Paylaş
Dizilerde özgür gibi görünen kadın karakterlerin toplumsal cinsiyet açısından babaerkil ideolojinin karşısında geliştirdiği izlek ve var olabilmek adına odaklandıkları arzu ve hayaller henüz yeni ve gerçekten özgür kadını temsil etmiyor. Güçlü star kadrosuyla yayına başlayan Paramparça kadınları da eril nazardan sıyrılmış, özne olma derdine düşmüş ve bireysel gelişim kaygılarını merkeze almış yapılar da inşa edilmemişler. Yine dizi matematiği mecburen reyting yasalarına göre yapılandırılmış ve kadın karakterler susturulmak yerine yanlış konuşturularak ve atfedilen tezat toplumsal kodların deşifresi ile zıtlıklar üzerinden küçük esneklikler ve kaskatı tiplemeler oluşturuyor. İyi veya kötü arasında sallanan sosyolojik eleştiriler yerine masalsı mevcut ezberler ve rol modeller itiraz kabul etmez klişeleri dayatıyor. Diğer yandan iki ailenin karışan çocukları vesilesiyle karşılaştırılan kişilik inşaları toplumsal sınıflar arası uçuruma odaklanacak gibi duruyor.
Nurgül Yeşilçay’ın da anneliğe terfi ettiği yeni dizi Paramparça, paramparça yaşamları anlatmaya başladı. 14-15 yaşlarında ergenlik bunalımları ve arayışları içindeki kızı, dünyayı kendisine dar eden görümcesi, terk etmiş kocasının yüzüğü parmağında ve yoksulluk sınırında ayakları üzerinde durmaya çalışan bir anne Gülseren. Çalıştığı döşemelik kumaş mağazasında da işler karışık. Örneğin perde takmak için gittiği evde tacize uğruyor, gerçi perde takmaya tek başına bir kadın yollanması fikri pek inandırıcı gelmiyor ama olsun maksat Gülseren’in zorlu macerasına eşlik etmek. Sonra patronu açıktan saldırıyor ve Gülseren ilk bölümün sonunda işsiz de kalıyor.
Tam karşısında tezat oluşturmak için konumlandırılmış diğer kadın ise Ebru Özkan’ın canlandırdığı Dilara. Dilara Hanım’ın da aynı yaşlarda bir kızı ve oğlu var. Gayet zengin, cemiyetin parlak ve ilgi odağı hırslı bir kadın daha dizi dünyasınca hayat buluyor. Geçen hafta Şeref Meselesi’nde aç gözlülük ve zenginlik hevesi nedeniyle kocasını intihara sürükleyen anne modelinden sonra bu hafta Dilara, kızı binicilikte ikinci olunca çocuğunu bunalıma sokuyor ve kızcağız kriz anında geçirdiği trafik kazasından kıl payı kurtuluyor. Diziler seyirciye kadınların hırstan, doyumsuzluktan ve bitmek bilmez arzulardan oluştuğunu söylüyor ama Türkiye genelinde toplumsal cinsiyet baskısı sonucu akan kanın kurbanı nedense hep kadınlar oluyor.
Bir diğer karakter Gülseren’in aç gözlü, plancı, yalancı ve düzenbaz görümcesi Keriman. Nursel Köse’nin nefis hayat verdiği entrikacı karakter, gelini yeğeni ve kardeşini kendi çıkarları için kullanmakta ve kandırmakta sakınca görmüyor. Tek amacı kardeşi ve gelini aracılığıyla daha konforlu bir yaşama geçmek. Nedense aslında iyi kalpli bir hala ve abla gibi davransa anlatıya sahicilik, ciddi duygu ve düşünsel zenginlik katabilecek bir kadın karakter yerine yine kötüsü tercih ediliyor.
Öte yandan zenginler dünyasında da iyi ve sağlıklı bir kadın karakter neredeyse hiç yok gibi. Hepsi hastalıklı, histerik, tatminsiz ve hep daha fazlası için açlar. Güneş Emir’in çok yakışarak can verdiği Solmaz ise Dilara’nın en yakın arkadaşı gibi görünüyor ancak Dilara’nın önüne geçmek, sahip olduklarını ele geçirmek ve mutsuzluğunu görmek için dört gözle bekliyor. Çünkü o da kocasının sunduğu yaşamı yetersiz ve az buluyor.
Netice de göze ve gönle iyi gelen, doğru, iyi ve sağlıklı kadını temsil eden tek kadın Gülseren oluyor ve böylece gelecek bölümlerde gelişmesi beklenen imkansız aşkı bir tek O hak ediyor. Paramparça’nın tüm pasif agresif, yıkıcı kadınlarının aksine metnin başroldeki kadın imgesi kadının bedeni üzerinden devam eden mülkiyetçi yaklaşımını Gülseren’in yıkık dökük bir ev arayışıyla hafiften sarsıyor. Zaten radikal kopuşçu bir karakterin pratikte uygun olmadığı ve kaçış yollarının da yine eril sistemin patikalarıyla mümkün ve kabul edilebilir olacağı akılcı reyting avcıları tarafından zaruri olarak çalıştırılıyor. Gülseren’i kültürel temsil bağlamından koparmadan ama yeni bir zihinsel okumadan geçirerek özne konumuna çekmek için iyice bir mükemmel anne, fedakar ve cefakar eş, sadık bir gelin sıfatlarıyla sabitlemek gerekiyor elbette. Her neyse, Paramparça genel anlamda hiçbir karaktere birey olma fırsatı vermemiş, toplumsal ahlakın taşıyıcı suç unsurlarını her zaman ki gibi kadınlar olarak etiketlemiş ancak seyir zevki oldukça yüksek bir iş ve seyircisini mest edecek gibi görünüyor.
NOT: Yazar isterse işte böyle ciddi yazar, sizi mahveder.
Paylaş