Paylaş
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gidenler belki bilirler ama ben orada bulunan Adli Psikiyatri Bölümünü, daha önce hiç gitmediğim için bilmiyordum.İsmi üstünde adli konular ve resmi raporlar için bu bölüme müracaat ediyorsunuz.
Hastanenin içinde o çok bilinen bölümler arasında bu tip bir merkez olabileceğini tahmin edebilirdim elbette ama hastanedeki binaların bitiminde ve tamamen farklı bir dünyadan oluşan böyle büyük bir merkez olabileceğini tahmin etmemiştim açıkçası.
Orası, işiniz düşmese, insanın asla bulunmak istemeyeceği bir yer. O kadar hüzünlü ve o kadar üzüntü verici olaylar duyuyor, öyle ilginç insanlar görüyorsunuz ki... Hayatın sizin çevrenizdeki kısa döngülerden ibaret olmadığını anlamanız için mutlaka gidip oradaki hayatlara hiç değilse iki saat kadar kulak ve göz misafiri olmanız gereken bir yer.
Asla olmaz, benim başıma gelmez diyeceğiniz ne varsa başına gelmiş insanların aynı anda söz birliği etmişçesine bulunduğu bir yer. Üstelik bu tip devlet kurumlarında asla alışık olmadığımız biçimde personelin son derece güler yüzle hizmet ettiği bir yer. Aşağılanmadığınız, azarlanmadığınız, hatta sorduğunuz sorulara anında yanıt aldığınız, itilip kakılmadığınız bir yer.
Ancak sonuçta Adli Psikiyatri ve gelen herkesin ya resmi anlamda ya da ailevi nedenle bu merkezden bir rapor almaya ihtiyacı var. Gelenler de iki gruba ayrılıyor: Doğrudan psikiyatrik sorunu olanlar, yakınlarında sorun olanlar veya sağlıklı olduğunu ispat etmek zorunda olanlar.
Kendisi ya da yakını sorun yaşayan kişiler Adli Psikiyatriden aldıkları raporla ya devletten maaş almaya hak kazanıyorlar, ya bazı sorumluluklardan ve görevlerden muaf tutuluyorlar ya da kendisi adına yakınlarına sorumluluk ve yetki veriliyor. Onun adına resmi işlemler, mal alım satımları yakınları tarafından yerine getiriliyor.
Asıl bir grup var ki, onlar hem görünüşte, hem de psikolojik olarak sağlıklı olanlar. Adli Psikiyatride olmalarının sebebi, bir mal satışı yapmaları için akli dengelerinin yerinde olup olmadığının tespit edilmek istenmesi. Eğer yaşınız 65’i geçtiyse ve herhangi bir mal satışı yapmak istiyorsanız, elinizde akli melekelerinizin yeterli olduğuna dair bir raporunuz olmadan satış yapamazsınız, yoksa satış geçersiz olabiliyor. İlginç olan taraf şu, herhangi bir rapor olmadan mal alımı yapabiliyorsunuz ama satamıyorsunuz. Tuhaf bir çelişki değil midir bu?
Eğer satış yapamıyorsam alış da yapmamalıyım. Ya gerçekten akli dengem yerinde değilse ve boyumu aşan borca giriyorsam, ya bu borç nedeniyle yakınlarımı zor duruma sokuyorsam? O zaman ne olacak, mal alışı da geçersiz mi olacak? Raporum da yok üstelik. Durum gerçekten tutarsız değil mi?
Bütün bu karmaşa ve tutarsızlık bana farklı şeyler düşündürdü. Devlet diyor ki; eğer 65 yaşını geçtiysen, öyle kafana göre malını satamazsın. Mal alabilirsin ama satamazsın. Satacaksan noterden bir belgeyle satış yapacaksın ve resmi kurumlardan sağlık raporu alacaksın. Yani aklının yerinde olduğunu, aldığın kararı bilinçle aldığını ve uyguladığını ispat edeceksin. Çünkü 65 yaşını geçtiğin andan itibaren, her an bunama, delirme, aklını yitirme gibi pek çok sorunla karşı karşıyasın. Üstelik de mal satışını rapor aldığın gün yapmak zorundasın, ertesi gün bu raporun hiçbir hükmü yok, zira raporun alındığı günün bitiminden sonraki dakikalarda aklını kaybedebilir, bunayabilirsin.
Benim gibi sıradan vatandaşlar olarak diyelim ki buraya kadar olanlar mantıklı. Ancak buradan sonrası karışık. Çünkü şeytan durmuyor, insanı kışkırtıyor ve garip garip sorular sorduruyor.
Mesela bizi yöneten meclisteki milletvekillerimizi düşünüyorum. Bizi yönetme iddiasıyla gelip, iktidar olanlar ya da muhalefette kalanlar. Kaç vekilin yaşı 65 ve üzeridir? Kaç vekilin akli dengesi yerindedir? Kaç vekilden sağlık raporu istenmiştir? Devlet aynı devletse, benden bireysel mal satışı için istediği akıl ve ruh sağlığı yerindedir raporunu asıl bizi yöneten ve yönetmeye aday olanlardan istemesi gerekmiyor mu? Benim yaptığım şey sadece kişisel mal satışından ibaretken, vekillerin yaptığı her şey doğrudan doğruya bütün toplumu ve ülke güvenliğini ilgilendirmiyor mu? Hepimizin bildiği gibi devlet politikaları gereği anlık kararlar alınabiliyor ve bir anda topyekun savaşın eşiğine gelebiliyoruz. Peki bu kararı alan insanlardan kaçı 65 yaş altı? Ya da ülke güvenliğimizin, bütün geleceğimizin ve çocuklarımızın canlarının söz konusu olduğu durumlarda biz nasıl bileceğiz ki bu kararları alan vekillerin akli dengeleri yerinde?
Bir sade vatandaşın akıl ve ruh sağlığını bu kadar önemseyen devlet, kendisini oluşturan kurumları yöneten kişilerin akıl ve ruh sağlıklarına duyarsız kalabilir mi?
Ben sıradan vatandaş olarak öğrenmek istiyorum, meclisi oluşturan, benim ve çocuklarımın geleceğini ilgilendiren kararlara imza atan, bütün önemli kurum ve kuruluşları yönetip hayati kararlar alan kişilerin kaçının yaşı 65’in üzerinde ve akıl ve ruh sağlıkları ne durumda?
Yanlış alınan kararların bedelini sonra nasıl öderiz? Akli melekelerini yitirmişler varsa, onların da onayıyla alınan kararların sorumluluğunu kim taşıyacak?
Sağlıklı, dengeli ve mutlu bir hafta diliyorum...
Paylaş