Paylaş
Kadınlarımızın son yıllarda iş hayatında yoğun bir biçimde yer almaları bir çok farklı sorunu da beraberinde getirdi.
Bunlardan ilki ‘Süper Anne Sendromu’ ya da ‘Süper Kadın Sendromu’ olarak da bilinen tıbbi adıyla Fibromiyalji.
Her şeye yetişmek, her işin altından kalkmak, her şeyi başarabilmek gibi mükemmeliyetçi bir tutum geliştiren kadınlar, bir süre sonra bu tutumun getirdiği gerginlik nedeniyle ciddi fiziksel rahatsızlıklar yaşamaya başlıyorlar. Epeyce bir doktor doktor gezdikten sonra durumun aslında psikolojik etkenlerden kaynaklandığını, bunun da fiziksel sorunlara yol açtığını öğrenince çok şaşırıyorlar.
Evet, bu son yıllarda içine karıştığımız, mutfağında yer aldığımız modern hayatın bize bir tür olumsuz sürprizi. Ancak bu sürprizde bizim de payımız olduğu bir gerçek.
O anaç tavrımız ve her şeyi başarabileceğimize olan inancımız, bir süre sonra yaptığımız işleri sadece biz yapmak zorundaymışız gibi görmemize yol açıyor ve işleri paylaşmıyoruz.
Eşimizle, yakınlarımızla iş bölümü yapmıyoruz, her şey sırtımızda yük olmaya başlıyor ve sonra görüyoruz ki ev işinden, çocuk bakımından, okul sorunlarından, yemek telaşından, alışveriş derdinden neredeyse nefes bile alacak vaktimiz kalmamış.
Oysa kendimize vakit ayırmazsak, diğer işlere yetişecek tarafımız nasıl enerji toplayacak, nasıl mutlu olacak? Her yaptığımız işi, diğerlerinin başına kakarak yapmaya başlamışsak, şikayet ediyorsak, artık her şey bize batmaya başlamışsa, yük oluyorsa, demek ki mutlu değiliz, demek ki hayattan keyif almıyoruz.
Peki ne zamana kadar böyle sürecek?
Çalışma hayatında yer almaya başladıktan sonra ikinci yol ayrımını yaşadığımız yer, özellikle çocuklar olduktan sonra en zorlandığımız nokta: Çalışmalı mıyım?
Bu sorunun aslında çok net bir yanıtı var. Ama yanıttan önce durumu netleştirelim.
Eğer maddi durumunuz yeterliyse, sadece ve sadece çocuğumla vakit geçirmek istiyorum diyorsanız -ki burada bile hep bir soru işareti vardır- çalışmak zorunda değilsiniz elbette. Ama “Ben sadece evde duramam, çocuk ve ev benim için çok kısıtlı bir ortam olur, çalışmayı seviyorum, maddi olarak çalışmam gerekiyor”diyorsanız hiçbir vicdan azabı yaşamayın ve çalışmaya devam edin.Hatta mutlaka çalışın.
Bizim önerimiz, özellikle ilk üç yıl annenin çocuğuyla beraber olmasıdır ama bazen maddi imkansızlıklar buna olanak tanımaz ve anne mutlaka çalışmak zorunda kalır. O zaman da eğer olabiliyorsa özellikle ilk bir yıl anne bebeğiyle beraber olsun isteriz.
O da olmuyorsa yapılacak bir şey yok demektir ve anne yasal izinleri bittikten sonra iş hayatına döner.
Burada minicik bir bebeği evde bırakıp iş hayatına dönmek asla kolay değildir elbette ama şartlar buysa, durumu bir vicdan azabına çevirmenin de anlamı yoktur.
Maddiyatın olmadığı yerde çocuğuyla 24 saat geçiren bir annenin çok da mutlu olmayacağını, hatta daha fazla bir gerginlik yaşayacağını hepimiz tahmin edebiliriz.
Çocuğunu çalışamamasının sorumlusu olarak gören, ona hırslanan ve çocuğunu hırpalayan pek çok anne olduğunu da biliyoruz.
Çalışma hayatına dönen anne ile çalışmak istemeyen ama çalışmak zorunda olan anne arasında sevgi karşılaştırması yapmıyoruz.
Sağlıklı düşünen ve isteyerek çocuk sahibi olmuş her annenin kayıtsız şartsız çocuğuna büyük bir aşkla bağlı olduğunu biliyoruz. Bunca büyük aşk başka şey, evde kendisini kapana kıstırılmış hissetmesine rağmen sırf çocuğunu kendisi büyütecek diye işten ayrılmak başka şey.
Böyle bir çalışmama hali ne çocuk için, ne anne için, ne de diğer aile üyeleri için yararlıdır. Aksine annenin çalışamıyor olmasından kaynaklanan gerginliği, belki üzerine eklenen maddi sorunlar, yaşanan sıkıntıların artmasından başka bir işe yaramaz.
Bütün ortam koşulları uygun olsa bile, bir kadının en üretken olduğu dönemlerde sadece evde olması ve sadece çocuğunu büyütmesi gibi bir gerekçe en hafif tabiriyle kadına haksızlık olur. Özellikle çocuk ana okuluna başlamışsa, kendi kendine yetebiliyor, kendini ifade edebiliyorsa artık annenin de kendi hayatını yeniden şekillendirmesi, kendisi için ya bir iş hayatı ya da sosyal faaliyetler oluşturması zamanı gelmiş demektir.
Hayatını sadece çocuğuna adamış bir kadın bir süre sonra beklentilerinin dışında giden her şeye karşı aşırı tepkili, her şeyin en mükemmelini isteyen, en küçük bir yanlışa tahammül göstermeyen bir kadına dönüşebilir. Kendi gerçekleştiremediği ne varsa çocuğunda ya da eşinde görmek isteyebilir.
İşte o kadınlardır çocuklarının karnesi ya da ders notları nedeniyle uykuları kaçan anneler, o kadınlardır çocuğunun unuttuğu ödevi ondan önce öğretmene götürüp teslim edenler, o kadınlardır sınavlarda çocuğundan önce ve ondan daha çok strese girenler.
O nedenle, önceliğiniz sizin ne düşündüğünüz ve ne hissettiğiniz olmalı. Çocuklarınız sevginizi gösterdiğiniz sürece her ortamda büyürler ve sağlıklı gelişirler merak etmeyin.
Hepimizin farklı toplumsal rolleri var, anne halimiz, kadın halimiz, eş halimiz, evlat halimiz, abla-kardeş halimiz, iş kadını halimiz, ev kadını halimiz. Ama tüm bu farklı rollerin beslendiği ana kaynak birey olarak insan halimiz. Biz bütün rollerimizi besleyen bu ana kaynağı besinsiz bırakırsak, mutsuz olursak, nasıl sürdüreceğiz anne kimliğimizi, eş kimliğimizi, ev kadını ya da iş kadını kimliğimizi?
“Çalışmalı mıyım?” diye bana mesaj gönderen, soru soran ve merak eden tüm annelere cevabım budur: Evet çalışmalısınız.
Sizi mutlu ediyorsa çalışmalısınız. Maddi durumunuz kötü olduğu için çalışıyorsanız yine çalışmalısınız...
Siz çalışmadığınız için mutsuz olursanız, kapıyı açtığınızda eve gelen eşiniz de mutsuz olacak, okuldan gelen yavrunuz da mutsuz olacak, yüzünüze bakan ve bir gülümsemenizi görmek için gözlerinizle buluşmaya can atan bebeğiniz de mutsuz olacak…
Oysa siz mutlu olduğunuzda herkes mutlu olacak. Ne kadar çalıştığınızdan daha çok ne kadar mutlu olduğunuz yansıyacak evinize, ne kadar çok sevdiğinizi, ne kadar çok onları özlediğinizi fark ettikçe daha çok anlayacaksınız. Beraber olduğunuz anlarsa, gerginlik yaşamaya değmeyecek kadar kısa, sevdiğinizi ifade etmeye yetecek kadar uzun olacak, merak etmeyin…
Siz çalışmak istiyorsanız çalışın, nasıl mutlu olacaksanız öyle davranın.
Sevgiyle dolu yeni bir hafta diliyorum.
Paylaş