Paylaş
Bütün ilişkiler, hep sevgili kalmak üzere kurulur. Hep aynı kişiyi, ömür boyu bıkmadan usanmadan ve hep en iyi yönleriyle göreceğimizi düşünürüz. Bu “hep”ler maalesef bir gün anlam değiştirir. Bu sefer hep aynı adam ya da kadın, hep aynı şeyler, hep aynı alışkanlıklar, hep aynı saç modeli, hep aynı espriler, hep aynı hayat... Sonra bir bakmışız ki, monoton ve içi boşalmış bir ilişki.
“Ne oldu da böyle oldu?” ve “Ne oldu da o sihir kayboldu?” diye düşünmeyiz bile. Düşünürüz diyenler de aslında karşısındaki insanın yanlışlarını düşünür. Her şey hep "o" nun yüzündendir. Çünkü bizler karşımızdaki insanların değişeceği ve tam bizim istediğimiz gibi bir insan olacağı inancıyla pembe gözlükler takarak başlarız ilişkilerimize. Bu bütün toplumsal ilişkiler için geçerli bir tavırdır.
Arkadaşlarımızı değiştirmeye ve mümkünse kendimize benzetmeye bayılırız. Hele çocuklarımız ya anneye ya da babaya mutlaka benzemek zorundadır. Onlar biz nasıl istiyorsak öyle düşünmelidir, öyle giyinmelidir ve bizim istediğimiz arkadaşlarıyla görüşmelidir.
Kaç kişi bir ilişki yaşadığı insana şöyle bir soru sormuştur: “Birbirimizin olumlu yönlerini biliyoruz. Peki, olumsuz yani kötü diyeceğimiz hangi huylarımız var?” Muhtemelen hiç kimse böyle bir soru sormaz. Çünkü kimse kendisinin olumsuz tarafları olacağını kabul etmez.
Oysa dürüstçe oturup bunları konuşmak, sonradan ortaya çıkacak kötü sürprizlerin önüne geçer. Birbirlerinin ağzından en çok neye sinirlendiklerini, hangi tür davranışlardan rahatsız olduklarını yani olmazsa olmazlarını bilseler bu daha mertçe bir tutum olmaz mı?
Aşkın Ömrü Olur mu?
Bazı uzmanlar aşka ömür biçiyorlar ve üç yıldan fazla sürmeyeceğini iddia ediyorlar. Belki o ilk iç kıpırtıları, o heyecanlar, dünyanın sekizinci harikasına bakar gibi hayran hayran birbirini süzmeler biter ama aşkın biteceğini iddia ederken bu kadar kesin yargılarda bulunmak da çok doğru olmaz. Belki aşk kavram olarak nitelik değiştirir. Ama içerik aynı kalır. Gerçekten aşk varsa saygı da vardır, ilgi de sahiplenme de... Bunları yok ettiğinizde geriye zaten ilişki adına da bir şey kalmaz.
Aşkın ömrünü tayin ederken hala birbirine deli gibi aşık olan 40-50 yılı devirmiş ilişkileri nereye koyacağız? Ya da aşktan deli divane olarak birlikte olan ve 3 ay sonra birbirlerine sırtını dönüp giden insanların aşkını nasıl yorumlayacağız?
O nedenle ayrıntıları bir kenara bırakıp o önemli sorunun ip uçlarına bakalım. Ne yaparsak aşkın devamını sağlayabiliriz? Ya da nasıl hep sevgili kalabiliriz?
Yazar Pearl Buck’ın çok güzel bir sözü vardır: “Sevgi, sadece büyümesi durduğunda yok olur.” Evet, durum tam olarak budur. Eğer emek harcamıyorsanız aşk biter. Aşk için katkınız olmalı, çaba göstermelisiniz. İlk kural işleri oluruna bırakmayacağız, nasıl olsa beni seviyor deyip, kulağımızın üzerine yatmayacağız. Ayrıca şunlara da dikkat etmek gerekiyor:
• Sürprizler herkesi mutlu eder. İş çıkışına yakın iş yerine ani bir baskınla yemeğe çıkma teklifi çok şaşırtıcı olur (Mesai olup olmadığını önceden öğrenmekte fayda var tabii).
• İş yerine küçük hediyeler göndermek de güzel yöntemdir.
• Sabah kalktığında görebileceği her yere süslü kağıtlara yazılmış küçük notlar bırakmak ilişkinize hoşluklar katabilir.
• Olumlu özelliklerini herkesin içinde duyurmak önemli bir etki yaratır (Biz genellikle tersini yaparız).
• Akşamları TV karşısında geçen saatler, hayatımızın boşa akıp gittiği anlardır. Artık yapmayı unuttuğumuz karşılıklı sohbetlere bir an önce başlamak çok yararlı olur.
• Bu öneri özellikle kadınlar için! Birlikte maç izlemek tahminlerinizin ötesinde bir etki yapar. Hele bir derbi maçıysa ciddi olarak hoşlanabilirsiniz bile.
• Çocuklarınız varsa ve boyunuzu aşmış olsalar bile onları evde bırakıp baş başa olabileceğiniz fırsatlar yaratmak (yaşınız kaç olursa olsun) çok önemli bir kuraldır.
• Yine uzun süreler olmasa da birkaç günlük tatil kaçamakları da önerilen bir yöntemdir.
• İlla çok pahalı olması gerekmiyor ama hediye almak mutlaka yapılması gereken bir davranıştır.
• Birbirinizi hoş ifadelerle çağırmak ve bunu da günlük yaşamda sık sık yapmak harika olur.
• Bir kadın için en itici şey, evde atlet ve pijamayla dolaşan bir erkektir. Kıyafetlere, saç sakal bakımına önem vermek şart.
• Aynı şey bir erkek için de geçerli, bakımsız bir kadın kadar itici başka bir şey olamaz. Bu da illa ki pür makyaj yapılacak demek değil. Makyaj ve bakım farklı şeylerdir.
• Sürekli şikayet eden, mutsuz, çok konuşan ve dedikodu yapan hiç kimse uzun soluklu bir aşk beklemesin. Asla böyle bir şansları olmayacak.
• İlişkilerde tartışma olur ve doğaldır ama bütün tartışmalar yatak odasının dışında kalmalıdır.
• İki kişinin ilişkisi yine iki kişiyi ilgilendirir. Sorunlar asla başkalarıyla paylaşılmamalıdır. Başkalarına anlattığınız her şey o insanlara ilişkinizde söz sahibi olma hakkı tanır. Bu da en tehlikeli durumdur.
Bu önerileri böyle sayfalar dolusu sıralayabiliriz ama bilinmelidir ki en önemli kural, karşımızdaki insana değer vermektir. Düşüncelerine saygı duymaktır. Diş macununu niye ortadan sıktığı ya da havluyu niye yerine asmadığı gibi ayrıntılar değildir.
Başkaları için yaptığımız bütün incelikleri önce beraber olduğumuz insan için yapmaktır. Onunla bir hayatı gerçekten paylaşmaktır. Jo Coudert’in dediği gibi, “Aşkın aritmetiği tektir. İki yarım bir bütünü oluşturmaz. Yalnızca iki bütün bir bütünü oluşturur.”
Psikolog Serap Duygulu
Paylaş