Paylaş
ABD'de Anna Jarvis'in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü olan Anneler Günü, 1914 yılında kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi. Psikolog Serap Duygulu, annesini kaybetmiş bir çocuğun yaşadığı travmayı anlattı.
Yaşı kaç olursa olsun anne, her insan için hayatındaki en önemli figürdür. Psikolojide “Anne Yoksunluğu Sendromu” olarak tanımlanan bir sorun vardır. Bu sendrom annelerinden ayrı kalan özellikle 2 yaş altı çocuklarda görülür.
Protesto ve çaresizlik dönemi başlar
Çocuk ilk olarak ‘Protesto Dönemi’ne özgü bir tavır sergiler. Annesinden ayrı kalmasının verdiği özlemle ağlayarak, bağırıp çağırarak tepki gösterir, sakinleşmez, uzun sürelerle tekrarlayan ağlama nöbetleri yaşar.
Ardından ‘Çaresizlik Dönemi’ olarak tanımlanan süreç başlar. Çocuk artık annesinin döneceğine olan inancını yitirmiş ve annesizliği kabullenmiş bir görüntü çizer. Son olarak ‘Ayrılık Dönemi’ olarak tanımlanan süreçte ise çocuk duygusal anlamda da annesini bırakır, annesini aslında hem çok özler hem de çok öfke duyar.
Dolayısıyla tavır umursamaz ve ilgisiz gibidir. Bu süreçte anne gelse dahi çocuk ciddi olarak güvensizlik yaşar, annesine tekrar bir sevgi yani bağlanma geliştirmekte korkuları vardır. Tekrar terk edileceğinden korkar. Bu travmayı yaşayan çocukların bazılarında ilerleyen yaşlarda duygusal ilişkiler geliştirmekte önemli sorunlar yaşadıkları, duygusallıklarını kaybettikleri gözlenmiştir.
“Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu”
Daha büyük yaşlarda, genellikle 18 yaş altındaki çocuklarda görülen ayrılıklarda çocukların ’Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu’ olarak bilinen bir sorun yaşadıkları görülür. Bağlandıkları kişilerden ve özellikle anne-baba gibi hayatlarındaki en önemli bireylerden yoksun kalan çocuklar, aşırı kaygı belirtileri verirler ve yakın aile bireylerinin başına kötü bir şey gelmesinden korkarlar. Kendilerini son derece güvensiz hissederler. Tek başına herhangi bir etkinliğe katılmak istemez, diğer yakın aile üyelerinin yanlarında kalmak isterler.
Her ne sebeple olursa olsun özellikle anneyi kaybetmiş olmak yeri doldurulamaz bir eksikliktir ve maalesef çocuk bu eksikliği kalan hayatı boyunca hissedecektir. Hastalıklar sonucu, bütün gidişatı izleyip annesinin ölümüne şahit olan çocuk da, ani bir kaza ya da ölüm sonucu annesini kaybeden çocuk da ölümün nasıl olduğu konusundan daha çok annesini kaybetmiş olmanın verdiği ciddi sorunlarla uğraşmak zorunda kalacaktır.
Aşırı tepki normaldir
Anne kaybından hemen sonra aşırı tepkiler görülmesi son derece normaldir ve mutlaka bir uzman desteği alınmalıdır. Özellikle güvensizlik, korkular, diğer insanların ve kendisinin de ölebileceği korkusu, bazen hayatın anlamsızlığı şeklinde olumsuz düşüncelere kapılma olarak gelişen duygu bozuklukları kişiye ve çevresindeki insanlara ciddi sıkıntılar yaşatabilir.
Gerçekmiş kadar inandırıcı olan baş ve karın ağrıları, bulantı, kusma, halsizlik hissi gibi fiziksel sorunlar yaşayabilirler. Aynı şekilde gece uykuları bozulur ve kabuslar görebilirler. Yaşanılan duygusal çöküntü çok travmatiktir. Ağlama ve öfke krizleri, zaman zaman şiddete yönelme ve hırçın davranışlar anne kaybından sonra ortaya çıkması muhtemel tepkilerdendir.
Çocuk annesinden konuşmak isterse, duygularını anlatması sırasında sabırla dinlenmeli ve duyguları üzerine asla yorum yapılmamalı, konuşma mümkün olduğunca sohbet havasında sürdürülmelidir. Çocuk olduğu unutulmadan ve acısına saygı göstererek, çocukla ilişki kurulmalı ve bu konuda en büyük görevin aile üyelerine düştüğü unutulmamalıdır.
Paylaş