Paylaş
Orhan Kemal’in eserinden uyarlanarak çekilen dizinin oyuncu kadrosu, dekoru, mekanları ve kostümleri emek verilerek ve üzerine yatırım yapılarak çekilen bir iş olduğunu hemen hissettiriyor. Masraftan kaçınılmadığı belli ancak her an diziden Hanımın Çiftliği karakterlerinden biri fırlayacak gibi duygusu yarattığı konuşuluyor. Çünkü yine fakir kız var, dövüp söven tembel ağabey aynen mevcut ve mekanların sarı, isli puslu dumanına ilave olarak olay merkezinin Adana olduğu da bilinince kafalar biraz karışıyor tabii.
Orhan Kemal eserlerinde, erkek egemen düzende var olmaya çalışan, ezilen ve çıkış yolu arayan sıradan kadınların sıra dışı yaşamlarını mercek altına alır. Gözü kara, çalışkan ve mücadele eden ancak bir türlü yoksulluktan, eşitsizlikten ve baskıdan kurtulamayan kadının kurduğu hayalleri ve zaafları sorgular. Sistemin erkekten ve kadından beklediği rolleri ve rolünü hakkıyla üstlenemeyenlerin çaresizliğini, dışlanmışlığını ve zaman zaman yanlışa sapmasını, doğruya yaklaşmasını sebepleriyle fotoğraflar adeta.
Tabii böylesine renkli karakterlerin hikayeleri elbette dizi yapımcılarına müthiş diziler çekme şansı verir. Orhan Kemal karakterleri akılda kalır, iz bırakır yapıda olduklarından ve iyi insanların da çeşitli zayıflık ve yanlışlara sapabileceklerini haklı çıkarttığından olsa gerek sevilirler, anlaşılırlar. Yani öyle siyah beyaz kahramanlar yerine bol miktarda ara tonlar barındıran insanların insanlık halleri her daim merak uyandırır.
Kötü Yol dizisinde zengin-fakir uçurumu, eğitimli-eğitimsiz çatışması, yetenekli-yeteneksiz çarpışması, gecekondu-konak-apartman çelişkisi, güçlü-zayıf savaşlarından izlenilesi bir hikaye çıkartılmıştır. Genellikle yaz aylarına özgü ucuz sahil kasabası dizilerinden sonra ‘Kötü Yol’ içeriği ve işlenişi ile ilk bölümlerinde farkını hissettirmiştir. Allah’tan böyle büyük meseleleri son derece basit ve en kestirme yoldan rengarenk bir dille anlatan büyük yazarlarımız var. Ve çok şükür ki, yapımcılar başları sıkışınca kütüphaneye gidiyor ve edebiyatçılarımıza sığınıyorlar. Tuhaftır ama kendi dağ gibi sorunları, anlat anlat bitmez şoklarla dolu tarihi ve bu coğrafyaya ait özgün dünyayı resmetmek varken ‘lost’ çekmeye çalışan o kadar çok yapımcı var ki… Oysa o kadar uzaklara gidene kadar burnunun dibindeki kan, kavga, haksızlık ve karşılığında inatla yaşayan sevgi, barış, kardeşlik cümbüşünden ne filmler, romanlar, şarkılar, türküler, diziler çıkar. Zaten çıkmış ve çıkıyor da. Orhan Kemal gibi eserleri dizi endüstrisini uzun yıllar yaşatacak bir maden varken çok sıkılmaya, daralmaya da gerek yok galiba.
Adanalı ölümsüz yazarlar ve sanatçılar sayesinde galiba artık dizilerde Adanalı prototipi diye bir şey oluştu. Geçtiğimiz sezonlarda bu trend öyle oturmuştu ki her kanalın kendi Adanalı dizisi vardı resmen. Genellikle dürüst, heyecanlı ve olaylar sırasında hemen alev alan bu karakterler patavatsızlık derecesinde açık sözlü olduklarından neşeli yapımlar çıkmıştı ortaya. Sayısı çoğaldıkça klişeler de aldı başını gitti. Artık Adanalı olsun olmasın her dizi de birileri sevgilisinin başına elma koyup nişan alıyor ve şüphesiz elmayı tam ortadan vuruyor. İlk başlarda büyük yönetmen Yılmaz Güney’e saygı duruşu niteliğinde algılanıyordu bu sahneler. Ama artık her dizide bir kere çekilmesi gereken zorunlu sahnelerden biri oldu galiba. Kötü Yol’da da elma vuruldu. Bu sahne gelenekselleşti neredeyse. İyi bir dizi ve pahalı bir yapımda Adanalı olmasa bile, elma kadının kafasına konup nişan alınmazsa dizinin tadı kaçıyor. Sonuçta Öyle Bir Geçer Zaman ki’de Soner de evlenmek istemediği nişanlısının kafasında elma vurmuştu. Ne olacak yani eline yapışmadı ya! Gerçi belki aslen Adanalıdır ve İstanbul’a taşınmışlardır…
İlker Aksum ve Ezgi Mola’nın hayranlık uyandıran oyunculuklarının aksine Canel Elçin’in karikatürize edilmiş halleri arada sırıtsa da Kötü Yol iyi yolda ilerliyor. Her neyse bu konu biraz daha uzarsa kendi kafama elma koyup güzelim elmaya kıymadan bitiriyorum ve Kötü Yol’dan çıkıyorum.
Paylaş