Paylaş
Televizyonda hangi kanalı açsak farklı bir dizi.
Farklı yaşam biçimleri.
İçimiz dışımız dizi olmuş durumda.
İnsanlara ne verdiği, ne öğrettiği, hayata karşı nasıl bir bakış açısı kazandırdığı ise tartışılır. Başkalarının uydurma hayatlarına kapılıp giden bir halk. O uydurma hayatların uydurma kişileriyle üzülen, sevinen, mutlu olan insanlarımız.
İlginçtir tüm dizilerde belirgin bir mükemmellik var.Yani bu dizilerin neredeyse tamamında kadınların sabahın köründe bile saçları yapılı, makyajları tamdır.Tam donanımlı hazırlanmış sofraları ve deli gibi hizmet eden, leb demeden leblebiyi anlayan yardımcıları vardır. Bu kadınlar hiç market, pazar alışverişi yapmaz, çocuklarını okul servisine yetiştirmek gibi sıkıntılar yaşamazlar. Hatta pek çoğu geçim sıkıntısı nedir bilmezler.
Bu dizilerdeki evlerde çamaşır yıkanmaz, ütü yapılmaz, bulaşıklar en azından bulaşık makinesine bile yerleştirilmez. Temizlik yapmak diye bir kavram ise hiç yoktur. Çünkü zaten bu dizi evleri kendiliğinden çok temizdirler. Dizilerdeki insanları asla saç baş dağınık göremezsiniz. Pijama, terlik, televizyon kültüründen nasibini almamış müstesna insancıklardır onlar.
İlginç olan ise dizilerdeki insanlar muhteşem evlerde-affedersiniz, havuzlu malikanelerde- otururlar ve genellikle ya kendi işlerine sahiptirler ya da evde bir kişi çalışır ama bütün bir aile olarak şaşaalı bir hayat sürebilirler.
Herkes çok zengin, herkes çok bakımlı, herkes çok şıktır. Hadi diyelim ki bunlar büyük şehir hikayeleridir ve bunlar normaldir.Ya köy kökenli diziler ya da ağaların dizilerine ne demeli?
Ortalık zenginliğin göz kamaştırıcı ihtişamından geçilmez. Konular farklı mekanlarda geçer ama yine içerik aynıdır.Yani; ‘zengin olmalıyız,zenginlik iyi bir şeydir, zengin olursak her şeye sahip olabiliriz, gücümüz her şeye yeter.’ Dizilerin vermek istediği mesaj üç aşağı beş yukarı tam olarak budur.
Ülkelerin televizyonları ve programları o ülkelerin sosyal yapılarının aynalarıdır. Şu programları izleyen bir yabancı muhtemelen bizi refah içinde yaşayan, hiçbir problemi olmayan, son derece gelişmiş bir ülke sanacak ama ekonomik göstergeler öyle demiyor.
Aileler geçim zorluğundan boşanıyorlar, yuvalar yıkılıyor, anneli babalı çocuklar kendi evlerinde bakılamadıkları için yetiştirme yurtlarına bırakılıyor. İşsizlik almış başını gidiyor ama maalesef ülke insanı dizideki kahramanın başına ne geldiğiyle daha çok ilgileniyor.
Kendi başına ne geldiğini gördüğü zaman işin rengi de değişecek aslında ama televizyonu açtığında uyuşturucunun kapağını açmaktan beter oluyor. Görmekten artık içimizin bayıldığı dizi dizi sanatçılarımız, bol kavgalı ve dedikodulu sözüm ona kadın programlarımız, daha kargalar kahvaltısını etmeden yollara dökülüp sabahın 7’sinde televizyon stüdyolarına konuk olan ve kendileri de en az program konukları kadar ünlü olan izleyicilerimiz.
Gerçekten başlı başına sosyal psikoloji konusu olacak bir ülkeyiz.Ve acınacak haldeyiz. İçler acısı bir durumdayız.
Aynı topraklarda uçlarda dolaşan farklılıklarımız var.
Bir tarafta kızının erkek arkadaşıyla oturup politika tartışan babalar, bir tarafta sadece sevdiği bir erkekle evlendi diye aile kararıyla ve sözüm ona töre adına kızının canını alan babalar.Bundan büyük çelişki olabilir mi? Başka hangi ülkede insanlar arasında böyle büyük uçurumlar vardır?
Bir tarafta istanbul’da yaşayıp daha denizi görmemiş insanlarımız. Bir tarafta alışveriş merkezlerinden çıkmayan, her giydiğini markasına göre seçen insanlarımız. Bir yanımız sözde modern, bir yanımız sözde geleneksel. Böyle çelişkiler yumağında debelenen ülkenin her şeyiyle mükemmel, dört dörtlük dizileri.
Biz bu ülkenin neresindeyiz?
Ya bu dizilerin neresindeyiz?
Hangimizin hayatı var bu dizilerde? Bize ne öğretiyor?
Bu kadar muhteşem hayatların yaşandığı diziler olduğuna göre biz bu zenginlik akan hayatları niye göremiyoruz? Bu dizilerdeki insanlar neredeler? Neden göremiyoruz?
Yoksa kör müyüz? Bu kadar kör müyüz gerçekten?
Paylaş