Paylaş
Çocuklarının sorumluluk almadığından, okul ve ödevle ilgili sorun yaşayan ve yaşatan çocuklarından yakınan, ne çok anne var farkında mısınız?
Son yıllarda sıklıkla bu tür şikayetleri olan annelerle görüşüyorum. Çocukların yaşı değişiyor. İlkokul üçüncü sınıfa giden de var, liseye giden de. Bütün anneler sanki ağız birliği etmişcesine aynı sorunları anlatıyor ve ‘Ne yapabiliriz?’ diye yardım istiyorlar. "Ne yapabiliriz?" sorusunu cevaplamadan önce ben soruyorum: Ne yaptınız? Özellikle anneler bu soruya çok şaşırıyorlar ve anlatmaya başlıyorlar: "Neler yapmadık ki, o yeter ki okusun diye, neler yapmadık ki?"
İkinci sorumu soruyorum:"Çocuğunuz ne yaptı?" Yanıt genellikle şöyle oluyor: "Hiçbir şey, yapması gereken şeylerin hiçbirini yapmadı."
Tekrar soruyorum: "Peki siz ne yaptınız?" "Yani derslerine yardım ettim, her gün ödevlerini takip ettim, odasını, eşyalarını topladım, bir kaşık fazla yesin diye peşinden koştum, sabah okula gitmesi için saati kurdum, yalvar yakar kaldırdım, ödevini unuttu, okula ben götürdüm, arkadaşlarıyla arası bozuldu öğretmenle görüştüm, sınavların sonuçlarını ben öğrendim, arkadaşlarından görüp özeniyor diye istediği her şeyi aldım, sürekli elim üzerinde olsun diye en çok istediği telefonu bile aldım, inanın kendime almadığım ne varsa ona aldım. Çocuktur canı bir şey ister, başkalarından almasın, hırsız olmasın diye para verdim, arkadaşında gördüğü markalı ürünleri aldım, inanın hiçbir şeyden mahrum etmedik ama gelin görün ki bu çocuk ne kural tanıyor, ne dediğimizi yapıyor, ne ders çalışıyor, okul, ödev umurunda değil. Ben zorlamasam kitabın kapağını açmıyor."
Ne kadar tanıdık şikayetler değil mi? Muhtemelen bir çoğunu hepimiz yaşadık ya da yaşıyoruz. Yaşıyoruz ama bu yaşananlar normal değil. Olması gerekenler bunlar değil.
Bu şikayetleri olan annelere ben ‘Çocuğunu Büyütmeyen Anneler’ diyorum.Yaşadıkları da aslında bir tür sendrom: Çocuğunu Büyütmeyen Anne Sendromu. Üstelik bu durum son 15-20 yıldır böyle ve o kadar alıştık ki, doğal ve normal olanın bu olduğunu sanıyoruz. En son bugün bir danışanımdan ilkokul 5.sınıfa giden kızının okul sevisiyle ilgili anlattıklarını duyunca nutkum tutuldu ve bu haftaki yazımı bu konuya ayırmak istedim. Anne, servisin ilk önce kızını aldığını ve okula ulaşma süresinin bir saati geçtiğini, dolayısıyla kızının uykusunu alamadığını ve bu nedenle servisin arka koltuklarına bir yastık ve battaniye vermek istediğini, böylece kızının okula gidene kadar uyuyabileceğini ifade ediyor. Üstelik bunu ciddi ciddi servise söylemiş. İlk fırsatta dilekçeyle de okul yönetimine başvuracakmış.
Bu kadar gözü kararmış bir anne olmak, çocuk açısından büyük felaket. Eş açısından da öyle olduğunu düşünüyorum. Anneye sorsanız o hayatını eşine ve çocuklarına adadığını söylüyor. Onlar için hayatından vazgeçtiğini, ailesinin çok önemli olduğunu savunuyor. Oysa tehlikeli kelime ‘adamak’ farkında değil.
Kendini çocuklarına adamak değil ki amaç. Amaç çocuk yetiştirmek olmalı. Çocuk yetiştirmek demek bir adanmışlık gerektirmiyor. Kurban değilsiniz siz. Kişiliğinizden, kimliğinizden vazgeçtiğiniz her an o vazgeçilmiş bütün olasılıklar çocuğunuzda olmasını istediğiniz hırslara dönüşür. Mükemmeliyetçi anne tutumları da böyle oluşur.
Böyle bir pencere açtığınızda bütün annelerin ortak sorusu şu oluyor. "Ben çocuğumla ilgilenmeyecek miyim?" Elbette ilgileneceksiniz. İlgilenmek başka şey, onun adına kurduğunuz ya da kurmaya çalıştığınız bir hayatı yaşatmaya çalışmak başka şey. Çocuğun almadığını söylediğimiz o sorumluluklar bizim işimiz değil, çocuğun işi. Okul anne baba olarak bizim bitirmemiz gerek bir eğitim kurumu değil. Ödev bizim işimiz değil, çanta hazırlamak, sabah okul için erken kalkmak bizim işimiz değil. Ders çalışmak da, odasını toplamak, evi düzenli bırakmak, okulda arkadaş edinmek de bizim işimiz değil. İşimiz değil ama onun adına yapıyoruz. Biz yapınca çocuğun bunları yapmasına gerek kalmıyor. Nasılsa ona hatırlatan, yapan, derleyip toplayan birileri var. Söylense de, kızsa da nasılsa anne yapıyor.
Çocuğun yapması gereken ama yaptıramadığımız ne varsa biz üstleniyor, sonra da onun sorumluluk almadığından şikayet ediyoruz. Oysa böyle bir hakkımız yok. Üstelik bir de her tarafımızı kurallarla, düzenlenmiş programlarla dolduruyoruz ve bunların hiçbirisine uyulmuyor. Kendimizi yıprattığımızla kalıyoruz. Evin içinde sürekli bir çatışma hali, sürekli bir tartışma, hırçınlaşan çocuklar, idare etmeye çalışan anne babalar. Yüksek tondan bağıran çağıran anne babasına kafa tutan çocuklar, bütün bu saygısızlıkları, davranış bozukluklarını ergenliğe ya da gençliğe veren anne babalar.
Olay baştan sona yanlış. Eğer çok küçük yaşlardan itibaren yapması gerekenleri ona yaptırsaydık, "Ah yavrum kıyamam, daha çok küçük" demeseydik, evle ilgili bazı sorumluluklar verseydik ve okulun ilk gününden itibaren ödevlerin ve derslerin onun meselesi olduğunu anlatabilseydik bunca kurallar kalabalığına da gerek olmayacaktı. Sorumluluk sahibi bir çocuk ve sorumluluk veren bir anne baba için kurallar baştan çok net konulmuştur ve sayıca çok azdır. Eve giriş çıkış saatleri, okulla ilgili yerine getirilmesi gereken kurallar (arkadaşlarla olan ilişkiler, okulun kıyafetlerine uyum, öğretmenlerle olan ilişkiler) gibi belirli birkaç kuraldan fazlasına ihtiyaç olmayacaktı.
Dişini fırçalaması, elini yüzünü yıkaması, kıyafetlerini ve odasını temiz tutması, derslerini ve ödevlerini yapması, belirlenmiş saatte yatması ve sabah uygun saatte kalkması, okul malzemelerini kullanması, koruması gibi anne babanın çocuğuyla en çok çatışma yaşadığı konuların tümü dikkat ederseniz tamamen çocuğun yerine getirmesi gereken davranışlardır ve eğer çocuk bu görevlerini yapıyorsa ortada sorun da olmayacaktır.
Anne babalar bu tip şikayetlerle geldiğinde biz anne babalarla bir işbirliği yapmaya çalışırız ve eğer anne baba işbirliği yaparsa, çocuğun yapması gerekenleri onun adına yapmaktan vazgeçebilirse, verdiğimiz ödevleri yerine getirebilirse, muhteşem bir dönüşüm yaşıyorlar.
Çocuklar çocuk olarak, anne babalar ebeveyn olarak kendi rollerine dönüyorlar. Hiçbir anne baba çocuğunun öğretmeni değildir ve olmamalıdır. Hiçbir çocuk kendi anne babasının ebeveyni değildir ve olmamalıdır. Herkes kendi alanına uygun role geri dönmeli ve sınırlarını net çizmelidir.
"Bunlar söylendiği kadar kolay mıdır? diyen anne babalar varsa "Evet kolaydır" olacak benim yanıtım. Yeter ki doğru davranışları belirleyerek uygulamasını bilelim. Bu şekilde davranışlarını yeniden biçimlendirdiğimiz ve kendi sorumluluklarını almasını sağladığımız bir gencin annesinin sözleri ilginçtir: Peki şimdi ben ne yapacağım?Uğraşacak bir şeyim kalmadı.
Sevgili anneler, uğraşacak şeyleriniz çocuklarınız olmasın. Onlar ilgileneceğiniz, koşulsuz, şartsız seveceğiniz yavrularınız olsunlar. Siz çocuğunu büyütmeyen, büyümesine izin vermeyen anne babalar olmayın. Onlar yanlışlar yapacaklar ki doğrularını bulsunlar.
Üzülsünler, ağlasınlar, kırılsınlar, böylelikle mutlu olmayı, mutlu olmanın ne olduğunu, gülmeyi, başkalarını kırmamayı öğrensinler. Bu duyguları onlar adına siz yaşayamazsınız.
Zaman zaman olumsuzluklar yaşasınlar, başka türlü olumsuzluklarla başa çıkmayı öğrenemezler. Vücudumuzun en sert bölgesi ayaklarımızın arkası ve topuklarımızdır.Yıllarca ayakkabılar vurmuştur, yara olmuştur, nasırlaşmıştır.Ama artık kolay kolay yara olmaz, kolay kolay acımaz. Çünkü direnç kazanmıştır, pişmiştir. Çocuklarımız da pişmeden hayata hazır olamazlar. Çocuklarınızın büyümesine izin verin, sizin gözetiminizde yapsınlar yanlışlarını ki siz büyük yanlışlar olmadan onları doğruya yönlendirebilin.Onlarla çatışarak yapamazsınız bunu, onlarla konuşarak ve iletişimi koparmayarak yaparsınız.
Hiçbir not, onların mutlu bireyler olmalarından daha değerli değildir, hiçbir akademik başarı sizi sevmesinden ve evinde mutlu olmasından daha önemli değildir. Çocuklar büyümek üzere doğarlar, büyümelerine izin verin.
Gönlünüzden geçen dileklerinizin gerçek olduğu mutlu ve sağlıklı bir bayram diliyorum.
Sevgiyle…
Paylaş