Paylaş
Çocuk programlarının niteliği, çocuklara ne verdiği yıllardır konuşulan bir durum. Hangi yaşta, hangi programların çocuklarımıza en uygun program olacağını tartışıyoruz. Programların eğitici yönünün ne olması gerektiğini konuşuyoruz. Zaman zaman yanlışları vurguluyor, zaman zaman doğru olanları destekliyoruz. Ben özellikle anne babaların kafasını karıştıran birkaç konuyu vurgulamak ve bazı sorulara açıklık getirmek istiyorum.
Çocuk programı adı altında yayınlanan pek çok program olduğunu düşünürsek tek tek programlardan yola çıkarak azı yazmak mümkün değilse de genel anlamda çok dikkatimi çeken bazı konular var.
Öncelikle çocuklara yönelik hazırlanan programlarda ana karakterin yaş aralığı belli olmalıdır. Çok popüler olan bir çizgi karakter dizisinde ben hala ana karakterin kaç yaşında olduğunu çözemedim. Kaç yaşında çocuklar hedeflenmiş ve tam olarak ne tür olumlu mesajlar veriyor belirsiz. Hatta mesajlar bana göre olumsuz davranışlar üzerinden verildiği için de önerebileceğim bir program değil. İnsan olumsuz davranışlarla olumluya yönlendirilemez. Aksine hep söylediğimiz olumlu rol model tutumuna aykırı olduğunu söylemek istiyorum. Sürekli ağlayan, şikayet eden, mızmızlanan, kardeşini kıskanan bir karakter, çocuklara bu davranışların yapılmaması gerektiğini nasıl öğretecek?
Üstelik bu çocuğun kaç yaşında olduğunu bile bilmiyoruz. Hangi çocuk o karakteri kendisine yakın bulacak veya hangi çocuk onunla empati kurabilecek merak ediyorum. İsmini vermek istemiyorum ama özellikle yabancı kaynaklı çocuk programları belki birkaçı hariç tam bir felaket.
Öncelikle kabul edelim ki hiçbir anne o programlardaki kadar soğukkanlı değil. Özellikle bizim annelerimizden bahsediyorsak... Çocuklar bu programları izlediklerinde annelerinden de aynı tavrı bekliyorlar ve gerçek hayattaki anne figürüyle, programdaki anne figürü hem kültür hem de yapı olarak örtüşmediğinde çocuk için gerçekten kafa karıştırıcı olabiliyor.
Bir diğer konu bazı masallardaki şiddet düzeyi. Anneler haklı olarak endişe duyuyorlar ama şiddetten bahsederken dozu ve şiddetin türünü göz önünde bulundurmak gerekiyor. Kısa bir süre öncesine kadar bilgisayar oyunlarındaki şiddetin çok tehlikeli olduğu düşünülüyordu ki hala büyük bir kısmı için böyle. Ancak artık Amerikan Pediatri Derneği bir takım araştırmaların sonucunda can almaya ve kan dökmeye özendirmeyen düşük dozlu şiddet oyunlarının yararlı olduğunu ve bu tip stratejik bilgisayar oyunlarıyla çocukların şiddet duygusunu yönetmeyi öğrenebildiklerini duyurdu. Baktığınızda doğanın kendisinde şiddet var. Bir kedinin fareyi ya da kuşu yemesi de şiddettir, belgesellerde ailece izlediğimiz bir yırtıcı hayvanın ceylanı öldürmesi de. Demek ki şiddet dediğimizde şiddet duygusunun hepimizde var olduğunu ama önemli olanın bu duyguyu zarar vermeyecek boyuta indirgeyip yönetebilmek olduğunu bilmek gerekiyor.
Burada, insan ya da hayvan olsun bir diğer canlıya zarar veren, hayat söndüren düzeyde bir vahşilikten bahsetmiyorum. Kısacası özellikle ilkokul düzeyine gelmiş bir çocuk, klasik masallar olarak bildiğimiz Kırmızı Başlıklı Kız ya da Hansel ve Gratel masallarındaki olaylardan travma geçirmez, endişe etmeyin.
Bunun dışında geçtiğimiz günlerde 8 yaşındaki kızımla TRT Çocuk kanalında bir program izledim: Keloğlan masalları.
Doğaüstü olaylar, sihirler hatta canavarlar var ve dozu gayet iyi ayarlanmış. Ne kızım ne de diğer ailelerden bu yönde olumsuz bir geri bildirim almadım. Üstelik bu masallar bizim çocukluğumuzun da masallarıydı ve televizyonda izlemek çok hoştu. Benim dikkatimi çeken çok daha başka bir şey oldu. Program arasındaki reklamlar inanılmaz bir şekilde tüketime özendiriciydi. Sadece oyuncak reklamları vardı, sürekli ‘beni al, beni al, beni de al’ şeklinde mesajlar veren, renkli, ışıltılı, pırıltılı onlarca oyuncak çocukların gözüne sokula sokula geçit yaptı. Reklamlar ancak bu kadar sinir bozucu olabilirdi.Bütün çocukların ekrana kilitlendikleri bir anda bir tek eğitici reklam yoktu. Oysa çocukların okumasını teşvik etmek amaçlı kitaplar da duyurulsaydı, ya da onlara yönelik etkinlik merkezleri, onlara hitap eden sinema, müze, gösteri merkezleri de duyurulsaydı ne kadar güzel olurdu. Oysa sadece yüzlerce lira verilerek alınacak hazır oyuncakların reklamını vermek, en açık ifadeyle çocuklar üzerinden popüler kültürü dayatmaktır. Üstelik biliyoruz ki, hazır yapılmış oyuncaklara çocukların ilgisi en fazla 90 saniye.Yani bir oyuncağı eline alan çocuk, evirip çeviriyor, oyuncağı tanıyor ve 90 saniye sonra bir kenara fırlatıp atıyor. En fazla odasında bir dolabın üstünde süs görevi görüyor. Sonra o oyuncakları çocukların önüne yığan biz anne babalar da neden bu oyuncakları oynamıyorlar diye şaşırıyoruz. Çünkü o oyuncağın çocuğa verdiği, kattığı hiçbir şey yok.
Oysa günümüzdeki çocuklar çok erken yaşta bilgisayar ve internetle tanışan çocuklar. Birçok anlamda çok zeki v e meraklılar. Kendisinin şekil veremediği, bir şey oluşturamadığı, yapıp bozamadığı hiçbir şey onlara bir değer katmıyor.Yeni şeyler öğrenmesine yardım etmiyor, çocuk ortaya yeni bir şey koyamıyor. Son zamanlarda moda olan hareketli hayvan figürleri bile sadece görsel anlamda ilgi çekiyor ama kısa süre sonra onlar da bir kenara atılıp dolap bekliyorlar. Ortalıkta kalabalık yarattıkları için de nereye koyacağımızı bilemiyoruz.
Reklamları izlerken çocuklarımıza yönelik ne büyük eksikliklerimiz olduğunu fark ettim bir kez daha. Örneğin kaç aile çocuğunu gün içinde alıp bir resim atölyesine götürebilir, kaç anne baba çocuğuyla seramik hamur çalışması yapabilir? Kaç ailenin bulunduğu semtte jimnastik, müzik ya da spor kursları var? Büyük merkezlerde belli başlı yerlerde olabilir ama bulunduğunuz mahallede var mı? Arabaya binmeden,saatlerinizi yollarda geçirmeden çocuğunuzu götürebileceğiniz spor ve etkinlik merkezleri bulabilir misiniz?
Ben Bakırköy’de böyle bir etkinlik merkezi maalesef bulamadım. Oysa neredeyse her sokakta pek çok kahvehane, oyun salonu,l okanta, butik hatta alışveriş merkezi görebilirsiniz ama çocuklara yönelik spor ve etkinlik merkezi bulamazsınız. Aslında girişimci işadamları, belki ilçe belediyeleri, Milli Eğitim müdürlükleri bu konuda bir işbirliği geliştirse ve ortaya çocuklarımızı ve geleceğimizi farklı yerlere taşıyacak bu tür adımlar atılsa muhteşem olmaz mı?
Paylaş