Paylaş
Hani hoca not defterini alır, bir çocuğa bakar bir deftere ve yüzünü eğer büker, suratını düşürdükçe düşürür. Anlarsınız durum iyi değil ama umut var. Direkt sınıfta bırakılacak ya da geçirilecek kadar iyi de değil kötü de. Aslında sınıfta kalmalıdır ama iyi niyetli, gayretli ve maalesef yetersiz bir öğrenci vardır karşınızda! Eh artık hocanın vicdanına kalır!
Not Defteri’nin durumu da pek farklı sayılmaz. İyi, özgün ve sempatik karakterler yaratılmış bir okul dizisi ve çok şükür en azından Hababam Sınıfı’na öykünmüyor. İlham kaynağı belki de tüm dünyada en çok bilinen, sevilen okul filmi "Ölü Ozanlar Derneği" olduğu için değişik bir yapı sunuyor. Kaldı ki hemen her zaman öğrencilerden yana olan genç kafalı, empati yeteneği ve alışkanlığı gelişmiş iyi kalpli, melek öğretmenler vardır iyi ki. Dersaadet Lisesi’nin Mahir öğretmeni de işte bu profil özelliklerini taşıyan ve resim olarak da karakteri inandırıcı ve destekleyici kılan bir kişiliktir.
Fatih Al’ın harika bir performansla canlandırdığı öğretmenimiz için kötü öğrenci yoktur ve okul kendisi için de sığınılacak bir yuvadır. Gerekirse öğrencileri için başını belaya koşa koşa sokar, onların yerine risk alır, yalan söyler, kavgaya dalar, polisi yanıltır. Tüm tutum ve davranışlarında öğrencilerinin sonsuz iyiliğine güvenir. Bu gençlerden başka hayatı yoktur zaten. Kendi ailesiyle ilgili trajik bir geçmişi ve gizemli soru işaretleri vardır. Sonuçta yalnızdır, bir yandan bir türlü bulamadığı kızını aramakta bir yandan da tüm öğrencilerinin yol göstericisi olmaya çalışmaktadır. Yolunu kaybetmiş birinin yol göstericiliği daha ironi dolu ve katmanlı bir metin yaratmıştır.
Dersaadet Lisesi ise zengin/fakir sınıf çatışması ve hakiki aşkın hangi sosyo-ekonomik sınıfın hakkı olduğunun yarışması, çekişmesi ve muhasebesinin yer aldığı bir mekan olarak anlatıya zemin olur. ‘Okul’un anlatıda sembolize ettiği yapı, sistemin tüm çarklarına denk düşen eğlenceli, renkli ve kapsayıcı bir uzam olduğu için seyirciyi kolay kucaklar. Ancak zengin kız fakir oğlan aşkını bu yapıda temize çekerken kalabalık seyirciyi katharsise ulaştırmak adına bu denli kutuplaşmış, şiddet içeren, üstelik gereksiz bir çatışma kurmak hem inandırıcılığı öldürüyor hem de bir noktadan sonrası çok itici geliyor.
Zengin çocuk ve tayfasının kötülüğünü köpürtmek için yapılan acımasız, kalitesiz ve sahte aksiyon sahneleri diziyi kendi içinde çürütüyor. Yahu zengin erkek çocukların hepsi kötü olmak zorundaysa bile hiçbirinde bir gram vicdan olmaz mı? Fakir oğlan, aşkı hak etsin diye bu denli mağdur, züğürt ve gururlu olmak zorunda mıdır? Böyle bangır bangır animasyon tadında bir çatışma olunca diğer tüm öğeler sıkıntılı bir yapıştırma gibi metnin dışında kalıyor. Son derece yerli yerine oturan öğretmen Mahir ve yine bir o kadar başarılı ve genel resme uyumlu Suna (Ebru Özkan) birdenbire anlatının içinde anlatı gibi fazla eklektik ve tuhaf duruyorlar. Aslında merkezdeki hikaye ikisinin arasında yaşanacağı müjdelenen ilişki üzerinden yavaşça ilerlemesi gerekirken ve kaldı ki öyle ilerlemesine rağmen, öğrencilerin zengin/fakir, iyi/kötü zıtlığı sakil ve uyumsuz uçlarda verildiğinden olmuyor da olmuyor… Oysa Ebru Özkan karakteri virtüözite sınırlarını aşan tekniğiyle gayet kalıcı izler bırakırken metnin çok üstünde bir kaliteyle diziyi yükseltiyor.
Pek çok genç yeteneği piyasaya tanıtan yapımın öne çıkan bir başka temeli de rap müzik üzerine kuruluyor. Bu temelde üretken, farklı ve çalışkan bir girişimde bulunulması diziye ayrıcalık kazandırıyor elbette. Tek şarkılık bir hitle yetinmeyip sürekli yeni şarkılar sunmaları ve bu sunumdaki iddiaları takdir edilesi ve altı çizilesi bir cesaret istiyor. Sadece müzik konusundaki iddiaları başlı başına farklı bir dil yeşermesine olanak sağlıyor ve diziyi zenginleştiriyor kesinlikle.
Not Defteri, bu durumda sınıfı geçmeyi hak ediyor ama bu kadar hararetle seyircinin gözüne girmeye çalışırsa, katharsisin dibine dibine oynarsa ve karakterlerinin her birini vesikalık animasyon kişiliklere indirgerse birden bire tasdiknameyi eline alabilir. Yoksa bu iddiayla alır yürür...
Paylaş