Paylaş
Oh çok şükür, Gülse Birsel varmış! Gülmeyi unutan yaşlı gözlere, komediden haber ver Gülse bacı, efkarım birikti sığmaz içime, bin sitem etsem de azdır kadere…
İlaç gibi geldi ‘Yalan Dünya’! Gerçi ben bunca dizinin derdiyle ölürsem merhem olmayın yarama, istemem. Vicdan azabı çekiyorum, öteki dizilerin başında derdin tasanın haddi hesabı yokken bana gülmek yok!
Tamam kabul ediyorum; boş bulundum güldüm, eğlendim, beğendim, bayıldım ama hemen kendime de geldim. Adı üstünde ‘Yalan Dünya’ ve benim hiç işim olmaz. Gupse Özay’ın canlandırdığı ‘Nurhayat’a hayran olmaksa suçum, cezamı idam isterim. Bartu Küçükçağlayan’ın oynadığı Orçun’un karanlık, dağınık, travmatik tavırlarına bayıldıysam elbette önce çok beğenip sonra dönüp güleceğim.
İnanmadım asla inanamam İrem Sak’ın pavyonda çalışan Tülay olduğuna. Elbette dizi mükemmel olsa da, Gülse Birsel ağzıyla kuş tutsa da önce bayılıp sonra yereceğim. Elbette diziden diziye atlayıp kafayı sıyıracağım. Ben neden aynı kalayım söyleyin bana, bir TVkolog olarak Allah aşkına!
Zaten kafam karışık, zihnim bulanık, derdim büyük. Neyse ki, her kanalın bir komiseri var artık! Yamuk yapanı uydudan, kuytudan, bilgisayarlı tomografi çeken ekranlarından, telsizli kumandadan hemen buluyorlar. Abartmıyorum adamın ciğerini okuyorlar, uzaktan görüntülü kayıtlarla kandaki lökosit miktarını biliyorlar…
Ben bağlantıları kuramadıkça kopuyorum ve koptukça hastası oluyorum dizinin.
Son’u izliyorum hayran hayran ve meseleyi çözemesem de evlere hele de Berrak Tüzünataç’ın dubleks dairesine bayılıyorum. Güneş alıyor mu bilmiyorum ama çalışan insanlar zaten gündüz evde değiller. Dizi de genel bir ‘Ezel’ kokusu, temposu, kadrosu var sanki. Büyük laflar, acayip adamlar, tuhaf kadınlar, gizemli ilişkiler, havuzlu villalar, konforlu rezidans daireler ve aniden zaman tünelinden geçişler, geri dönüşler…
Ortalama bir zekayla yakalanamayan mafyatik ilişkiler falan filan derken hep bir koşmaca kovalamaca. Ne olduğunu anlamaya gerek yok, ne kadar anlamazsanız dizi o kadar iyi demektir hatta. Uluslararası, çok dilli, geleceğe dönüşlü bir dizi!
Dizi her yerde geçiyor ve zaman olarak da yönetmen ferman dinlemiyor. Sanırım senarist de ‘Lost’ izlemekten uçmuş; 2013’ten 1990’lara gidiyor geliyor. Hop İran’a oradan Ankara’ya, İstanbul’a, Mardin’e, Urfa’ya hem Türkçe hem İngilizce hem Farsça… Üstelik komiser hepimizin canı cananı, Erkan Can.
Yılların iyi kalpli Temel'i rolden role girdi ve hangisine girse bizi inandırdı, kendini sevdirdi. En sonunda Son’da komiser oldu. Kadro süper, anlayanlar için belli ki konu da kendini aşmış. Duyduğuma göre diziyi anlayan üç kişi kendini asmış, tövbe estağfurullah aşmış bu aşmış, yemin ediyorum facialar kendini şaşmış. Sanmayın ki beğenmedim, bence bu dizi hepsine basmış…
Paylaş