Paylaş
Son 5- 10 yıldır hayatımızda ciddi bir yer edinen "Sosyal Medya" artık kendi kurallarıyla farklı bir dünyanın kapılarını açtı hepimize.
Neredeyse hepimizin en az bir sosyal paylaşım sitesinde yine en az bir hesabı var. Hatta sosyal medya denilen mecra da kendi içinde uzmanlaştı. Sadece fotoğraf paylaşılanı var, mekan tavsiyesi yapabildiğiniz ya da nerede olduğunuzu hayran kitlenize(!) duyurduğunuz sosyal paylaşım siteleri var. Bunun da ötesinde sosyal paylaşım sitelerinde ve özellikle Facebook’ta hastane odasında, acil servisten kolunuzda serum takılıyken bile paylaşım yapabiliyorsunuz.
Ne mutlu ki anlık paylaşımlar yapmak bile artık imkan dahilinde. Bu sitelerin birbirine entegre edilmesi gibi ayrıca bir kolaylık da var. Mübarekler hepsi anlaşmış ve birinde paylaştığınız bir durum bilgisi ya da yer bildirimi veya fotoğrafınız anında diğer hesaplarınızda da görülebiliyor. Sevenlerinizi kendinizden mahrum etmemeniz adına çok önemli bir kolaylık tabii ki :)
Sosyal medya denilen mecra o kadar büyük bir derya ki, eskiden ulaşılamaz diye düşündüğümüz herkes bir tık ötenizde. Sanatçılar, devlet başkanları, kurumlar, yetkili ilgili kim varsa anında ulaşabiliyorsunuz. Düşünsenize Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’ya evinizde otururken, hatta üzerinizde pijamalarınız varken bir mesaj yazabilirsiniz. Kiminle iletişime geçmek istiyorsanız başka hiçbir resmi işleme gerek kalmadan o an, o saniye ve canınızın istediği şekilde iletişim kurabilirsiniz. Hatta ağzınıza geleni söylemek için bir tuşa basmanız kafi. O gün çok mu gerginsiniz, sabah tersinizden mi kalktınız, öfkenizi birilerinden mi çıkarmanız gerekiyor? E ne duruyorsunuz hadi sosyal medya hesaplarınızdan birinin başına geçin, gözünüze kestirdiğiniz birisi de varsa ne ala, değilse ‘ooo portakalı soydum, başucuma koydum’ hesabı yapıp arkadaş listenizden ilk denk gelen kişiyle başlayabilirsiniz mesela. O an içinizden geçenleri en ufak bir sansüre uğratmadan karşınızdaki kişiye (daha doğrusu karşınızda olduğunu varsaydığınız kişiye) yazabilirsiniz. Facebook’ta paylaştığı bir duruma ya da İnstagram’da paylaştığı bir fotoğrafa en çiğ yorumunuzu yazabilir, seviyeyi olabilecek en alt düzeye indirebilirsiniz. Ya da örneğin Twitter’da kendi zaman tünelinde yazmış olduğu bir yoruma anında çemkirebilirsiniz. Bir anda herkesin dikkati sizin üzerinize toplanır, hatta takipçileriniz bile artabilir. Bundan daha iyi ilgi çekemezsiniz eğer aradığınız bu tip bir ilgi ise. Ve iletişim denilen karşılıklı etkileşimden anladığınız bu ise.
İşin şakayla karışık yazdığım tarafı böyle ama inanın bütün bunlar gerçekten olan şeyler ve biz maalesef sosyal medya paylaşım sitelerinden büyük oranda bunu anlıyoruz. Böyle davranıyoruz. "Sosyal Medya Davranış Kültürü başlığıyla" bir tez konusu olsa kesinlikle ana malzeme budur. Olayın başka bir tarafında durum daha vahim bir hal almış vaziyette. Facebook’ta sizi arkadaş olarak ekleyen kişiyi, profiline bakarak, hele arada bir de tanıdığınız birisi varsa arkadaş olarak listenize kabul ettiğinizde çok enterasan tepkiler alabilirsiniz. Ben de beni eklemiş kişileri, eğer profilinde çok uçlarda paylaşımlar yoksa ya yazılarımı okumuştur ya da bir seminerimde bulunmuştur düşüncesiyle kabul ediyorum. Buraya kadar her şey normal ama sonrasında bazı insanların tavırları değişiyor. Hatta asıl zihniyetin ne olduğunu özel mesajda yansıtıyorlar. Mesela şöyle bir yazışma eminim pek çoğunuza tanıdık gelecek:
- Mrb.
- (5 dakika sonra) Tşkrler arkadaşlık teklifimi kabul ettiğiniz için.
- (Bir 15 dakika kadar sonra) Slm. Nbr?
- Orda mısın?
- (8 saat kadar sonra) Yazmayacak mısın?
- Nasıl gidiyor? Nasılsın?
- (Ertesi gün) Orda mısın? Niye yazmıyorsun?
- (2 gün sonra) Madem yazmayacaktın, neden arkadaşlık teklifimi kabul ettin?
İşte meselenin özü bu: Arkadaş listenize girebilen herkes sizinle her an, her şekilde doğrudan iletişime geçme hakkına sahip olduğunu düşünüyor. Hatta sizi duygusal anlamda arkadaş kategorisine yerleştiriveriyor. Onu arkadaş listenize almış olmakla, kendisine özel bir statü verilmiş olduğu zannına kapılıyor. Bu anlamsız, gerekçesiz ‘’zannetmenin’’ literatürdeki adı: Halüsinasyon’dur. Ben daha bize ait bir tanımla ‘Hadsizlik’ diyorum. Sosyal Medya Hadsizliği!
İşte sosyal medya denilen paylaşım ağlarının bizi getirdiği iki önemli nokta var: Birincisi bu halüsinasyonlar. Yani öyle sanma, farz etme durumu. İkincisi de teşhirci ve röntgenci tarafımızı ortaya çıkarması. Röntgenciyiz çünkü kim nerede ne yapmış, kiminle beraber, ne giymiş, ne yemiş meraktan öldüğümüz ne varsa anında görüyor ve öğreniyoruz. Hatta bu anlamda sadece sosyal medya hesabıyla yatıp kalkan bir bağımlı kitle olduğunu görüyoruz. Eli sürekli telefonunun tuşlarında, gözü ekranda yolda yürüyen, araba kullanan, yemek yiyen, alışveriş yapan epeyce büyük bir kitle var. Bir de bu kitlenin iştahını kabartan teşhirci kitle var; neredeyim, ne yapıyorum, kiminleyim, ne aldım, ne giydim, ne yedim sorularının yanıtı halinde dolaşan gene epeyce büyük bir kitle var. Kısacası birbirini tamamlayan iki önemli faktör var aslında. Ama işte bu iki faktör birbirine denk düşmediğinde o zaman yukarda yazdığım ‘selam naber canım’ mealindeki DM olarak tanımlanan kısa mesaj yoluyla sizinle de iletişim kurabilirler. Evli olmanız, boyunca çocuklarınızın olması fark etmez. Burası sosyal medya ve kendi kurallarını, kültürünü ya da daha doğru bir ifade ile kültürsüzlüğünü koyuyor ortaya.
Aslında son derece etkin ve olumlu olarak kullanılabilecek pek çok güzel yönü varken sosyal paylaşım ağlarının en çok bu çirkin, tehlikeli tarafı ön plana çıkıyor. Herkese anında ve kolayca ulaşabilmenin güzel tarafı, pek çok resmi kuruma ve yetkilisine ulaşabilmeniz ve gerçekten pek çok sorunuzu ilk elden sorup yanıt alabiliyor olmanız. Üstelik gerçekten sorunlarınıza çözüm bulabiliyorsunuz. Hayran olduğunuz insanlara bir tık ötede olmak güzel, onlarında sizin bizim gibi insanlar olduğunu bilmek, yakınlaşabilmek güzel. Etkinlikleri anında duymak, yeni dostluklar edinmek, hatta yakın bulduğunuz gruplara, derneklere, oluşumlara katılmak güzel. Öğrendiğiniz bir bilgiyi başkalarıyla paylaşmak, yardım isteyen insanlara yardımcı olmak, belki bir kan ihtiyacına can olmak güzel.
Bu konularda son derece yararlı bulduğum ve etkin kullandığım sosyal medya özellikle çocuklar açısından son derece ciddi tehlikeler içeriyor. Çünkü biliyoruz ki yakından tanıdığımız insanların dışında bu ağlarda bulunan insanların hiçbir zaman gerçekten kim olduklarını bilmek mümkün değil. Biz nasıl ki tüm bilgilerimizi açıklamıyorsak, tüm bilgilerini açıklayanların doğru kişiler olduğunu da bilemeyiz. Bilsek de güvenemeyiz. Sosyal medyada bulunmak bıçak sırtı bir yolda yürümek gibi. Can yakmadan ve canınızın yanmasına izin vermeden ihtiyacınız olan kadarıyla yer almak, bilgi paylaşmak, almak ve kullanmak gerek. Çocuklarımız için de yasaklamak değil, onları tehlikelere karşı uyarmak ve bilinçli kullanmayı öğretmek gerek.
Sosyal medyada sınır da sizsiniz, sınırsızlık da. Sınırı olmayan bir alanda sınırı çizecek olan sizsiniz. Keyifli paylaşımlar dilerim…
Paylaş