Paylaş
Helikopter Aile terimi, ilk defa 1990’da Foster W. Cline ve Jim Fay’ın“Parenting with Love and Logic: Teaching Children Responsibility” kitabında yer alarak; bir çocuğun, annesi için “başımda helikopter gibi dönüyor” demesiyle ortaya çıkmış bir kavramdır. Peki, helikopter aileler derken asıl kastedilen nedir ve bu ailelerin genel tutumları nasıldır?
Helikopter aileler, çocuklarını daima kontrol altında tutan, onların hayatlarına ve kişilik oluşumlarına gereğinden fazla müdahale eden anne-babaların tutumuyla oluşur. Bu tip ailelerin özelliklerine genel olarak baktığımızda, çocukların kendi sorumluluğunda olması gereken şeylerin ebeveynleri tarafından benimsendiğini görebiliriz. Çocukların fiziksel, bilişsel, psikolojik ve sosyal gelişimleri adına yapabilecekleri ve yapmaları gerekendavranışları üstlenerek bu gelişimlerin gecikmesine veya sağlıklı bir şekilde tamamlanamamasına yol açabilirler.
Hatta kimi zaman bazı ailelerin sosyal ortamlarda çocuklarını kendi istedikleri biçimde ifade etmeleri, küçük yaştan itibaren çocukların bireyselleşme ve sosyalleşme evrelerinde kendilerini güvenle ortaya koyabilmelerinde birtakım sorunlar yaşamalarına sebep olabilir.
Bunun yanı sıra, helikopter ailelerin bir diğer önemli özelliği, çocuklarından beklentilerinin her alanda yüksek olmasıdır. Bu durumu özellikle de akademik alanda görüyoruz.
Çocuklarının başarıları ve gelecekleri için kaygı duyan bu aileler, çocuklarının ödevlerini kendi ödevleriymiş gibi kontrol edebilir, meslek tercihlerini kendi tercihleriymiş gibi benimseyebilir, sosyal çevrelerine kendi çevreleriymiş gibi hakim olmak isteyebilirler. Fakat bu durum sadece çocukluk ya da ergenlik çağında değil, yetişkinlik çağlarında da devam edebilir. İlkokul çağındaki çocuklarda çocuğun sorumluluğu olan ve tek başına yapabileceği eylemleri üstlenmek helikopter ailelerde görülen davranış şekilleridir. Lise ve üniversite dönemlerinde ise, düşük notlarından dolayı hocalarını aramak, alacağı dersleri veya çocuğunun mesleğini seçmek, arkadaşlarını seçmek ve girdiği ortamları ve gittiği yerleri kontrol etmek helikopter ailelerin yapabildiği davranışlara örnektir.
Bazı uç örneklerde, çocuklarının hayat arkadaşlarını, evlendikten sonra yaşayacakları yeri ve hatta torunlarının doğacağı zamanı bile kendileri belirleyen anne babaları görmek de mümkün. Helikopter ailelerin tutumları, kısa ve uzun vadede çocukların psiko-sosyal sorunlar yaşamalarına sebep olabilir.
Helikopter ailelerin ve onların tutumlarına maruz kalan çocukların en yüksek oranda görüldüğü kuşaklar ise, 1965-1980 yılları arasında doğan X-Kuşağı ve 1981-1999 yılları arasında doğan Y-Kuşağında ya da diğer adıyla milenyum kuşağıdır. Bu kuşakların özelliklerine bakıldığında, X kuşağının sorumluluk duyguları yüksek, rekabetçi, toplumcu, sadık, kanaatkâr ve idealist bir nesil olduğu, Y-kuşağında ise, başarı ve para elde etme gibi kavramların ön plana çıktığı ve aile arasındaki bağların da çok güçlü olduğu görülür. Bu kuşakların özelliklerine genel olarak baktığımızda helikopter ailelerin, uyguladıkları tutumları destekler nitelikte davranışlara sahip olabildiklerini görüyoruz.
Milenyum kuşağında doğan anne babaların başarıya verdiği önem ise, helikopter ailelerin çocuklarına karşı yüksek akademik başarı beklentisi içinde olmalarını açıklar nitelikte. Milenyum çağı çocuklarının üzerindeki etkilerini araştıran bir çalışmada; bu çocukların, başkalarının onayına ve desteğine göre şekillendikleri ve baş etme becerilerinde eksiklikler olduğu görülüyor. Bununla birlikte, bu çocukların yetiştiği dönemde yaşanan terör olaylarının ve bazı savaşların (İran-Irak körfez savaşı, Afganistan, Bosna-Hersek savaşları gibi) bu insanları daha endişeli ve geleceğe kaygıyla bakan insanlar haline getirdiği söylenebilir. Dönem özellikleri de dikkate alındığında, bu tutumla yetişen çocukların ileriki hayatlarında helikopter tutum benimseyen bir aile oluşturması muhtemel olarak karşımıza çıkıyor. “Dünyanın artık güvenli bir yer olmadığı” düşüncesinin bu ebeveynleri çocukları konusunda daha korumacı olmaya ve helikopter aile tutumuna ittiğini söyleyebiliriz. Çocuklarının deneyim yoluyla hayatı öğrenmelerini tercih etmeyip ellerindeki tüm imkânı onlara sunarak çocuklarını yük ve sorumluluklardan korumaya çalışıyorlar ancak bu noktada akla şu soru geliyor: İstediği her şeyi hiç emek harcamadan elde eden bu çocuklardan kendi başına ayakta durabilen birer yetişkin olmaları nasıl beklenebilir?
Helikopter ailelerin çocuklarının “kendilerine özgü” düşüncelere göre değil ebeveynlerinin düşüncelerine göre şekillendiğinden dolayı kişilik gelişiminde bir takım sorunlar yaşamaları muhtemeldir. Çocuğun kişilik gelişiminin en önemli belirleyicisi ailenin ebeveynlik tutumudur. Helikopter aileler genellikle koruyucu anne baba tutumunu benimseyerek davranış sergilerler. Çocukların yapabileceği pek çok şey anne baba tarafından yapılır ve böylece çocukların yaşayarak öğrenmelerinin önüne geçilmiş olunur. Her konuda gereğinden fazla müdahale edilerek, çocukların kendilerine yeter hale gelmelerine ve kendilerine güvenmeyi öğrenmelerine engel olunur. Bu bağlamda, sorumluluk alıp başarı ve başarısızlığı kendi başına tatmamış çocuklar öz yeterlilik konusunda sorun yaşayabilirler. Dolayısıyla düşük öz saygı ve yetersizlik hissi helikopter ebeveynlik tutumunu benimseyen ailelerin çocuklarının temel sorunudur.
Prof.Dr. Haluk Yavuzer (1996), Ana-Baba ve Çocuk kitabında öz benlik saygısı hakkında şunları söyler: “Benlik saygısı, çocuğun fikirlerine değer verilen, sözleri dinlenen, anne-babasından destek gören, çocuğa insan olarak kendisine değer verilen bir ortamda ancak filizlenir ve gelişir. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip teşvik eden anne-baba çocuğun olumlu bir benlik kavramı ve benlik saygısı geliştirmesine yardımcı olabilir.”
Helikopter aile tiplerinde ise bahsedilen benlik saygısını destekleyici tutumun aksine “çocuğun benliğini ikinci plana koyan” bir tutum görülür.
Helikopter ailelerin çocuklarının yaşadığı bir diğer problem ise kararsız olmalarıdır.
Bireyler bir konuda karar verirken, durumu iyi analiz edebilmek ve mevcut seçenekler arasından en iyisini tercih etmek için seçme hakkına sahip olmalıdır. Dolayısıyla çocuklar karar verebilmek için öncelikle kendi isteklerinin farkında olmalı, durumun gereklerini değerlendirebilmeli ve “seçme hakkı” olduğunu bilmelidirler. Ancak helikopter aile tutumlarıyla yetişmiş bireyde ise çocuğa öncelikli seçim hakkı tanınmadığı ve ebeveynleri tarafından karar alındığı için kendi kararlarını verebilmekte ve hayatını yönlendirebilecek sağlıklı kararlar alabilmekte sorunlar görülebilir.
Ayrıca, karşılaştıkları sorunları kendileri çözmedikleri veya daha doğrusu problemleri çözmelerine gerek kalmaması sebebiyle bu bireylerin problem çözme becerilerinde
de eksiklikler görülebilir.
Çocukların kişilik gelişimleriyle ilgili oluşabilecek bir diğer sorun ise, motivasyonlarının düşük olmasıdır. Başarılarını ebeveynlerinin itici gücüyle elde eden bu çocuklar içsel motivasyon oluşturmakta sıkıntı yaşayabilirler. Bu sebeple hayatları boyunca başkalarının desteğine ihtiyaç duyabilir veya başarılı olmak konusunda motivasyon eksikliği yaşayabilirler.
Bununla birlikte, helikopter ailelerin içinde bulundukları ruhsal duruma baktığımızda, genelde ve özellikle de çocuklarıyla ilgili herhangi bir sorunla karşılaştıklarında endişeli tavırlar sergilediklerini, depresif duygudurumu içerisine girebildiklerini sıkça görürüz. Bunun temel sebebi olarak da yukarıda bahsedilen mükemmeliyetçi ve kontrolcü davranışların etkili olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla da helikopter ailelere sahip çocukların, ailelerinin sahip olduğu duygusal durumlardan etkilenmeleri ve bu yüzden depresyon, kaygı bozukluğu, panik bozukluk gibi sorunları diğer çocuklara göre daha fazla yaşamaları olağandır. Bu çocuklar kendilerine ve hayata karşı negatif düşünceleri ve duyguları daha çok yaşarlar ve hayattan keyif alamama, mutsuzluk seviyeleri daha fazladır. Kendi hayatları üzerinde irade ve kontrol eksikliği yaşadıkları için de, hayatları boyunca depresyona yatkınlıkları olduğunu belirtmek gerekir.
Helikopter ailelerin çocuklarında görülen bu duygusal süreçlerin belki de en önemlisi ise, başarı olmadan sevilmeyeceklerine, yani koşulsuz sevginin var olmadığına dair inanç geliştirebilmeleridir. Günümüzde ve dünyada yaşanan her türlü olumsuz yaşantıya baktığımızda geleceğe hazırladığımız çocuklarımızın böyle bir inanç geliştirmeleri; onları olayların negatif taraflarına odaklanmaya, duygusal boşluğumuzu doldurabilecek manevi duyguları yaşayamamalarına ve her türlü problemi aşabilecek sevginin gücünü fark edememelerine sebep olabiliyor.
Ebeveynlerin temel olarak benimsemesi gereken düşünce, çocukları “onların çocukları” olmaktan öte birer “birey” ve “kendine has bir insan” olarak görmektir. Çocuklarının bir noktadan sonra varlığını ailesinin desteği olmaksızın sürdürmesi gerektiği düşüncesini her daim göz önünde bulundurarak yaklaşılmalıdır. Ebeveynler unutmamalı ki, sorumluluk verilmeyen çocuk sorumluluk sahibi bir yetişkin olmakta zorlanır. Çocuklarının yerine ödevlerini, projelerini, yemeklerini veya odalarının düzenlemesini yapmak onlara yarardan çok zarar verir.
Çocuklara yaşlarına uygun şekilde görevler ve sorumluluklar verilmesi onların öz güven, öz yeterlilik ve öz disiplin kazanmasına yardımcı olur.
Çocuğun problemlerle karşılaşmasını engellemek, onun önüne problemsiz bir dünya sunmamanın aksine ilerde yaşayacağı problemlere karşı savunmasız kılar. Anne babalar çocuklarının hata yapmalarına ve daha sonra hatalarından ders almalarına izin vermelidirler. Elbette bu, çocuğu problemleriyle baş başa bırakmak değildir. Bu gibi durumlarda çocuğa seçenekler sunularak arkasında ailesinin olduğu hissettirilmelidir.
Başarısızlığın her zaman herkesin başına gelebilecek bir durum olduğunu kabullenmek, başarıya ulaşmanın ancak başarısızlığı yaşayarak gerçekleşeceğini unutmamak gerekir. Başarısız olduğu için çocuğu eleştirmek, yargılamak ya da dışsal bir faktörü suçlamaktansa bu durumun sebeplerine ve çocuktaki etkilerine odaklanılmalıdır.
Çocuğunuza yol gösterin ama seçimleri onun yapmasına izin verin. Çocukların ileride bağımsız ve kararlı birer birey olabilmeleri için hangi kıyafeti giyeceklerine, hangi yemeği ne kadar yiyeceklerine erken yaşlardan itibaren kendileri karar vermelidirler ve bununla birlikte arkadaş, ilgi alanı ve meslek seçimini “kendi” düşünceleriyle ve eğer yardım isterse ebeveyninin “desteğiyle” yapmalıdırlar.
Paylaş