Paylaş
Bizim dizilerimizde seyirciyi baştan bağlamak için neredeyse 2 sezona dağıtılarak verilmesi gereken tüm bilgi ilk bölümde tek nefesle verilir. Seyirci her şeyi bilir ancak karakterler ne zaman öğrenecek ve ne yapacak acaba diye seyretmeye devam eder. Örneğin Karagül’de ilk birkaç bölümde olabilecek tüm olaylar oldu bitti ama Ebru bir türlü öğrenemedi Baran’ın oğlu olduğunu. Maral’da pastacı çocuğun patron babası henüz oğlundan habersiz mesela! O Hayat Benim ’de Bahar’ın esas kızları olduğundan şüphelenseler de bir türlü gerçeği öğrenmemeleri diziyi devam ettiriyor! Çünkü öğrenirlerse dizi biter. Ve her bölümde ‘ay galiba şimdi söyleyecek’ derken bölüm bitiyor ve tabii ki söylenmiyor.
Oysa Paramparça ’da herkes gerçek anne babasını bir kerede öğrendi ve artık ne yapacaklarını, nasıl uzatacaklarını ve nereden dram yaratacaklarını farklı bir noktadan başlatmış oldular. Yani öğrenecek bir şey yok ama verilecek bir mücadele var. Paramparçayı diğerlerinden ayrıştıran ve artı kazandıran noktası karakterlerin değişim ve dönüşümünü bekletiyor olmasından kaynaklanıyor. Yani ortaya çıkması beklenen bir sır yok diğerleri gibi.
Seni küçükken hastanede karıştırmışlar geyiğinden yola çıkan dizi, yan karakterlerin derinlikli işlenmesi sayesinde aldı başını gidiyor. Rahmi Dede, Neriman ve Özkan star oyuncuların çoktan önüne geçtiler ancak yakalanan incelikli derinlikleri bu kadar kabartmak, köpürtmek ve abartmak ne yazık ki kahramanları karikatürize ediyor. Ne var ki seyirci böyle karikatürize anlık esprilere bayılıyor galiba.
Cansu, Gülseren ve Cihan’ın sıkıcı iyilikleri ise aslında dayanılır, yenilir ve sevilir olmaktan öte saflık hatta geri zekalılık sınırlarına dayandı ama masum melek karakterler de her zaman çok tutuyor. Özellikle Cansu’nun mıy mıy ağlaması, gülmesi, uzata uzata konuşması, sonsuz hoşgörüsü ve durup durup 3 yaş çocuğu gibi annesine babasına sarılması inandırıcı olmadığı gibi çok itici olmalıyken ‘hayırlı evlat’ rüyası gibi hayra yoruluyor.
Gülseren’in mutfaktaki başarısı, herkesi sevmeye ve anlamaya hazır yüreği ve varoştan villaya geçişte hiç şaşkınlık veya adaptasyon sıkıntısı yaşamaması sahte ve çiğ kalmalıyken yine reyting rekorları kırıyor. Görsel olarak da namuslu bir kadın prototipi çizmek için etek altına giydiği botları, terlikleri ve ucundan azıcık göğüs çatalının göründüğü gömlekleri karakterin temsil etmeyi hedeflediği kesimi gayet iyi yakalıyor. Çünkü muhafazakar değerlere sahip bazı kadınlar açmadıkları yerlerini dapdar giyinip en azından hatlarını göstererek dikkat çekiyorlar. Gülseren’de açmıyor ve sarıyor bedenini…
Para Gülseren’i bozmadı dedirtmek adına saplanılan şablon yaratılan karakteri kıstırmaya, daraltmaya ve yavaş yavaş bitirmeye doğru gideceğine tatmin ediyor. Çünkü her bölümde ‘aferin bozmadı kendini, namuslu kadın!’ dedirterek alkış almaya devam ediyor ve ‘beni de bir gün de hop diye villaya taşısalar çok hazırım’ hayalini besliyor, diri tutuyor. Bu arada makyaj ve saç konusunda da Gülseren özellikle masum anne rolünde sabitlensin derken zorla çirkin gösteriliyor.
Kısacası oturttukları şablonlar içinde karakterleri tipleştirmek yerine biraz risk alıp toplumsal kodlarla oynamak metne renk, lezzet ve hayat katacaktır amma velakin büyük ihtimalle dizi de yayından kalkacaktır. Oysa Paramparça ‘da kıstırılan karakterler bir şey yapamayacak kadar iyi olunca ansızın arabalar uçuyor, çocuklardan biri her hafta sırayla hastaneye düşüyor ve Süperman Cihan’ın ilikli ceketle ve iyice arkaya taranmış düzgün saçlarla herkese anında yetişmesi de herkese iyi geliyor. Yani olayların ardı arkası kesilmiyor ama hiçbir şey de olmuyor ve dizi böylece emin sularda heyecan vaat etmeye devam ediyor.
Paylaş