Paylaş
Son dönemlerde artan canlı bomba eylemlerinde, eylemcilerin nasıl bir ruh haline sahip oldukları ve bu süreçteki psikolojik durumları herkes tarafından merak edilen bir konu. Bir insanın nasıl olup da kendi canından ve sevdiklerinden vazgeçebildiğini anlamak birçoğumuz için çok zor.
Terör örgütlerinin canlı bomba eylemcisi olarak giderek daha genç yaşta bireylere yöneldiği ve bu bireylerin yaş ortalamalarının 22 olduğu görülüyor.
EYLEMCİLERİN ÇOCUKLUK ÇAĞI YAŞANTILARI
Eylemcilerin çocukluk çağı yaşantılarına baktığımızda genellikle toplu travmalar yaşamış, ötekileştirilmiş, genellikle de çok çocuklu ve yoksul ailelere sahip olduklarını görüyoruz. Etnik kökeni veya siyasi görüşü nedeniyle olumsuz şartlarda yaşamış, eziyet görmüş aile büyüklerine sahip olan bir çocuğun, bu yaşanılanların sürekli kendisine anlatılmasıyla büyümesi buna örnek olarak gösterilebilir.
Dolayısıyla bu çocuklar yoğun bir öfke ve intikam duygusu taşıyabilirler ve büyüdükleri bu ortam terör örgütlerine katılmalarını kolaylaştırabilir.
Bununla birlikte canlı bombaların psikopatolojik durumlarına baktığımızda sınırda kişilik bozuklukları, narsistik kişilik özellikleri ve intihar öncesi depresyon ile karşılaşabiliyoruz. Aynı zamanda duygu durum bozukluğu olan kişilerin, coşkulu veya çökkün dönemlerinde intihar riskleri artar ve bu da kendilerini terör örgütlerine ait hissetmeleri için yeterli sebeplerden biri haline gelebilir.
Genç erişkin dediğimiz dönemlerde olan eylemcilerde ise madde kullanımı ve bağımlılığı da bireylerin eyleme yönelmesini kolaylaştırıcı etkiye yol açabiliyor.
Kişi, bu gruplara girdikten sonra ise birtakım yöntemlerle ve hipnozla bazı düşünceler empoze edilir. Bunlardan en önemlisi kişinin ideoloji adına kendini feda ettikten sonra kahraman olacağı fikrinin ve duygusunun oluşturulması.
Bu dünyanın yeterince güvensiz ve kötü bir yer olduğu düşüncesi çerçevesinde, hayatlarını bu uğurda feda ettikleri zaman kahraman olarak ölümsüz olacaklarına, en kutsal makam olan şehitlik mertebesine ulaşacaklarına dair inançlarla yetiştirilirler. Saldırı öncesi motivasyon sağlamak için ise, mevcut durum sık sık tekrarlanarak öfke ve intikam duygularının yoğunlaşması sağlanır.
Eğer eylemi gerçekleştirmezlerse, sahip oldukları grup tarafından bundan sonra saygı göremeyeceklerinin vurgulanması da, kişinin gruba olan bağlılığını ve grup normlarına daha sıkı sarılmalarını sağlayabiliyor.
Bu tip terör odaklarının bireyleri etkilemelerinin en önemli referans noktası ise; kabullenilme ve onaylanma ihtiyacını doyurmaları. Gruba katılan bireyler kayıtsız şartsız kabul edildikleri ve yapacakları eylemin etkisi ne denli büyük olursa o kadar çok kendilerinden söz edileceği yönünde motive edilerek hazırlanıyorlar.
Eylemcilerin canlı bomba olarak yetiştirilmesi sürecinde bilinçli olarak uygulanan 5 adım var:
• Düşünceleri iki gruba ayırarak (siyah ve beyaz), kendisi gibi düşünmeyen herkesi düşman ilan etmek, kendisinden farklı düşünen insanları zalim ve kötü olarak tanıtmak.
• Devamlı olarak haksızlıklara vurgu yapmak, zulümden ve dünyanın ne kadar kötü insanlarla dolu bir yer olduğundan bahsetmek.
• Namus, bayrak, vatan, din gibi kutsal sayılan değerlere vurgu yapmak, bunların korunması adına ona da görev düştüğünü anlatmak.
• Kahraman olunacağı fikri aşılanarak kişinin duygularını etkilemek, kahraman olacağı bir eyleme imza atmak, inandığı değerler uğruna kendi hayatından vazgeçmenin önemine vurgu yapmak.
• Ölümsüzleşme fikri ile kişinin hedefe odaklanmasını sağlamak. Adını tarihe yazdırmak, ölümsüzleşmek, şehit ve kahraman olmak vurgusuyla çocuğu motive etmek.
Canlı bomba eylemcilerinde iki temel çıkış noktası bulunuyor; Dini referans alan örgütlerde 'Şehitlik, ideolojileri referans alan örgütlerde ise 'Kahramanlık' kavramlarına vurgu yapıldığını görüyoruz.
İçinde bulundukları durumu analiz ederken, aslında cesaret ve intikam duygularının altında yetersizlik ve güvensizlik hissinin yattığını görmek gerek. Sahip oldukları hayat şartları ve yaşadıkları hayal kırıklıkları ile başarısızlıkları, hayata karşı umutsuz bir bakış açısı geliştirmelerine yol açar. Takdir edilmeye ve itibara ihtiyaç duyarlar ve bu gruplar ise onlara saygı görmeyi, kahraman olmayı ve ölümsüzlüğü vaat ederek bir bakıma egolarını besler.
Canlı bomba eylemlerinde ilginç bir durumu da gözden kaçırmamak gerek. Terör örgütlerinin eylemleri arasında bomba olaylarına neredeyse yıllardır alıştık. Bir yerler bombalanırdı ve genellikle binalar zarar görür, toplum örgütü konuşurdu. Sonrasında canlı bombalarla eylemler gerçekleşmeye başladı ve biz sıradan insanlar olarak bir insanın nasıl olup da hayatından vazgeçebileceğini sorgulamaya başladık. Hele hele eylemciler genç insanlar arasından seçilince örgütün adından ve amacından daha çok bu gençlerin nasıl olup da bu kadar etki altında kalabildiklerini anlamaya çalıştık.
Son zamanlarda ise yaşı çok küçük çocuk eylemcilerin kullanıldığını görüyoruz. Asıl korkutucu olan, asıl travmatik olan da maalesef bu oldu. Bir çocuk nasıl olur da terör örgütleri tarafından canlı bomba olarak kullanılabilirdi. Oysa asıl şaşırmamamız gereken kısım bu. Çünkü onlar çocuk ve özellikle bilişsel süreçlerin henüz oluşmadığı 12- 13 yaş altındaki çocuklar çok çabuk etki altında kalabilirler. 12-15 yaş arasındaki gelişim sürecinin bir diğer adı ‘Çete Çağı’dır. Bu çağda çocuklar sosyal ortamlarda kendine yer edinme, kendine ait bir kimlik oluşturma, kabullenilme ve onaylanma ihtiyacı içindedir ve yeni arkadaşlar ilgisini çeker. Bu yeni arkadaş ihtiyacı yeni ve farklı gruplara girişi kolaylaştırıcı etkiye sahiptir. O nedenle çocuklarımızı özellikle bu yaşlarda çok iyi gözlemlemek ve ihtiyaçlarının bilincinde olmak gerekir.
• Her şeyden önce sevgi. Karşılıksız sevgi ve ilgiyle büyütülen bir çocuk kendine, çevresine ve tüm dünyaya sizin verdiğiniz bu sevgiyi yansıtarak yaşamına devam eder.
• Çocukların güven duyduğu ve her şeyi paylaşabileceği bir aile ortamı yaratabilmeliyiz.
• Yaşadığımız ortamı gül bahçesi haline getirmek ve sorunsuz bir dünya algısı yaratmak çok yanlış. Aile içinde yaşanan ekonomik ya da manevi sorunları onların anlayabileceği düzeyde açıklamak ve farkındalıklarını artırmak gerekir.
• Son yaşanan terör olayları ve eylemcinin bir çocuk olması üzerine bir kez daha anladık ki yalnızca kendi çocuğumuzu korumak ve kollamak yeterli değildir. Bu toplumsal bir sorundur ve çevremizdeki tüm çocuklara aynı özenle ve duyarlılıkla sahip çıkmak gerekir. Sadece kendi çocuğumuz için istediğimiz iyiliği ve refahı diğer tüm çocuklar için de istemediğimiz sürece yanlış yetiştirilen, yanlış insanların eline düşen çocukların yarattığı terör olayları sonucunda hepimiz, gözünün içine bakarak yetiştirdiğimiz çocuklarımızla beraber yok olmaya mahkumuz.
Paylaş