Paylaş
Evdeyim ve bir televizyon kanalında kayıpların bulunduğu bir programa denk geldim. 16 yaşındaki gencecik bir kız öğrenci günlerdir kayıp ve ailesi kızlarını aramak için canlı yayına katılmış. Programa bağlananların ve özellikle annesinin konuşmasından anlıyoruz ki, genç kız babasıyla tartışmış ve evden kaçmış. Genç kız lise öğrencisi ve ailesi haklı olarak kızının hayatından çok endişeli. Bugün ise emniyet güçlerinin genç kızı bulduğu haberi geliyor canlı yayında.
Programcı hanımefendi mutlu, yayına bağlanan anne mutlu. Bir genç kızın başına olumsuz olaylar gelmeden bulunmuş olması gerçekten çok sevindirici. Tam bu anlarda yayın sırasındaki konuşmalar ilginç bir hal aldı. Sunucu hanımefendi, anneyle kızı hakkında konuşurken kızının babasından şiddet görüp görmediğini sordu ve anne ‘evet biraz tartışmışlardı’ diye yanıtladı. Biraz tartışmanın ne ölçüde şiddet içerdiğini bilemiyoruz tabii ki. Çünkü şiddet sadece fiziksel olarak zarar vermek demek değil biliyorsunuz. Şiddetin fiziksel olmadan da uygulanan farklı türleri var: Ekonomik şiddet, cinsel şiddet, psikolojik şiddet gibi.
Programda anne ‘babasıyla da konuştuk ve karar verdik, kızım ne isterse yapabilir’ diyor. Ne kadar yanlış bir cümle kurduğunun farkında bile değil. Farkında olsaydı kızını ve kendilerini bu noktaya getiren olaylar zaten hiç yaşanmayacaktı. Hepimizin sınırlara ihtiyacı var. Nerede duracağımızı bilmeye, yapabileceklerimizin sınırını görmeye ihtiyacımız var.
Bu tıpkı 5 metrekarelik bir odada maraton koşusuna çıkar gibi bir hızla koşamayacağınızı bilmeniz gibi bir şeydir, hızla koşmaya çalışırsanız başınızı üç adım sonra karşı duvara çarparsınız ve yaralanırsınız. Çocuk eğitiminde de bu geçerlidir. Çocukların da aile içinde yapabilecekleri yani sınırları bellidir. Aile olmak, anne baba olmak çocukları dış dünyaya ve geleceğe hazırlamaktır. ‘İstediğin her şeyi yapabilirsin’ demek çocuğa ‘ebeveyn olarak ben sana rehberlik edemeyeceğim’ demektir. Çocukları baskıyla bunaltıp, alanlarını daralttıktan sonra ve çocuğu aile ile iletişimi reddedip evi terk etme noktasına getirdikten sonra ‘sen istediğin gibi davranabilir, istediğini yapabilirsin’ demek onu daha büyük tehlikelere atmaktır. Çocukların istediği bu değil ki…
Çocukları aileleri tarafından korunup kollandıklarını bilmek isterler, attıkları adımda, yapmak istedikleri şeylerde desteklerini görmek, onlarla iletişim kurmak, anlaşıldığını ve düşüncelerine önem verildiğini bilmek isterler. Sınırsız serbest bırakılmak değil çocukların istedikleri. Onlar yol arkadaşlığınızı isterler, bazen ileriye doğru itilmeyi, bazen durdurulmayı isterler. Siz önce ‘yapamazsın, gidemezsin, konuşamazsın, hatta öyle düşünemezsin’ diyerek çocuğu engelleyip, sonra onu kaybetme noktasına gelince ‘tamam sen ne istersen o olsun’ derseniz, zaten çocuğun neden sizden kaçtığını çok güzel örneklendirmiş olursunuz.
Çocukların ilk eğitim yeri ailedir. Aile olmak çocukları kendi istediğimiz gibi bir birey haline getirmek değil, çocuğun kişiliğine ve eğilimlerine göre eğitmek, yetiştirmek demektir. Zamanında aile kuralları içerisinde, sınırları verebilmiş anne babalar, çocuklarının ileriye doğru adımların engelleyen değil ama zarar görmeden nerede durması gerektiğini öğreten ebeveynlerdir. Çocukların alacakları eğitime, ilgi alanlarına, düşünce biçimlerine kadar engellemek, yasaklamak ya da kendi uygun gördüklerimizi dayatmak iyi anne babalık olmuyor sevgili anne babalar. Onların gözümüzün önünde hatalar yapmasına izin vermeden, kendi deneyimlerini oluşturmalarına fırsat tanımdan dış dünyaya hazır çocuklar yetiştirmek mümkün değil. Peki bu nasıl olacak derseniz?
• Çocuklar arkadaşlarıyla görüşmeye başladığında o arkadaşları mutlaka tanımalısınız.
• Arkadaşlarının aileleriyle görüşmeniz gerekir. Bu birbirinize gidip samimi ilişkiler kuracağınız anlamına gelmiyor elbette ama kim olduklarını, ne iş yaptıklarını bilmek, en azından bir tanışmak şart.
• Çocuklar meraklıdırlar ve dürtüsel davranırlar. Bu süreçte kesin bir ‘hayır’ yerine onunla konuşmak, anlamaya çalışmak ve iki tarafı da mutlu edecek bir çözüm bulmak gerekir. Buna Kazan-Kazan kuralı denir. Sadece ebeveynlerin kazanacağı bir çözüm, sonuçta herkesin kaybedeceği bir soruna dönüşür.
• Çocuklar sizin çocuklarınız olsa da sizin kopyanız değildir, farklı ilgi alanları ve becerileri olduğunu bilerek davranmak ve eğitim anlamında yapmak istedikleri konusunda koşulsuz destelemek önemlidir.
• Yanlışlar yapsa da çocuklar sevildiklerini bilmek isterler. Hatta asıl yanlışlar yaptığında sevgiyle yaklaşmak gerekir. Kızarak, reddederek, dışlayarak onları doğru davranışlara yönlendiremezsiniz.
• Anne babanın birbirlerine ve çocuklarına saygıyla davrandığı ailelerde çocuklar saygı duymayı ve saygı göstermeyi öğrenirler. Onlara örnek olduğunuzu unutmayın.
Aslında hepimizin bildiği ve uygulanması çok zor olmayan belli başlı kurallar var. Çocuklar değil asıl biz uymakta zorluk çekiyoruz. Çünkü kurallar belirlemek ve uymak öz disiplin ister, sorumluluk ister, özen ister, saygı ve emek ister. Oysa en kolay yol, bütün bunları kendimiz uygulamadan çocukların uygulamasını beklemektir. Anne babaların yaptıkları ve söyledikleriyle, çocuklarından bekledikleri davranışlar arasında uçurumlar varsa, işte bugün programdaki annenin konuşmalarına tanık oluruz.
Kendi istediğimiz gibi düşünmüyor diye, kendi istediğimiz şekilde davranmıyor diye baskı altına almaya çalıştığımız çocuklar, zamanında sınır konulmamış, aile kuralları oluşturulmamış evlerinden ve anne babalarından olabildiği kadar çok uzağa kaçmaya çalışırlar.
Tehlikelerin ortasına düşme ihtimalini göze alarak. Çocukları anlamsız baskılarla boğmak ve sonrasında da ‘yeter ki eve dön, ne istersen yapabilirsin’ demek istemiyorsanız lütfen dikkat!
Paylaş