Paylaş
Vicdan dizisinin final yapmasını vicdansızca bulan çok sayıda izleyici sosyal medyada kanal yönetici ve reyting canavarına verdi veriştirdi haklı olarak. Gerçekten konusu, yapısı ve işleyişi açısından son derece özenli, özgün ve detaycı bir çalışma kayıp gitti ekranlardan. Zaten başlar başlamaz bitti bitecek, gitti gidecek muhabbetleriyle seyirci tedirgin edilip olası hayran kitlenin odaklanması baltalandı. Bu arada henüz dizinin bitmediği ve başka kanalda yoluna devam edeceği inancında olanların sayısı da hiç az değil. Burada asıl mesele en baştan yapımına saygı duymayan, hemen bitirmeye meyleden ve gününü saatini değiştirirken özgür davranabilen kanal yöneticilerinin ya da her kimse karar mercilerin vicdansızlığı.
Bazı öykü ve karakterler zaman ister, tanıdıkça alıcısının dünyasına sızar, insanın içine işler ve bir kere işlemeye görsün dünyanıza, çünkü gerçekten tanıdığınız insanlardan daha etkili olabilirler. Var olandan daha somut bir parçanız olurlar. Vicdan böyle detaylı çatışmalarla vücut bulmuş öykü ve karakterlerle dolu olduğu için izleyicisinin direkt kalbinde ve düşün dünyasında yer buldu. Zırt oraya buraya itilip kakılmasa, doğru dürüst bir tanıtım yapılsa ve tabii iki nefes zaman tanınsa kendine açtığı özel yerde çok kemik bir kitleyle sağlam devam edecekti… Neyse Vicdan yok ki Vicdan kalsın yayında. (Hastasıyım klişe kelime oyunlarımın, ama başkaları yapmasın çok sıkıcı oluyor :)
"Ben de Özledim" de bitti ama Vicdan’la aynı şey değil tabii. Dizi en baştan gecenin yarısına konarak başladı ve Leyla ile Mecnun’un farklı bir versiyonu gibi ilerledi ve güm diye araya Gezi esprileri filan da konunca rahmetli oldu. Kaldı ki devam dizisi değilmiş gibi başlamaya çalıştı ama ilerledikçe komple Leyla ile Mecnun’a evrildi. Aynı oyuncular, benzer bir dil, tekrar eden fantastik öğeler, absürt kostümlerdeki yakınlık dizinin yeni bir iş gibi algılanmasını engelledi. Sanki lisedeyken çok sevdiğiniz ama artık dinlemekten sıkıldığınız eski bir arkadaş gibi aynı anıları anlatıyormuş gibi gelmeye başladı. Evet seviliyordu ama sıkıyordu da artık. Ayrıca tekrar hatırlamakta fayda var, dizi sıksın ve uyutsun diye gece yarısında başlıyordu. Sanki en baştan tutmasın diye herkes elinden geleni yapmış gibiydi, değil mi? (Tamam ben de seviyordum ama sıkılıyordum da… Çaresiz dert gibi, ben de bezdim yani; yine kelime oyunu yaptım:)
Bülent Ersoy Show’da yayından kalktı ama bu tamamen farklı bir durum. Henüz yazılı, işitsel ve görsel iletilerle anlaşılamayan şov için İsviçreli bilim adamları çalışmalar başlattı. (Zira kanal enkaz altında ve durup durup sallanıyormuş. Şal, tül, dantel, sim altında ve zor koşullarda çalışanların aniden oryantal yapmak, çok yüksek sesle günlük konuşmalar başlatmak gibi semptomları olduğu da gözlenmiş. Bu sefer kelime oyunsuz düz espri yaptım:)
Akif Beki ise Karşı Gündem’den ayrılmış ve bu konunun neredeyse bu yazıyla hiç ilgisi yok. Aydıntaşbaş'ın, Beki’ye “Bana Hanefi Avcı meselesine çok girme diye bana mesaj getirdiğini hatırlıyorum” demesiyle Beki'nin cevap olarak “Aslı cemaatten üstüne geliyorlardı senin. Ben de orada sana yardımcı olmuştum. Şimdi bu bana kabahate döndü. Bunun ahlakiliğini izleyenler sorgulasın” demiş ve sonra gitmiş. Bir daha da Karşı Gündem’e gelmem demiş! (Konuyla ilgisi olmayan bu bölümde espri ya da kelime oyunu yapmıyorum. Çünkü cemaatin insanların üzerine gelmelerinin normal sayılmasını anlamıyorum. Neden doğal afet gibi doğal karşılanıyor bu acayiplik? Neyse yine iyisiniz, en azından bir kelime oyuncuğu yapıverdim yine:)
Paylaş