Paylaş
Karagül reyting rekorları kırmaya devam ediyor. Çok normal çünkü ülke kadınlarının çıkmazları, çaresizliği ve kıstırılmışlığı birçok farklı örnekleriyle dizide yaşam buluyor. Farkında mısınız dizideki kadınların hiçbirinin doğru dürüst bir işi yok, hobisi yok ya da hiçbiri sevişmiyor mesela! Ama herkesin başında bir Kendal var ve gölgesi hepsinin hayatını karartmaya yetiyor. Güneydoğu’da pek çok kadın kendi aralarında kocalarına Kendal diyerek şakalaşıyor, dertleşiyormuş. Özetle Kendal tam bir katharsis kaynağı! Kendi hayatından örnekler gören kadınlar yalnız olmadıklarını izleyip rahatlıyorlar. Şehir Gülü Ebru’nun konaktaki kadınlara oranla daha esnek görünen yaşamının da bir türlü düzene girmemesi ve sonuçta yine Kendal’ın himayesindeki konaktan çıkamaması da kadının çaresizliğine eğitimin de deva olmadığını gösteriyor adeta.
Şehirli eğitimli veya kırsal kökenli eğitimsiz de olunsa aynı muhafazakar geleneklerle kadının köleleştirilmesi ve bunun normalleştirilmesi Karagül’ün hareket noktasını oluşturuyor. Bütün kadınların illa ki doğurması ama mümkünse erkek doğurması gerekiyor ki var oluşları birazcık anlam ve değer kazansın. Hatta Narin kendinin doğurmadığı bir çocuğa ölümüne sahip çıkarak varlık mücadelesi veriyor. Ne de olsa erkek anası dışındakilere aksesuar değeri bile verilmiyor dizide ve ülkemizde! Burası Kendal Cumhuriyeti ve Kendallar kadınlarını sadece Halfeti’deki konaklarının hücrelerinde değil tüm ülkede hapsetmiş durumdalar. Pek çoğu büyük şehirde, iş dünyasında, politikada, akademik mecralarda ve tüm ücralarda sadece vitrin nesnesi köleler olarak yaşatılmadan öldürülüyorlar.
Karagül’de de öyle bir Kendal karakteri var ki Türkiye’nin gurur duyacağı işler yapıyor. Erkek doğursun diye eşya alır gibi yeni kadınlar alıyor, eskileri tepe tepe kullanmaya devam ediyor, engelli oğlunu kabullenmeyip görmezden geliyor, kız kardeşinin sevgilisini katlettiriyor, aile mirasını ve sermayeyi kimselerle paylaşmıyor ve sonuçta herkesten ve her şeyden en çok o şikayet ediyor. Karısı, kuması, kapatması, sevgilisiyle baş edemeyince en mağdurun yine kendisi olduğunu gidip gelip, ahlayıp oflayıp vicdan kanatarak anasına dillendiriyor. Örneğin erkek doğurmayı beceremeyen ikinci karısı Özlem’i dövüyor, sövüyor, itiyor, bazen evin bodrumuna kilitleyip hücre cezası veriyor bazen iyi damarına rastlıyor alışverişe çıkmasına izin veriyor.
Ancak son bölümde garanti süresi kapsamında bozuk çıkan mal gibi baba evine iade edilen Özlem ölmek üzere can çekişirken öyle şeyler söyledi ki adeta Türkiye kadınının zavallı gerçeğini ortaya döktü. Bu hayattan fazla bir şey istemediğini, sadece lokmaları sayılmadan karnını doyurmak, dövülmeden sövülmeden evinde oturmak, belki arada bir saçı okşanmak gibi gayet sıradan ve insanca beklentiler! Özlem’in insan muamelesi görme isteği elbette başına olmadık işler getirdiği gibi sonunu da getirdi. Sadece yan karakterlerden biri olarak diğerleri gibi o da dersini aldı. Hem baba evinden hem koca evinden gördüğü olağan şiddet yine olağan bir şekilde kan davasına dönüştü. Bundan sonrası Özlem’in katli vacip oldu elbette! Daha önce Kendal, kız kardeşinin sevdiğini de geleneklerimiz prosedürünce normal olarak şişletmişti.
Yani adam kader yazıyor! Çevresindeki kadınların mutluluk ve mutsuzluğu iki dudağının arasında erkeğin ve bu tabii ki çok normal!
Paylaş