Paylaş
Ben kafayı dizilerle bozmuş değilim, başka konulara eğilmek, değinmek, altını çizmek ve parmak basmak istiyorum. Ama bakıyorum ki haber kanalları dizilerde yaşananları ve haftaya yaşanacakları ‘gerçek’, ‘tarafsız’, ‘şok’ ve ‘son dakika’ haberleri olarak geçiyor. Ama gidenlerden, bitenlerden bahseden yok.
‘Yalancı Bahar’, ‘Reis’, ‘Aşağı Yukarı Yemişliler’ ve ‘Kurşun Bilal’ daha sezonun soğukları bile başlamadan öldü, bitti ve gittiler. Allah kalanlara ‘Yaprak Dökümü’ gibi uzun ömürler versin.
Diziler esas hayatımız, yarışmalar da eğlencemiz oldu. Biz artık televizyonla yaşıyoruz. Teknoloji hayatımızın bir parçası değil, biz teknolojinin bir parçasıyız. Sanal dünya, gerçek sandığımız dünyayı ele geçirdi. Artık sanal dünya esastır ve gerçek dünya yalandır. Bizler var olmak için en yakınımızdaki aygıta bağlanmalıyız. Mekanik olarak TV’nin olmadığı bir alanda soluk almamız teknolojik ve biyolojik olarak imkansız. Hatta artık berber salonlarında, restoran, hastane ve kafelerde birkaç ekran birden yayında. Çünkü insanoğlunun yeni yaşam biçimi, izlemektir.
Diziler sayesinde hayatın acımasız zorlukları ve yaşamın kaotik gerçekleriyle yüzleşiyoruz ve yarışmalarla biraz kafa dağıtıp eğleniyoruz. Son günlerin şok, flaş ve son dakika haberi Aydın’ın dans yarışmacısı olmasıdır. Kutuda ve adada şansı yakalayamayan yarışmacı dansta iddialı olduğunu ve bu sefer yırtacağını belirtince bizler gülmekten yarılıyoruz.
Survivordan Aydın’ı dans yarışmasında izliyor musunuz? Aydın gerçekten kötü dans ediyor ve yarışmacı olarak alınmasının tek açıklaması izleyiciyi şaşırtmak, gülünç hallere düşüp güldürmek… Bu figürler herkesi şöhretlerden çok daha fazla ekrana bağlıyor. Çünkü bize kendimizi iyi hissettiriyor. Sonuçta hepimiz en az Aydın kadar kabiliyetliyiz veya değiliz ama kendimizin farkındayız. Ya da öyle sanıyoruz. Adamcağız kendini gerçekten keşfedilmiş star sanıyor.
Aslında yarışma programlarının çoğunda geçici starlar yaratılıp, bir süre eğlenildikten ve iyice tüketildikten sonra yenileri aranıyor. Bu sahte şöhretler kanaldan kanala davet edilip baş tacı edildikten ve kısa sürede bıktırdıktan sonra çöpe atılıyor.
Aranızda Sinem’i, Kaynana Semra’yı, Akmerkez Hülya’yı, Rahmetli Ata’yı, Tülin’i, Caner’i, Melih’i, ikinci baharında şöhreti evlenerek yakalayan birbirinden değerli isimleri, Abidin’i, Firdevs’i, BBG Tarık’ı bilmeyen var mı?
İyi ama bir ‘hiç’ olarak tanınmak ya da kısa ömürlü bir yetenek olarak kullanılmak ne kadar adil?
Şu aralar Survivor Taner’in dikkat çekmek için neler yaptığına bakan var mı? Allah sonunu hayırlara çıkarsın ama bu çocuklar tek kullanımlık kağıt mendil gibi harcanmıyor mu? O denli ilgi, itibar, alkış ve iltifattan sonra ‘yeter be, sıktın!’ diyerek tüketilen bu insanların insan olduğu bence küçük bir ayrıntı olsa da hatırlanmalı.
"Kardeşim biz kimseyi zorla getirmiyoruz, kendileri istiyorlar, yalvararak çıkıyorlar ekrana" derseniz haklıymışsınız gibi olur. Sizin milyonlarca dolar kazandığınız yapımlarda 3 ay, 5 ay kutu açıp ‘Var mısın yok musun?’ diye bağıran ve sonunda zengin olacağım ümidinin, kutusunun boş çıkması üzerine boş çıkması tabii ki sizin suçunuz değil. Ama sanki gizli gizli kanar vicdan…
Siz tek kullanımlık starlarımız için ne hissediyorsunuz?
Ben ‘Umutsuz Ev Kadınları’nın da, bu ülke iklimine ters düşeceğini zannediyordum ama reyting rekorları kırıyormuş.
Paylaş