Paylaş
‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ adlı yarışma her şeyden önce tüm yetişkinlere açık açık yetişmemiş, olmamış, ön ergenliğe bile henüz girmemiş ana okulu çocuğu muamelesi yapıyor. Bu da yetmeyince yarışmacılara anlayışları kıt ve zeka sorunları varmış gibi davranıyor. Zaten format ve içerik gereği sürekli aşağılıyor, küçük düşürüyor ve çeşitli yollarla rezil rüsva ediyor. Ama inanın çok daha acayip olan yarışmacılar mümkün değil rezil olmuyorlar. Gülüp geçiyorlar, nisan yağmuru çok şükür diyorlar ve timsah derilerinden içeri hiçbir söz, ses, duygu ve düşünce geçirmiyorlar.
Yarışma ayrıca çiftler arasında hiyerarşi oluşturarak yarışmacıları birbirine düşürüp izlemek ve izlettirmek gibi bir keyif sunan program çok aşamalı bir kepazelikler silsilesi içeriyor. Önce ev içinde yarışıp kademe kademe olan odalara en başarılı çift tarafından yerleştiriliyorlar. En başarılı karı koca programın sunucusu tarafından kral ve kraliçe ilan ediliyor ve tabii kral ve kraliçe de ilk iş zulmetmeye başlıyor. En demode ve konforsuz odaya gönderilen çift elbette diş biliyor, hırs yapıyor, kin ve nefret tohumları üreterek etrafa tükürüklerini saçıyor ama tabii yarışma kuralları gereği tüm bunları terbiyesini bozmadan yapıyorlar. En azından çiftlerin hepsi birbirine nefret içinde de olsa ‘aşkım’ demeyi ihmal etmiyor. Böylece zaten çoktan bozulan ve aslında epeydir hiçbir yerde rastlanmayan ‘terbiye’ kokuşmuş ‘aile’ miti içinde yeni formlarda belki de aslına rücu ediyor.
‘Ben bilmem eşim bilir’e bakınca gayet net görülüyor ki aslında herkes eşinin değil en iyiyi kendisinin bildiğinden emin yüksek egolarla hareket ediyor ve tektipleşme, yüzeysellik, cahillik, çiğlik ve görgüsüzlük bugünün sözde uygar insanın niteliklerini oluşturuyor. Tüm dünyanın vitrine, ekrana, sahneye dönüştüğü günümüz gösteri toplumlarındaki çürüme bu programda taptaze örneklerle kendisini her bölümle yeniliyor. Yarışmanın sonunda vaat edilen ve sanki kurtuluşlarını sembolize eden meta fetişizmi de gösterinin bir parçasına dönüşüyor, arzular da sahteleşiyor ve yarışmacılar özgün olmak adına öznelliklerini silmekte hiç sakınca görmüyorlar. Yaşamları artık bir televizyon ekranı performansına dönüşüyor dolayısıyla ‘kutsal’ evlilikleri de bu performansın malzemesi oluveriyor. Bu arada ‘Aşkım, aşkım’ diye birbirini yiyen karı kocalar galiba en çok aşkın ırzına geçiyor ve en temiz duygu ve inançları bağıra çağıra kirletiyorlar.
Paylaş