Paylaş
‘Herkesin üç kişiliği vardır; ortaya çıkardığı, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı’ der Alphonse Karr.Gerçekten çok anlamlı bir sözdür ve üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gerekir.
Sahip olduğumuz kişiliğimiz aslında doğrudan doğruya kim olduğumuzdur.
Zevklerimizin, zevksizliklerimizin, mutluluklarımızın, mutsuzluklarımızın, hayata bakışımızın, beklentilerimizin, umutlarımızın, umutsuzluklarımızın, düşünce biçimimizin, kısacası bütün duygularımızın bütünüdür. Sahip olduğumuz bu kişiliğimizdir kime yakın kime uzak duracağımıza karar veren. Seven ya da nefret eden. Kin tutan ya da bağışlayıcı olan, titiz ya da rahat davranmamızı belirleyen.
Sahip olduğumuz kişiliğimiz aslında sahip olduğumuz en önemli şeydir ama biz bilmeyiz ne kadar önemli olduğunu. Diğer iki kişilik altında ezilir, ses çıkaramaz,’ buradayım’ diyemez. Ama oradadır.
Ortaya çıkardığımız kişiliğimiz, asıl kişiliğimizin duruma göre başkalarına gösterdiğimiz kısmıdır. Duruma göredir çünkü, eğer bir kadınsak, çok kızgın olsak bile çocuğumuza karşı anlayışlı tarafımızı, anne tarafımızı çıkarırız ortaya. Eşimize bağırıp çağırmayız o an çok sinirliyiz diye, anlayışlı eş tarafımız vardır çünkü. İş yerinde olay çıkartmayız durduk yere, duruma göre davranan kişiliğimiz ortaya çıkar. Bu kişiliğimiz aslında bir tür toplumsal rollerimizin bütünüdür. Nerede, hangi durumda hangi yüzümüzü göstermek istiyorsak, o kişiliğimiz üste çıkar. Kibar, alçak gönüllü, saldırgan, girişimci, pasif, dışa dönük, arkadaş canlısı, hangisi en uygunsa duruma göre oluruz bir anda. Aslında insanın hamurunda her şey var. En aşağılık duygulardan, en yüce duygulara kadar geniş bir yelpazede her özelliği taşıyoruz.
Carl Gustav Jung tüm insanlığın ortak bilinçaltına sahip olduklarını savunur ve der ki "İnsan davranışlarının ortaya çıkışında önemli rolleri olan, geçmişten günümüze bütün insanlığın nesilden nesile aktardığı, genetik olarak bir sonraki kuşağa taşıdığı ortak bir alan vardır, tüm insanlar bu alandan beslenirler. İnsana ait ne varsa, istekleri, korkuları, heyecanları, duyguları, etki-tepki mekanizmaları ve davranış yapılarını oluşturan bütün kalıplar bu alanda depolanır."
Bu ortak bilince Jung, ‘Kollektif Bilinçaltı’ adını vermiştir. Ayrıca yine Jung’a göre, bütün insanlığa ait bu tür bir ortak bilinçaltı olması gibi, her ulusun da kendi tarihsel geçmişinden kaynaklanan, farklı ve özgün bir kolektif bilinçaltı vardır.
Bu düşünceye göre, kişiliğimiz insanlığın ortaya çıktığı ilk andan bu yana olan her şeyi ortak kullandığımız bir hafızadan almıştır ve bizi biz yapan her türlü yapı taşı aslında orada kayıtlıdır. Biz de hem ulusal kimliğimiz ve tarihimizle, hem de insanlığın ortak bilinçaltında var olan değerlerle harman yapıp bir kişilik elde ediyoruz. Bu kişilik içinde yaşadığımız toplumun değer yargılarına, ahlaki, etik, kültürel değerlerine aykırı olmadığı sürece bizler uyumlu kişilikler oluyoruz.Tersi durumda toplumdan dışlanmış, asosyal varlıklar olarak soyutlanmış hayatlar sürdürmeye çalışıyoruz. Aslında sosyalleşmek böyle bir durumun ifadesidir: İçinde yaşanılan toplumun değerlerine uygun davranmak.Sosyal birey sivriliklerini, aykırılıklarını törpülemiş insandır.
Burada son bir kişilik türü var ki, o da olduğunu sandığımız kişiliğimizdir. Kendimizi görmek istediğimiz, olmak istediğimiz, ideal benliktir. Başkalarında beğendiğimiz, kıskandığımız, bizim de öyle olmak için can attığımız ne tür özellikler varsa onlar da bizim olduğumuzu sandığımız kişiliğimizdir. Normalde son derece dışa dönük bir insanın, içe dönük davranması ya da tam tersi şekilde bir yapı sergilemesi bu durumu ifade eder. Aslında tiyatroya gitmekten hoşlanmayan bir insanın içinde bulunduğu toplumun bireyleri seviyor diye tiyatrodan hoşlanıyor görünmesi ya da hayatında operadan, baleden hiç hazzetmemiş birisiyken, çok severmiş ve anlarmış gibi gözükmesi bu tip bir duruma örnek olabilir.
Bizi doğadaki diğer canlılardan ayıran da bu kişilik meselesidir. Kişilik farklılıktır, aynı ortak bilinçaltına sahip olmanın kısıtlılığıyla öznel ve özel olabilmektir. Kişilik renktir, sestir, ışıktır, nefestir.
Üstelik çatıda kalmış bir kedi için itfaiyeyi ayağa kaldıran vicdanla, annesini öldüren vahşi aynı ortak alandan beslenmektedir.Küçücük çocuklara karşı cinsel duygular besleyebilen bir sapıkla, tanımadığı, kendi kanından canından olmayan bir varlığa annelik babalık yapan da aynı hafızayı kullanmaktadır.
Adam öldüren, can alan bir katille, bir katilin kurbanı olmuş can veren kişi aynı insanlığa ait bilinçaltını kullanmaktadırlar. Bu ne yaman çelişkidir böyle?
Demek ki biz kişiliklerimiz içinde bir katil, bir vahşi, bir inançlı, inançsız, diktatör, demokrat, anlayışlı, kaba, nankör, vicdanlı, vefalı, umursamaz, saygılı ya da başka her şeyi taşıyoruz. Bunlardan herhangi biri ya da birileri olabiliriz.Seçimlerimizi bulunduğumuz çevreye uyumlu, yararlı ve daha insancıl kalıplardan yapabiliriz. Veya tam tersi, uyumsuz, saldırgan, yıkıcı,bozucu gibi olumsuz kalıplardan seçebiliriz.
Öyle ya da böyle olsun, kişiliklerimiz bizi biz yapan her şeyin toplamıdır. Artılarımız ve eksilerimiz vardır. Yanlışlarımız, doğrularımız vardır.
Yanlışlarınız doğrularınızı götürdüğünde sizin toplamınız kaç?
Paylaş