Paylaş
Bu iki dizinin aynı yazıda yer almasının dışında hiçbir yakınlıkları, tanışıklıkları, bağları yoktur. Yazarınız biri iki beş benzemez diziyi aynı yazıda yazarak saçmalama hakkını kullanmıştır. Saygı duyulmasını arz ederim sevgili okur! Yazıya buyurun, hayranlıkla okuyun ve efendice sayfadan ayrılın.
* Karadayı 1970’leri fon yaparak başta dekoru olmak üzere mekanı, kostümü, yaşam biçimi, rengi, ruhu ve alışkanlıkları ile farklı bir tat yaratıyor. Kenan İmirzalıoğlu gibi star bir oyuncuya Bergüzar Korel eşlik edince ve bir aile hikayesi tüm bireylere yansımalarıyla melodram diliyle işlenince seyircisini ekrana sıkı sıkı bağlamayı başarıyor. Sonra koca çınar Çetin Tekindor izlemenin ayrı keyfiyle dizi iyice zenginleşiyor, zevk veriyor. Tabii böyle olunca ikinci sezonunda reytinglerini yükselterek yoluna devam ediyor. Maalesef birçok dizideki diyalog yazımdaki inandırıcılığı zedeleyen tutukluklar, tiyatro sahnesine yakışan tiradlar, mükemmel gramerli cümleler kulak tırmalamıyor değil doğrusu! Neyse ki dizi bugünde geçmediği için ‘o zamanlar öyleymiş’ denilebiliyor inanmasak da!
Rıza Kocaoğlu’nun geçen sezon Kuzey Güney’de Kıvanç Tatlıtuğ’dan sonra şimdi Kenan İmirzalıoğlu’nun en iyi arkadaşı olması ise pes dedirtiyor. Bazı oyuncuların hep star karakterlerin en iyi arkadaşını oynamaları nasıl bir anlayışın seçimidir anlamak zor gerçekten. İnşallah oyuncunun kariyeri ‘en iyi star arkadaşı’ olarak sınırlandırılmaz, gerçi Karadayı’daki rolüne çok yakışıyor ve yine aldığı rolün hakkını veriyor ama bir dahaki sefere kimin en iyi arkadaşını oynayacak sorusu da sıkıyor yani.
* Med Cezir adaptasyon olduğu için senaryoyu yorumlamak gereksiz kaçıyor galiba. Zaten dizi böyle tipler, böyle hayatlar ve böyle acayip aileler var dedirtmek ister gibi işliyor, güzel kızlar ve yakışıklı erkekleri izlemenin dayanılmaz zevki ise ciddi bir reyting yapmasını sağlıyor. Ancak iyi ve kötü karakterlerin siyah ve beyaz kadar net ve kesin olması içeriği sığlaştırıyor. Biraz daha gri alanlara ve ara tonlara gerçekten ihtiyacı var dizinin.
Popüler kültürün tüm tüketim alışkanlıklarını yaşam tarzlarına yedirmeyi başaran yapım da daha katmanlı karakter analizleri yapılsa ve kahraman/anti kahramanlara biraz daha bulanık, çelişkili alanlar yaratılsa içerik hem inandırıcılık kazanacak hem de zenginleşecektir. Amaç iyilerin melek ve kötülerin şeytan olmasından ilerisine niyetlenirse zaten kazanmayı başardığı izleyici kitlesi muhtemelen katlanacaktır.
Ayrıca melek ya da şeytan olsun tüm karakterlerin defileye hazır mankenler gibi gezmeleri bazı sahnelerde sırıtmıyor, bangır bangır bağırıyor. Sadece Med Cezir değil diğer dizilerden de gördük ve anladık ki zengin kadınlar sabah kalkar kalkmaz 1000 punto ayakkabılar, fönlü saçlar, hatta topuzlar, düğün makyajları ve en son moda kıyafetleriyle kahvaltıya iniyorlar. Elbette evler yalı veya villa oluyor ve kahvaltı alt katta ediliyor. Hemen terasa veya balkona açılan salonda. Neredeyse hepsinin evini ezbere biliyoruz; kimin odası sağda, banyo hangi katta ve çekmecelerde ne var izleyici kendi evinden daha hakim duruma! Kaldı ki bu dizileri ‘izlencelik’ kılan da ‘şimdi ne giyecekler, şimdi nereye gidecekler…’ merakı değil mi? İzlencelik diziler de atraksiyon, küçük sürprizler, yan hikayelerdeki komedi ve ana meseledeki aşırı ciddiyet bitmez. Örneğin Med Cezir’de Çağatay Ulusoy’un canlandırdığı karakterin ciddiyeti ve evin zengin küçük beyinin salaklığa varan yetersizliği komedi mi gerçekten bilinmez ama bir türlü vazgeçilemiyor. Her şeyi olan el bebek gül bebek genç bir adamın adam olamaması seyirciye iyi geliyor galiba ya da dizi yaratıcıları öyle olduğunu düşünüyor. Adam olması için ise Yaman’dan biraz kavga gürültü etmeyi öğrenmesi ise apayrı bir klişe!
Sonuçta izlencelik diziler içinde basit bir aşk hikayesi ve doyurucu bir görsel şölen varsa kitle bu işlere bayılıyor. İnanmazsanız dizilerin fan sayfalarına şöyle bir göz atın, kimse içerik konuşmuyor pek! Asıl konu kimin kime yakıştığı, yakışmadığı, Hazal’ın boyu (hala Çağatay’la Hazal’ın aynı dizide oynamamasını kaldıramayanlar var), Serenay’ın vücudu, Çağatay’ın saçı, Şebnem’in botoksu, zengin Orkun’un uyumsuz arabası…
Paylaş