Paylaş
Ülke olarak içinde bulunduğumuz coğrafya savaş, kan ve vahşet görüntüleriyle dolu. Kadim zamanlardan bu yana, Orta Doğu Bölgesi, bütün savaşların çatışmaların merkezinde yer almış. Bununla beraber de neredeyse tüm uygarlıklar ilk olarak bu bölgede filizlenmiş. Bütün dinlerin varlık gösterdiği ilk bölgeler hep Orta Doğu merkezli olmuş. Orta Doğu, jeopolitik yapısı nedeniyle, bütün ülkeler için çok önemli bir alana sahip. Zira bu bölgede gücü elinde bulunduran tüm enerji merkezlerine de, diğer ülkeler üzerindeki güce de sahip olacak.
Son birkaç yıldır; Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da, Irak’ta, Yemen’de ve cümle İslam ülkelerinde ortalık karmakarışıkken, son aylarda da İsrail-Filistin merkezli bir savaşa, çatışmaya, insan kıyımına tanık oluyoruz. Elbette görünenlerin arkasında çok farklı bir takım olaylar var. Hem siyasi hem de ekonomik olarak bölge yeniden şekillendiriliyor. Bazı ülkeler yok olurken, başka ülkeler siyaset sahnesine giriyor. Ve işin gerçeği insanın aklına da takılıyor: Neden Müslüman ülkeler yüzyıllardır birbiriyle savaşıyor? Ya da savaştırılıyor? Ama niye bunu fark etmiyor? Fark ediyorsa neden durduramıyor?
Benim üzerinde durmak istediğim konu siyaset değil. Zira hem alanım değil hem de uluslararası siyaseti bilmeden yorum yapmak doğru değil. Dünya siyaset sahnesinde ortalık bu kadar karışıkken ülkemizde de bütün dikkatler önümüzdeki hafta sonu yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmış durumda. Herkesin oyunu kullanacağını umuyorum. Çünkü ülkenin en önemli kurumuna başkan seçiyoruz. Hafife alınacak bir mesele değildir bu. Cumhur’un başkanını seçme konusunda hepimizin görevi ve sorumluluğu var. O nedenle lütfen hep birlikte sandık başında olalım.
Seçimler demişken de vurgulamak istediğim konu şu: Sınırlarımızın ötesi karışık ama ülke içinde insanlarımız da karışık. Biz niye ayrışıyor, niye bölünüyoruz? Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan insanlar olarak, öncelik kendi insanımıza saygı duymak, anlayış ve sevgi göstermek olmalı. Ama bugün geldiğimiz noktada maalesef birbirimizin can düşmanı gibiyiz. İnsan şüpheye düşüyor. "Savaş bizim ülkemizde mi? Düşman biz miyiz?" diye.
Oysa asıl böyle zamanlarda birbirimize daha çok bağlanmak, daha sıkı tutunmak gerekmez mi? Sizden farklı düşünen insanlara, sırf düşünceleri nedeniyle hoşgörüsüz davranmak, kin beslemek taraf tutmak değil ama insanlıktan çıkmak değil mi?
Bu ülke pek çok politikacı gördü. Siyaset sahnesinden pek çok aktör geldi geçti. Ne yazık ki hepsi değil, pek azı iz bırakabilmiştir. Ve açıkçası hiçbiri, eğer insanlarımız birbirine düşman olacaksa siyasetçi olmayı hak etmemiştir. Çünkü siyaset ayrıştıran değil birleştiren olmalıdır. Değilse bir ülkeyi yönetmeye nasıl talip olabilirler? Nasıl bizi refaha kavuşturacaklarını iddia edebilirler? Hangi düşünceyi ve inancı benimsemiş olursak olalım, çıkış noktamız insan. İnsana saygı, topluma saygı, ülkeye saygı değilse yok olup gitmeye mahkumuz.
Siyaset, daha doğrusu temiz siyaset farklılıklara değil, benzerliklere odaklanan siyasettir. Farklılıklar bizim kültürümüzde, tarihimizde var. Farklılıklar bizim rengimiz, güzel yanımız, tek düzelikten uzaklaştığımız diğer yarımız. Yeter ki birbirimizi ötekileştirmeyelim. Biz birlikte güzeliz, iyiyiz, mutluyuz. Yüzyıllardır da böyleydik. Lütfen böyle olması için hepimiz biraz daha kucaklayıcı, hoş görülü olmaya çalışalım. Sınırlarımızın bir santimetre ötesi cehenneme dönmüşken başka cehennemler yaratmayalım.
Paylaş