Paylaş
Boşanma krizi yaşayan bir çiftin eğlenceli ve hüzünlü hikayesinde ne kadar olgun, anlayışlı ve bilinçli olunursa olsun kalplerin kırıldığını, düzenlerin sarsıldığını konu ediyor Hayatımın Rolü.
Öyle ki, evde yenilen bir mantı bile boşanmış çiftlerde birçok anıyı çağrıştırabiliyor, büyük bir hüzne sebep olabiliyor ve giden eşin en sevdiği yemek çocukların boğazına dizilebiliyor. Hayatımın Rolü çatışmasını, evden istemeden ayrılan eşin yarattığı vicdan azabı ve diğer aile fertlerine sirayet eden karmaşık duygu trafiğinden alıyor.
Çatışma kısaca şöyle özetlenebilir; Hayalleri, hayattan beklentileri değişen Ela boşanmak ister. Müşfik gayet mutlu olduklarını sandığı bir anda boşanma talebiyle sarsılarak evden ayrılır. Ayrılık çocuklarının, aile büyüklerinin ve arkadaşlarının nezdinde Ela'nın suçudur. Ela da vicdan azabı içindedir zaten ama bir yandan da aldığı kararın doğruluğuna inanmak, arkasında durmak ister.
Ela güvenlikli, büyük bahçeli, dadılı, şık ve lüks bir yaşamı çocuklarına sunmayı görev bilir. Özel okullarda okutulmalı, özel dersler alınmalı, bazı kodlanmış sporlar öğretilmeli gibi belli bir yaşam tarzına özgü tüm normlar yerine getirilmelidir. Müşfik ise tüm bunları karısının takıntılı seçimleri olarak görür ve tiyatro oyuncusu olarak inanmadığı hiçbir projede yer almaz. Birinin konfor ihtiyacı diğeri için lüksüdür.
Kapitalist sistem Ela’yı tutsaklaştırmış, en mahrem ilişkilerini bile tüketim ilişkilerine indirgetmiş ve sonuçta da mutsuzlaştırmıştır. Ela hatayı sistemin karşısında ve dışında durmaya çalışan kocasında aramıştır. Genç kadın düzene hatta kendine yabancılaşmış olsa da bu sistem içindedir. Annesinin de etkisiyle mevcut toplumsal ilişkileri içselleştirmiş ve ortaya çıkan kapitalle mutluluk denklemine uygun davranmanın yarattığı emniyette huzur aramıştır. Ancak insan doğasına ters sistem içinde oldukça kırılganlaşmış ve ne olduğunu tam olarak adlandıramadığı bir boşluğa düşmüştür. Egemen sistem kadına, erkeğe ve çocuğa yapmakla yükümlü olduğu farklı görevler biçer. Müşfik kendine biçilen görevden yükümlü hissetmediği için sorumsuz ilan ediliyor dizide. Görülüyor ki, kapitalizm bireyleri yalnızca iş yerleri çemberinde daraltmakla kalmamış, tüm aile ilişkilerini de bizzat sistemin kendisi özenle belirlemiştir. Ela sistemin bir parçası olarak kalabilmek için her gün daha çok paraya ihtiyaç duyar ve sonuçta bilinçsizce kapitale tapar hale gelmiştir.
Yaşanması aslında hiç de gerekli olmayan çoğu ekonomik sorunlar aile içinde mutsuzluk ve baskıyı doğurmuştur.
Haluk Bilginer’in kadın rolünde oynadığı ve aniden erkeğe geçtiği bıçak sırtı rol, gerçekten çok zor. Ancak usta oyuncu yine farkını koyarak, izlemeye doyulmayacak performanslar sergiliyor. Arada ses kaymaları hissedilse de, kadın karakter olarak çizilen portre genel tabloyu zedelemiyor. Ebru Özkan ise Ela rolüyle çok başarılı, inandırıcı, sıcak ve gerçek bir oyuncu olduğunu ispatlıyor. Dizinin kadrosu sevilen isimlerle dolu. Bütün karakterlerin keskin, çarpıcı ve farklı yüzlü oyunculardan seçilmesi anlatıya ayrıca zenginlik katmıştır.
Yine de senaryo da aksayan, tıkanan ve sürüklemeyen bir üslup ve dil var maalesef. Oyuncu gücüyle devam eden dizinin tatmin etmeyen senaryosunda öncelikle diyaloglar gözden geçirilse iyi olur sanki. Özellikle çocuk oyuncuların konuşmaları bu kültüre ait değilmiş duygusu uyandırıyor. Yapılan işin uyarlama olması inandırıcılığı yakalayamıyorsa uyarlanamamış demektir. Ayrıca keşke çocukları anne ve baba rolündeki oyunculara biraz daha benzer profillerde seçselermiş! Esmeri, sarışını, kızılı ne ararsan bulacağın Birleşmiş Milletler kartpostalı gibiler neredeyse! Bir de çocukların sürekli mesaj verme kaygısı olmasa…
Bir de halamın bıyıkları olmasa…
Paylaş