Paylaş
TV dizi ve şovlarında üst-orta sınıfın pek büyük laflar ettiğine rastlanmaz, zaten büyük yaşarlar. Kahvaltıya baloya gider gibi giyinip üst kattan iner, üniformalı hizmetçiler eşliğinde portakal suyu içer, şoförün hazırladığı arabaya giderken havuzun yanından geçer, bahçıvana selam verir ve artık doğruca ya holdinge ya şirketlerine doğru gaza basarlar. Büyük konuşmalarına gerek kalmaz, çünkü her detayı bin kişilik yaşarlar.
Ancak sosyo-ekonomik olarak yoksul sınıfa ait kahramanların tiratları, öğretileri ve koskocaman dersleri bitmez. Örneğin Kara Ekmek’te artık bunun dalgasını geçer gibi konuşan Asiye harika bir tipleme. Şimdiler de başlayan Serçe Sarayı’nın Serçe’si de büyük konuşanlardan; iri geçiriyor, erkeklere erkeklik kadınlara kadınlık ve zenginlere insanlık öğretirken durmadan had bildiriyor. Yeni başlayan diğer bir dizi Maral’ın çikolatacı yakışıklısı Aras Bulut İynemli’de uğradığı haksızlıkların bedelini özlü sözler niteliğindeki terso çıkışlarla yapıyor. Poyraz Karayel’in Poyraz’ı bu tarzın bir üst modeli sayılabilir, ne de olsa kamyon veya dolmuş arkası sloganları yerine direkt kitap okuyor, alıntı yapıyor ve en sonunda üzerine kendi cilalı arabeskinden de katıyor ve izleyeni kendisine bağımlı kılıyor. Pekiyi Amine Gülşe’nin canlandırdığı villa hizmetlisine ne demeli? Kızcağız tüm zengin sülaleye örnek olan sevgi, hoşgörü ve yüksek iç görüsüyle fakir ama gururlu, akıllı ve dürüst insan prototipini naylon bir gerçeklikle Asla Vazgeçmem de öyle bir canlandırıyor ki insanın sahtekar olası geliyor. Güzel Köylü’nün köylülerinin çoğu erdemli, olgun, derin ve aydınlık cümlelerle şehirli zenginlere öğrete öğrete bitiremiyorlar. Güllerin Savaşı’nda Gülfem ve Gülru çatışmasında akıllı, sağduyulu, vicdanlı, iyilik dolu tüm mesajları hep fakir kız ve bahçıvan babası veriyor. O Hayat Benim’in gecekondu ahalisi ise her bölümde ortalama 4-5 öğretiyle villalarda yaşayanları insanlığa davet etmeyi olmazsa olmaz sanıyor. Paramparça’nın Gülseren’i de yalı hanımefendisi Dilara’yı insanlığıyla defalarca mat ederken gerçek anne olmayı da rol model olarak öğretiyor. Aslında en şahanesi Nihat Doğan’dı ama fazla ötünce başı kesildi neyse ki yukarıda saydığım kadar sayamadığım benzerleri, türevleri, taklitlerinin taklitleri mantar gibi bitiyor.
Aynı şekilde tüm (reality show) yarışma ve eğlence programlarında en iri lafları edenlerden biri de Survivor’un Turabi’si! Hayyam’dan, Mevlana’dan, Yunus Emre’den sonra bu da benden deyip öyle laflar ediyor ki… Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor, gülsen gülünmüyor, sinirlensen değmiyor ama belli ki bu çocuk belli bir kitle tarafından çok seviliyor. Eh ne de olsa erkeklik, insanlık, mertlik, yiğitlik dolu konuşmalarına elbette ‘Allah’ın izniyle’ diyerek başlıyor ve sık sık kızları korumaktan bahsedip onlara özürlü, ikinci sınıf ve yetersiz muamelesi yapıyor. Dahası iş korumaya geldi mi dürüstlük ve erkeklik adına en büyük kazığı atıyor ve bu konuda kamuoyu yapıyor. Sanki ülkenin erkek prototipinin birebir örneği maşallah! Neden sevildiğine şaşıracak bir şey yok yani!
Tıpkı Turabi gibi tarz yarışmalarının kızları da özlü sözler, dobra çıkışlarla dikkat çekiyorlar ve özellikle içlerindeki sosyo-ekonomik açıdan imkan sahibi olana geçirerek rahatlıyor ve kendileriyle aynı durumda olan milyonları rahatlatıyorlar. Böylece yoksul halkın birikmiş gazı çıkartılıyor, söyleyemeyip biriktirdikleri kusuluyor kısacası çok çeşitli katarsisin dik alası bol bol ikram ediliyor. Gün boyu patronunun, amirinin, müdürünün kahrını çekenler akşamları bu diziler ve yapımlar sayesinde herkesin ağzının payını veriyor ve yetinmeyip üzerine insanlık da öğretip içinde herkesin görmesi gereken cevheri göstermiş oluyorlar.
Paylaş