Paylaş
House of Cards’ı izlerken ister istemez akla 'Çankaya’nın bağları da büklüm büklüm yolları' türküsünün gelmesi ne kadar yerel bir kafada olduğumuzu acı acı ortaya koyuyor. Başkan olmak için kıvranan bir çiftin hikayesini anlatan, Kevin Spacey’nin muhteşem bir performansla canlandırdığı, kan donduran müthiş olay örgüsü, kurgu ve oyunculuk birleşimi neredeyse kusursuz bir yapım. Arada bu tarz yabancı dizilerden sonra bizdeki yaz dizileri cidden anaokulu faaliyetleri kıvamında geliyor ya da okuma bayramı sahnelerinden enstantaneler toplamı, karışımı. Tabii ki bazıları!
Her neyse gündem köşk, başkanlık, başbakanlık ve yıldız savaşları olunca House of Cards öyle cuk oturuyor ki! Gerçi bizdeki köşk savaşları çok alaturka, biraz mahalle kadını tartışması tadında ve oldukça oryantal bir kafayla ilerliyor ama üzerine Francis ve Claire çiftinin iktidar aşkını izleyince en azından hastalığın ortak semptomları az çok kesişiyor. Neymiş bu oval ofis tutkusu, beyaz saray sevgisi ve sonsuz başkanlık aşkı diyorsanız buyurun House of Cards’a ya da Hayrünnisa Hanım söyleşilerine. Memlekette kan gövdeyi götürürken, çoluk çocuk cenazeleri ardı ardına kaldırılırken, doğal afetler ve hiç doğal olmayan felaketlerde işçiler can verirken hiçbir mağdurun yanından geçmeyenler herkesten daha mağdur, daha sinirli ve daha ateşli! Çünkü köşkü terk etmek acı veriyor belli ki! Hanımefendi çok mağdur olduğu için bundan sonra susmayacağını da ilan ediyor, kim bilir belki de tehdit!
Köşkten iner inmez ve hatta daha inmeden bir zamanların George Clooney’ine benzetilen beyefendi şimdi kime döndü ve kime benzetilecek acaba? Ve köşkün yeni sahibi beyefendi de Brad Pitt’e benzeyecek mi birden bire? Ne de olsa güç, iktidar, kudret, yetki kimdeyse o güzel geliyor göze ve güzelleşiyorlar bile gerçekten! Kısacası House of Cards genelde politik gündemin ve siyasi oyunların zor anlaşılır, alengirli oyunlarını net, kolay, heyecanlı ve temiz bir dille anlatıyor. Yok, ben altyazısız yerli yapım severim derseniz Ankara’nın bağları bulantısı her kanalda oynuyor. Köşkün sosyete pazarında first lady afralarından yok bu dizide. Ama enteresan bir şekilde her ikisinde de kan var gözyaşı yok mesela!
House of Cards’ta Hayrünnisa Hanım’ın köşk reformları gibi eşi benzeri bulunmayan devrimler de yok! Yemek takımlarından ayrılmanın derin hüznü, kendi ektirdiği sofistike otlardan böceklerden kopmanın büyük duygusal travmasını da bulamıyorsunuz dizide. Güzelim tuğralı tabakların tozlarını silen, köşkün deposundan çürümekte olan tabloları çıkartan veya tabakların estetik yapısına uygun menü hazırlatan bir first lady ise kırk yıl düşünsen akıllarına gelmez. Köşk hayatı boyunca çıt çıkarmadan aralıksız reform yapan bir kadının tam giderayak öfkeli ve mağdur konuşmalar yapması da tam bize özgü manevralar zaten. Sonuçta Çankaya’nın kartları cidden çok kart, bayat ve çürümüş kokuyor ama House of Cards’ın taze, temiz ve şık görüntüleri arkasında da aynı leş tarifelerle iktidar aşkı tüm şiddetiyle devam ediyor.
Paylaş