Paylaş
Bir televizyon starı olarak ekranı en iyi kullanan isimlerden biri hiç şüphesiz Seda Sayan’dır. Müziği, fiziği, mevzuyu seçmesini iyi bilir. Yeteri doz dram, trajedi, komedi ve müziği harmanlarken kırıtmasını, kıvırtmasını ve gerekince parmak sallamasını da yine en iyi o becerir.
Bugünlerde ‘Kaynana Gelin Seda’ya Gelin” adlı yapımla hafta içi her gün yayına başlayan program, annelerin oğluna duyduğu patolojik bağlılıktan beslenen bir yarışma. Jacoste sendromu olarak psikoloji de yerini alan bu temel dürtü ülkemizde çok yaygın ve çok da normaldir. Birçok ülke için durum hastalık sayılırken ülkemizde anneliğin gereklerinden görülür. İyi anne oğluna çok düşkün, bir dediğini iki etmeyen ve oğluna sonsuz bağlılık gösteren annedir bizim için. Oysa sağlıklı bir psikolojide böyle olması gayet hastalıklı bir duruma işarettir. Anne eşinde araması gereken duygu tatminini oğlu üzerinden doyuma ulaştırmaya çalışır. Bu yüzden oğlunun hayatına giren her kadın yetersiz, yeteneksiz ve yakışıksızdır. Jacoste Kompleksli anneler bilinçaltında oğullarını direkt eşleri ve dahası her şeyleri olarak görürler dolayısıyla oğullarını başka bir kadına kaptırmamak için kıvranırlar, çevrelerini de kıvrandırırlar.
O güne kadar taparak baktığı oğlunu kimseler kendisi kadar tanıyamaz, sevemez ve ihtiyaçlarını karşılayamaz inancındadırlar. Bu inanç toplum tarafından da büyük ölçüde onaylanır, ne de olsa ‘Ana gibi yar olmaz!’. İyi ama kimse anadan yar olmaz, olmamalı demez. Anadan yar oluyorsa Jacoste Kompleksli aile acilen tedaviye alınmalıdır, durum vahimdir yani.
Seda Sayan’ın yarı kurgusal yarı gerçekçi şovu bu sendromu karikatürize eden kusursuz bir eğlencelik ve aynı zamanda birçok aile içi hastalığa ayna tutan bir kaynaklık ediyor. İzleyicinin büyük sevgisi ve güveni olan bir yıldızın süzgecinden yorumlanan her anne-oğul-gelin tartışması aslında pek çok eve rehberlik edecek nitelikte değerli. Seda Abla’nın hangi noktada kime hak verdiği ve kime ‘yeter be kadın’ ya da ‘yok artık oğlum’ veya ‘pes kızım sana’ gibi yorumlar getirmesi bir tür sağlama gibi. Çünkü Seda Sayan seyirciye her zaman halktan biri olarak içlerinden biri duygusunu sonuna kadar hissettiren bir yıldız ve programda aile içi ilişkilerdeki ince istismarlara verdiği karşılıklar gayet net ve öğretici görünüyor. Ben merkezci annelerin zafiyetlerini ve bu zafiyetlere birebir cevap veren hastalıklı oğulları son derece basit ve yaşamsal pratiklerden hazırlanan sorularla deşifre eden program ülke aile yapısını incelemek için çok zengin bir kaynak oluşturuyor. Seda Sayan profesyonelliği ise ilişkiler ağının girift çıkmazlarını samimiyetle karikatürize ederek her türlü mevzuyu kolayca konuşulur kılıyor.
Bir zamanlar oğlunu kimselere yakıştıramayan Semra Hanım’ın oğlu Ata’yı toprağa verişi geliyor akla. Keşke Seda Sayan gibi daha insaflı ellere, vicdanlara ve dillere düşselerdi de belki sonu ölüm olmak yerine yarı şaka yarı ciddi anne-oğul içinde hapsoldukları Jakoste Kompleksini inceden fark etselerdi…
Paylaş