, kapılara asın ve her seferinde her satırını hissederek okuyun. Müthiş bir terapi olacak hepinize.
Tam da burada sözü sevgili Ataol Behramoğlu’nun o muhteşem şiirinin son bölümüyle bitirmek gerek:
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Güzel haftalar dileklerimle…
Paylaş