Paylaş
Son zamanlarda özellikle sosyal medya dediğimiz paylaşım alanlarında insani değerlere ve toplum adına kaybettiğimiz değerlere vurgu yapan pek çok özlü söz okuyoruz. Mutlaka siz de denk gelmişsinizdir. Sürekli olarak insanlar tarafından yarı yolda bırakıldığını, ihanete uğradığını, yaptığı iyiliklerin karşılığını alamadığını, dostlarının da kendisini işi düştüğünde aradığını anlatan pek çok mesaj paylaşılıyor. Hiç kimse de demiyor ki, ‘ben, bana inanıp güvenen arkadaşımı yarı yolda bıraktım, arkadaşım bana güvendi ama güvenini sarstım, akrabamdan borç istedim verdi ama geri ödemedim. Birileri insanlığıma güvendi, bana kefil oldu ben sözümü yerime getirmedim kaçtım, tüm borcu ailemin, arkadaşımın üzerine yıktım. Sevgilimi elde etmek için her yolu denedim, onu elde ettim ama şimdi sıkıldım ilgimi çekmiyor, başka insanların peşinde koşuyorum, onu aldatıyorum.’ Hiç böyle bir mesaj okudunuz mu? Ben hiç görmedim. Hepimiz sütten çıkmış ak kaşık gibiyiz. Bir kanatlarımız eksik. Melekler gibi, ermiş gibi dolaşıyoruz ortalıkta. Sanırsınız ki, hepimiz iyilik abidesiyiz, hepimiz haktan, hukuktan, empatiden, dostluktan, insani ve vicdani duygulardan öldük öleceğiz. O kadar iyiyiz ki dil ile tarifi mümkün değil. Hep biz ihanete uğradık, hep biz sevdik ama sevgimiz anlaşılmadı, hep biz dürüst davrandık, hep biz iyilik yaptık, hep biz yarı yolda bırakıldık. Biz hep iyiydik ama başkaları hep kötüydü.
İşte ben de buraya takıldım. Öncelikle; biz kimiz, başkaları kim? Özellikle işi düşen dostlar üzerine yapılan yorumlar ve paylaşılan mesajlar çok ilginç. Herkes işi düşünce arayıp soran dostlardan şikayetçi. Oysa asıl mantık hatasını, hatta insanlık hatasını burada yapıyoruz. Dost dediğimiz insan bizi işi düşünce aramalı zaten. Başka ne zaman arayacak ki? Kaldı ki sadece dost değil arkadaş, akraba, konu komşu işi düştüğünde beni aramalı. Aradığında bilirim ki beni yakın görmüştür, sorunu neyse benim çözebileceğime inanmıştır, bana güvenmiştir. Ne güzel ki, işi düşünce aklına beni aramak gelen dostlarım var.
Nasıl olur da sıkıntıya düştüğünde yardım isteyen bir insanın hele hele de bir dostun yardım çağrısını ‘bana işi düştü, onun için beni arıyor’ diye yorumlayabiliriz? Zaten dostlar bunun için değil midir? Dost kavramını eğer ihtiyacım olduğunda o bana yardım etmiyorsa, ihtiyacı olduğunda ben ona yardım etmiyorsam neye dayanarak kullanabilirim? Nasıl ‘dostum’ derim? Düğün derneğe herkes gider, iyi günde herkes sizinle olur. Mesele kötü günde, zor zamanda ve ihtiyacın olduğunda yanında olmak değil midir?
Yapabileceğin bir şey varsa yapmamak, sahip olduğun gücü sevdiğin insanlar için ya da senden yardım isteyen insanlar için kullanmamak nedir? Bu duruma ne isim vereceğiz? İnsanlık mı, dostluk mu, yardım severlik mi? Böyle mi yer değiştirdi kavramlar?
Bazılarımız ‘ ama ben ona zamanında çok iyilik ettim, karşılıksız kaldı’ diyebilir. İyilik zaten karşılığı olan bir şey değildir. Adı üstünde ‘İyilik’, yani yapan kişinin iyi olma halidir.
İyilik yapılan kişinin o iyiliğe karşılık verme zorunluluğu yok. O zaman iyilik, iyilik olmaz. Karşılıklı bir alışveriş olur ki o zaman adı iyilik olmaz ticaret olur!
Hem insanlara iyilik yapmayacağız hem yaptığımız sözde iyiliklerin karşılığını bekleyeceğiz, hem de ‘kimse bizi işi düşünce aramasın’ diyeceğiz. Sonra da ‘neden insanlar beni anlamıyor, neden yalnızım, neden dostum arkadaşım yok?’ diye sorgulayacağız.
‘İşi düşmek’ kadar yanlış bir deyim yok. Elbette insanlar birbirlerini işi düşünce arayacaklar, işi düştüğü için arayacaklar. Yapabiliyorsak biz de o işi yapacağız, yardımcı olacağız. Sonrasında önemli olan o insanlardan ne karşılık geleceği değil. Hallettiğimiz o işlerle hayatını değiştirebildiğimiz, yardımcı olabildiğimiz o insanlara ışık olmanın, hayatlarında fark yaratabilmenin huzurunu yaşayacağız.
Üstelik sadece dostlarımıza değil, hiç tanımadığımız insanlara da eğer yardımcı olabiliyorsak, imkanımız varsa elden geleni yapmak insanlık görevimiz. İşi düşünce aranmaktan, yardım istenen biri olmaktan gocunuyorsak, rahatsızlık duyuyorsak asıl bunun sorgulanması gerek. İnsan imkanı varken, neden yardım etmekten kaçınır, neden kendisinde olan bir imkanı ya da fırsatı başkalarıyla paylaşmaz? Üstelik bir de ‘işi düşünce insanlar beni arıyor ve ben de yardımcı olmuyorum’ diyerek bunu nasıl dile getirir? Sizce de tuhaf değil mi?
Siz iyilik yapın, insanlar sizi işi düşünce arasınlar, korkmayın. Başkalarına yardım ettiği için yaşadığı mutluluktan, huzurdan dolayı kimse ölmedi.
Keşke hep işi düşse de düşmese de arayan, soran yardım eden, yardım isteyen dostlarımız, arkadaşlarımız, yakınlarımız olsun! Asıl sorun yapabilecek gücünüz varken sizi kimsenin aramamasıdır. Çünkü gerçek yalnızlık odur.
Ne demişler: "İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir!"
Paylaş