Paylaş
Televizyoncular, kamuoyunun merakını uyandıracak konu ve arzu nesnelerini gelişmiş melekeleri sayesinde araştırıyor, biliyor ve bambaşka formlarda yeniden üretiyorlar. Galiba son dönemde televizyonlarda yabancı kadın konuk bulma ve oyuncu oynatma modası var. Yabancı kadın olsun da ne olursa olsun! Bu arada yarım yamalak Türkçeleri ile ‘taşşeeakgur’ ederlerse daha seksi, sempatik ve gizemli olacakları için stüdyolarda alkış kıyameti kopsun! Feda olsun! Yabancılara karşı geliştirdiğimiz merak, ilgi ve hayranlık beraberinde şüphe, korku ve saldırı da barındırır. Barındırsın zararı yok! Sadece Taksim’de filan rastlanırsa taciz edilirler ama kötü niyetten değil, onlar çok meraklı sanıldığı için! Yani onların iyiliği ve mutluluğu için!
Sonuçta televizyonlardaki tüm programlar ya adaptasyon, ya çalmasyon ya taklit ya da olmaz böyle tesadüf ama orjinalinin aynısı. Alıntı program bulamazsak yabancı karakter arıyoruz. Örneğin dizilerde mutlaka yabancı uyruklu en az bir kadın olmalı gibi bir kural kondu galiba. Öyleyse haklılar, çünkü toplumumuza özgü yabancı kadın fantezisini bilmeyen yoktur. Bizler sanırız ki, cümle yabancı kadınlar erkeklerimize bayılıyor, ölüyor. İşte bu yüzden herhalde yabancı karakterlere dizilerde de taciz serbesttir.
Ayrıca dizilerdeki yabancı kadın karakterler de yanıp tutuşurlar yerli yapım erkeklerimiz için. Aynen toplumsal bilinçaltımızdaki yasaklı rüyalar gibi. Tüm yabancı kadınların her an ilişkiye hazır, hatta davetkar gösterilmesi de konunun diğer cephesidir ama kimin umurunda? Yapımcılar böyle imajlar oluşturma hakkını Yeşilçam Sineması’nın bilinçaltımıza ektiği hastalıklı tohumlardan alıyor olabilirler. Netice de sinemamızda yabancı uyruklular ve azınlık mensubu gayrimüslim kadınlar genellikle namussuz, sahtekar, paragöz ve ayartan karakterlerdir. Bizler onları en iyi ihtimalle görgü kuralları öğreten, duygusuz ve kötü kalpli öğretmenler olarak izledik yıllarca. Nasıl oturup kalkılacağını, çatal bıçak kullanılacağını, giyinip kuşanmayı, ağdalı konuşmayı, kırıtarak yürümeyi, durmayı, dans etmeyi öğrettiler. Bizim dünyalar iyisi, temizi, güzeli, saflar safı ve çok aşırı namuslu başrol oyuncumuz, ne kadar öğrenirse öğrensin asla özünü kaybetmez ve sonunda bütün görgü kurallarının yabancılara, yalancılara ve kötülere dair sahtekarlıklar olduğu mesajını verirdi.
Bugün dizilere yansıyan aynı bilinçaltı tıkır tıkır işliyor. Sadece Muhteşem Yüzyıl, Öyle bir Geçer Zaman ki ya da Son dizisindeki yabancı kadın karakterlere bakmanız bile yeterlidir. Yabancı ve azınlık mensubu kadınlara karşı geliştirilen hastalıklı ve sapkın tutumun, bir bakıma toplumun kendi ezilmişliğini anlamak, egemen sistemin nasıl tahakküm yolları izlediğini görmek ve dahası militarist bakış açısının izlerini takip etmek için örnekler teşkil ettiğinin farkına varalım mı? Lütfen biraz tersten izlemeyi, okumayı, düşünmeyi deneyin. Size verilen mesajların anlamlarına ve bilincinizde nasıl kodlandığına bakmaya çalışın…
Yabancı kadın yuva yıkar, acımaz. Dini, vicdanı, acıması, namusu yoktur. Sürekli aldatır ve paranı da sonuna kadar bitirir. Örneğin Caroline yabancı bir kadın olmasa bu kadar kötü, namussuz, yalancı, hırsız olabilir miydi? Küçük bir detayla bitirebiliriz... Ali Kaptan yaptığı yanlışların değil Caroline’in kurbanı olmuş gibi gösterilir, sonunda Ali Kaptan’a acırız bile! En iyisi biz susalım! Büyük üstad, değerli ozan Ankaralı Turgut ‘Alman Kızları’ adlı müthiş eserini söylesin...
Şu Almanlar bilmez hacı hocayı
On dördüne girenleri bulur kocayı
On üçüne girenleri bulur kocayı
Hiç de saymazlar ana babayı
Aşk peşine düşerler Alman kızları
Alman kızları, saçları sarı
Hiç kızları yoktur gardaş hepisi garı
Barlarda gezerler inci boncuk dizerler
Güzel delikanlıları altın gibi süzerler
Güzel delikanlıları kaş altından süzerler
Alman kızları, saçları sarı
Hiç kızları yoktur gardaş hepisi garı
Gurbetçileri beğenmezler onlar Türk diye sevmezler
Türklersiz de edemezler şu Alman kızları
Alman kızları, saçları sarı, hiç kızları yoktur gardaş hepisi garı
Paylaş