Paylaş
Hava sıcak ve uzatmadan direkt konuya girmekte fayda var diye düşünüyorum. ‘Tuba’nın oyunculuğu beğenilmedi’ haberi üzerine yazıyorum. Bazı çok güzel kadınların özellikle de mankenlikten geliyorsa oyunculuklarını peşinen beğenmemek ve onları doğru dürüst içi dolu metinlere koymamak gibi genel bir eğilim var. Bu kadınlara genellikle neredeyse boş, olay örgüsü örülmeyen, karakter derinliği sığ ve yapım kalitesi bol cilalanmış çakma adaptasyon karışımı işlerde rol verilir ve konusu olmadığından hemencecik reyting kurbanı olan bu dizilerden de en güzel kimse o sorumlu tutulur. Kaliteli işlerde rol alırlarsa da güzel oldukları için rolü kaptıklarına kanaat getirilip görmemezlikten gelinir. Yani ne yapsalar olmaz, hatta suç olur.
Ruhumun Aynası’nda Tuba Ünsal’ın güzelliğine, sempatisine ve ismine yaslanılarak ayakta durmayı hedefleyen konusuz bir dizi. Filiz Ahmet ise kaliteli oyuncu imajıyla anlatıyı ayakta tutacak isim olarak konumlandırılmış. Ayşen Gruda ise saygınlık kazanmak üzere diziye isim olarak ilave edilmiş ancak hiç örneği olmayan tuhaf bir anneyi canlandırıyor. Diziye birkaç yakışıklı gençle destek verilmek de istenmiş ama işte ne yazık ki konu olmayınca daha başlarken bayatlıyor.
[fotogaleri=875]
Elçin, sekreteri Gülpare’nin gecekondu semtinde psikolog muayenehanesi açmaya karar verir ve güya semtlilerle arasında bol çatışmalı bir dil doğar. Mahallelinin uzaylı muamelesi yaptığı Elçin ve Elçin’in semt halkının katı ve zorlu gerçeğinden uzak ve bihaber halleri normalde belki yaratıcı ve eğlenceli bir çatışma olabilirdi ancak olmuyor. Çünkü esprilerin espri olduğu ancak müzik desteğiyle anlaşılacak kadar renksiz, eski ve tatsız. Zenginlerin duyarsız, acımasız, hatta epeyi salak ve dünyadan tamamen habersiz yaşadıkları safsatası ve fakirlerin hakiki, samimi, yardımsever ve dürüst oldukları genellemesi üzerinden komedi ya da dram çıkartılması çok tanıdık bir yapı. Ne var ki Ruhumun Aynası’nda olduğu gibi yaratıcı ve yapıya özgü bir dil geliştirilemeyince her şey ve herkes bir anda aynı başarısızlığın nedeni oluveriyor. Ama en çok suçlanan hep en güzel kadın çıkıyor tabii ki. Zaten kendisinden başarısızlık beklendiği için başarısızlık onun ismine yakıştırılıyor hemen.
Dünyanın her yerinde güzel ve kadın olmak ilgi çekiyor elbette ancak ülkemizde güzel kadının görünürlüğünün ardından beklenen hep bir erkek ismi oluyor. Eğer güzel kadın ekranlarda bir başına yol almaya çalışırsa her zaman beklenen ve gizlice arzu edilen kadının başarısız olmasıdır. Örneğin Deniz Akkaya’ya genellikle en baştan tutmayacak işler yakıştırılmış ve dizilerin içine düştüğü reyting çukurundan tek başına o sorumlu tutulmuştur yakın dizi tarihimizde. ‘Oyunculukta sınıfta kaldı!’ gibi manşetlerden haz alınır, dizisinin tutmamasına alkış tutulur. Yani güzel kadının başarısız olması üzerinden kendini aklayan çok olur ve toplum zaten bu fikri onaylamaya iştahla hazırdır.
Tuba Ünsal’ın başrol oynadığı dizi de konu yok, yaratıcılık yok, aksiyon yok, adam gibi çatışma yok ama dizi de tek beğenilmeyen Tuba’nın oyunculuğu! Oh ne güzel ve ne kolay değil mi? Çünkü hala kadının adı yok ne yazık ki! Her alanda, her dilde kadın katliamına ‘HAYIR’ diyorum.
Paylaş