Paylaş
Peyami Safa karakterlerinin bir kısmı doğu batı değerleri arasında sıkışıp çok derin çıkmazlarda iki tarafı da anlar ama kendilerini bir türlü anlatamaz ya da anlatmamayı seçer ve tam olarak bir tarafa ait hissetmezler.
Yazarın Batılı yaşam tarzını benimseyen karakterleri ise kendi standartlarının dışında kalanları küçümser ve hep daha ısrarlı bir taklitçilikle içlerindeki ve çevrelerindeki doğuludan kurtulmaya çalışırlar. Doğulu normların geleneksel ve katı kuralları içinde hayatı benimseyip hiç esnemeden yaşayan karakterler ise üçüncü grubu oluştururlar. Böylece doğulu, batılı ve arada kalanlar arasında yaşanan çatışmadan müthiş verimli bir derinlik doğar.
Yeni sezonun ilk dizilerinden Fatih Harbiye tam bir uyarlama olmadığını ilk bölümden ilan etse de üç farklı yaşam görüşünü sorgulayacağını müjdelemiş görünüyor. Her ne kadar Peyami Safa metinleri Reşat Nuri Güntekin metinleri kadar senaryolaşmaya uygun değilse de, ilk bölüm bu dizinin bir denge yakaladığını ve içeriğin dizi formatına mümkün oldukça yaklaştığını gösteriyor. Peyami Safa romanları hızla ve heyecanla tüketilecek olaylar zincirinden çok düşünsel ve duygusal katmanları olan anlatılar olduğundan televizyona adaptesi oldukça riskli ve zor işlerdir. Dolayısıyla ekip cesaretinden dolayı kutlanmalıdır ve ilk bölümde yakaladığı dengeli tansiyonu koruyarak yoluna devam ederse giderek çok sevileceği ve bu yıl Peyami Safa romanlarının satış patlaması yapacağı öngörülebilir. Elbette romanla dizi arasında onları tüketme biçimlerimizden yani okumakla izlemek eylemlerinden doğan uçurumlar ve ticari kaygılar nedeniyle değiştirmekten çok yeniden yazılan eklemler görülmemeye çalışılmalıdır. Aksi takdirde Peyami Safa okuyucusu için dizi ciddi bir eziyete dönüşür.
Her neyse sonuçta dizi de zenginler, fakirler, gelenekseller, modernler, kötü kalpli havalı kızlar, lüks villalar, spor arabalar, son derece renkli eski İstanbul evleri ve bolca romans var. Üstelik bir anlatıyı ayakta tutacak çatışma sayısı ‘Fatih-Harbiye’de ganimet gibi bol… Yani bir yandan her diziyi ayakta tutan şık gece elbiseli kadınlar ve karşısında mütevazi yaşamlarında sessiz kadınlar çatıştırılıyor, diğer yandan geleneksel ve eski kafalı genç erkekle yenilikçi ancak nereye ait olduğunu bilmeyen yine de Neriman’la klasik müzik eserleri üzerine sohbet ederek tanışan yakışıklı erkekler çatıştırılıyor, öte yandan kendi mahallesinde ekmeğinin peşinde koşturan küçük yan hikayelerle lüks, şatafat ancak yalnızlık içinde mücadele veren aile babaları yarıştırılıyor. Bu yarışın en göz alıcı kısmı ise tabii ki külkedisi ve pamuk prenses masallarını anımsatan masum aşkın peşindeki iyi kalpli fakir kız ve kötü kalpli zengin kız. Bu klişe milyonlarca izleyicinin karakterlerle özdeşleşmesini ve katarsisi sağlıyor kolaylıkla.
Külkedisi Neriman kendisine ait olmayan çok şık bir elbiseyi ödünç alarak sadece birkaç saatliğine prensin verdiği (Macit için verilen partiye) davete katılıyor, elbette Prens Macit’in dili tutuluyor, büyüleniyor, hiç şüphesiz dans ediyorlar ve sonunda Külkedisi Neriman ayakkabısı yerine kendisi için çok değerli olan bilekliğini düşürüyor, kaybediyor.
Babası ve halasıyla yaşayan Neriman’ı canlandıran Neslihan Atagül son dönem star oyuncularından biri olmayı çoktan hak ediyor. Kısacası artık ümit vaat eden oyuncu olmakla kalmıyor, çoktan star oyuncu olduğunu adeta ispatlıyor. En son Araf’taki unutulmaz performansıyla ödüle doyan oyuncu bu kez Neriman olarak bekaret sorgulaması sahnesiyle yine seyirciyi yüreğinden kavrıyor.
Her ne kadar romanın aslında böyle bir bölüm olmadığı için dizi eleştirilebilir olsa da, klasik bir yapıyı popüler bir işe çevirirken içine değerli toplumsal mesajlar yedirilmesi kesinlikle takdir edilmelidir. Bekaret sorununu farklı görüşlerle sorgulayarak bölümün merkezine koyup, en azından birçok evde konuyu sorgulamaya neden olacak basit ancak sarsıcı sahneler belki biraz uzun olsa da değerlidir. Ayrıca genel olarak tüm kadro karakterlere uygun resimleriyle gayet yerinde görünüyor ve seyir zevkini arttırıyorlar.
Son olarak neredeyse her dizi genelinde yaşadığımız upuzun bakışmalar ve müzik fonlu tekrarlardan vazgeçilebilse ne güzel olur!
Paylaş