Paylaş
Poyraz Karayel farklı bir dizi! Çünkü hızla çoğalan edebiyat ve sokak dergileri tadında ve aniden önünüze çıkan bir duvar yazısı sürprizi gibi şaşırtıyor, gülümsetiyor, duygulandırıyor. Şiir sokakta ve edebiyat ruhu herkeste biraz vardır ya da en azından olmalıdır diyen bir atmosferi var. Mafya ve polisiye türlerini kıvamlı bir romantizmle iç içe geçiren dizinin farkı, trajedinin ironisini zarifçe süzmekten de geliyor olabilir. Diğer yandan aşkın yoğun sancısı suç dünyası içinde yine de temiz muhafaza edildiği için de farklıdır. Oğuz Atay’ın Tutanamayanlar’ı ise anlatının kutsal kitabı olarak kaynak gösterildiği için bir daha farklıdır. Farkı bu yüzden büyüktür.
Tabii ki mafyanın kutsanması, inceden polis ve dolayısıyla sistem aklaması veya çocuklar yoluyla tertemiz duygu sömürüleri gibi konulara girmeyeceğim çünkü bu formülü hepsi uygulamaya çalışıyor ancak Poyraz Karayel sırtını edebiyata yasladığı için benzerlerinden ayrılıyor. Evet polis ya da mafyaya ait bir karakterden Oğuz Atay hayranı olmasını beklemek biraz absürt ama yine de kutsal kitabının Tutunamayanlar olması apayrı bir bereket getiriyor kahramana. Ayrıca edebiyat herkese lazım! Kaldı ki, tutunamayan Poyraz’ın polis ve mafya için iki taraflı el ele çalışması ancak her iki tarafta da sağlam bir yer edinememesi felsefi söylemlerini hem gölgeleyip hem de güçlendirdiği için karaktere sağlam bir derinlik kazandırıyor.
Zaten bir polisiye ya da mafya dizisi olarak olayların kendisine odaklanmak yerine, anlatı her bölümde karaktere yoğunlaşmayı tercih ediyor. Böylece olayların neden sonuç bağlantılarını açıklamaktan ziyade karakterin duygu ve düşüncesine eğilen bir yapı oluşturuluyor.
Dolayısıyla her bölümde Poyraz’ın tiratları saçma duracağına asıl beklenen bölüme dönüşüyor. Monologlar halinde kendini ifade etmesi anlamı azaltma ya da zedeleme tehlikesine düşmeden dizinin kalbinin attığı cevherli anlar olarak müdavimlerini mest ediyor. İlker Kaleli şiirler okuyan, şarkılar söyleyen ve muhteşem tiratlar atan imkansız polisi öylesine gerçek ve özel kılıyor ki, Poyraz Karayel ete kemiğe bürünüp sahici ve etkileyici bir kahramana dönüşüyor. Oyuncu her açıdan övgüyü ve alkışı fazlasıyla hak ediyor. Kaldı ki olay örgüsüyle kahraman arasında iyi kötü işlevsel ve fonksiyonel bağlantılar da çoğunlukla doğru çalışıyor ve Kaleli’nin marifetli performansı sayesinde eksik gedikler göze batmıyor, doluyor.
Polisiyeden ya da mafya metninden çok maceraya kayan yapısıyla ve geleneksel anlatıyı anımsatan hikaye anlatıcısı tavrıyla arada bir yerde duran metin belki de bu sayede de fark atıyor. Korkunç reyting savaşları ve sabırsız seyirciyi tatmin etme kaygısı bolca tesadüfle ve olağanüstü bir süratle olayların çözümlenmesine neden olmasa, belli ki çok daha özgün bir karakter olabilir. Ama işte bu şartlar da Poyraz Karayel’in bu kadar esmesi bile gayet iyi ferahlatıyor.
Ayrıca yan karakterlerin hep ‘öteki’ kalması da metnin içeriğini ve dilini zinde, eğlenceli ve akıcı kılıyor. Özellikle Zülfükar, Sefer ve Taşkafa arasında geçen güncel politik göndermeler gündem oluşturacak güçte toplumun nabzında atıyor. Örneğin her ne kadar müdavimlerini çileden çıkarsa da Alzheimer hastalığını imkansız kara sevdaya çevirme gayreti bile şiirsel dili nedeniyle bir nebze dayanılır kılınıyor.
Sonuçta edebiyat hatırına, incelikli dil özlemiyle ve İlker Kaleli imzasıyla kült bir karakter olma yolunda Poyraz Karayel farkı seyirciye iyi geliyor.
Paylaş