Paylaş
Freud'a göre küçük erkek çocuk cinsel organının annesininkinden farklı olduğunu anladığı andan itibaren, penisinin kesilmesi korkusunu bilinçdışında yaşar. Freudian dilde buna kastrasyon korkusu (hadım edilme korkusu) denilir ve görülüyor ki bu korku TV dizilerimizde bütün şiddetiyle ve her yaşta devam ediyor.
Dizilerde her problem çözülüyor, her derde ani ve mucizevi çareler üretiliyor, develer tellal oluyor, pireler berber kesiliyor ancak konu bir yerlerinin kesilmesine gelince top yekun herkes taş kesiliyor. Olmaz böyle şey diye işte zurnanın zırt dediği yere gelinmiş olunuyor.
Kuzey Güney dizisinin Ferhat'ındaki korkunç kini, nefreti ve öç üstüne öç alma isteğinin tükenmez hırsını bir tek şey haklı çıkarıyor; Ferhat'ın vakti zamanında istenmeden de olsa hadım edilmiş olması! Adamın canını al ama erkekliğine laf etme! Ferhat, Simay'ı rehin alıyor ve tüm hayatını kontrol altına alıp hapsediyor. Dizi boyunca istediği zaman dövüyor, sövüyor, itiyor ve sık sık 'benden sana zarar gelmez' diyor. Çünkü milletçe aklımıza gelen tek bir zarar var... Gerçekten de kendini Simay'a zarar vermiş olarak görmüyor çünkü cinsel bir talebi ol(a)madığı için sonuna kadar 'zararsız' olduğu inancında. Simay'ın hayatını komple bitirmiş önemli değil! Genç bir kadını evinden, işinden, ailesinden, kısacası olası geleceğinden koparmış konu bile değil! Cinsellik odaklı insanlık ve erkeklik değerlendirmeleri tüm edimlerin çok daha ötesinde ve üstesinde değer kazanıyor. Kastre edilmiş bir karakterin baştan dizinin 'kötü' kahramanı olarak seçilmesi, 'erkeklik' kodunun temsil ettiği imkansız ve sonsuz değerlerden yoksun olduğunu ilan etmesi ise hastalıklı bilinçaltımızı bir güzel deşifre ediyor. Erkekliğinden edilmiş birinin her türlü erdem, şeref, namus ve tüm ahlak kodlarına uyum göstermemesini anlayabilmemiz aslında son derece anlaşılmaz! Toplumun erkeğe sunduğu ayrıcalık, üstünlük ve manen büyüklük özelliklerini cinsel iktidarsızlığı sebebiyle kaybedince, bir karakterin kötü olmasını normal karşılamamız ne kadar anormal!
Ferhat'ın her türlü uzlaşımdan uzak bir ayrık otu olmasının tek nedeninin erkekliğe bağlanması öznel ve nesnel açıdan ciddi hastalıklı bir toplum olduğumuza işaret değil mi? Dizi karakterlerinin duygu ve bilincini, toplumun egemen ve destekleyen tavrı yaratmıyor mu bir ölçüde?
Çocukluğundan itibaren kesme-koparma tehditleri ile büyütülen erkeklerin hiç aşamadıkları bir bela mı iktidar?
Suskunlar dizisinde ise Sarı'yı çileden çıkartmak için düşmanı İrfan'ın söyledikleri çok çarpıcı ve nettir; 'Acımasızsın, delisin, sertsin de erkek değilsin be Sarı...' Bundan sonrasında Sarı'nın ne kadar agresif, psikopat, saldırgan, öfke kontrolü yapamayan ve yapamayacak bir adam olmasının ardındaki sebep haklılık kazanıyor.
Erkekliğin evrensel insanlık ahlak ve değerlerinden çok daha yüce, önemli, değerli nitelikler olduğunun böylece altı çiziliyor. Çatışmaların çözülmesinde veya içinden çıkılmaz düğümlerle iyice yükseltilmesinde erkeklik sorunsalının merkeze konması Türkiye fotoğrafının bir yansıması mı acaba?
Erkeğin 'erkekliği' aracılığıyla kendi kadının üzerinde katı ve esnemeyen şekilde kontrolüne dönük pratiklerin yıkılması sonucunda felaketler zinciri peşpeşe geliyor dizilerde. Hem Suskunlar'da hem de Kuzey Güney'de sistematik çatışmaların hiçbir şekilde yasal ve legal yollarla çözülememesinin ardında yatan, imkansız erkek iktidarsızlığı olarak karşımıza çıkartılıyor. O halde kutsal erkek iktidarına zarar verenlerin affının imkansızlığı somutlaşıyor. Kendi seçimi dışında gelişen kesme, koparma, tecavüz ve taciz erkeğe yapıldığında hiçbir ideal cezalandırma sonucun etkisini bertaraf etmeye yetmiyor. Kadın bedeni söz konusu olduğunda ise affetmek rahatça gündeme gelerek çözüm olabiliyor.
Örneğin, Fatmagül tecavüzcüsüyle evlendirilmiş ve mutlu olmuştur. Ancak benzer saldırı hallerinde erkek bedenine zarar gelirse affetmek bir seçenek bile olamaz ve öldürmek hafif kalır. Dolayısıyla tüm ailesine zarar verilmeli, öldürmeden süründürerek yaşam boyu köküne kibrit suyu dökerek tatmin olmaya çalışılmalıdır.
Kutsallaştırılan erkeklik marifeti veya kadının namusu değil de insanlık onuru olsa daha güzel, eşit ve mutlu bir düzen olmaz mı?
Paylaş