Paylaş
Çok Sevgili okur, bu hafta sanki normal bir TV yazarı gibi diziler arası trekking, rafting, reyting, skiing, reading and writing yapıyorum. Ters takla atıp düz izliyorum. Buyurun ciddiyete gelin efendim!
* Yıllardan beri televizyonun çeşitli kanallarında dolaşan ve adeta bir fon dizisi gibi devam eden ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ya geçerken rastladım. Yine Polat Alemdar’ın yüzü sargılar içindeydi. Yüzünü kaybetti mi yoksa yerine başka oyuncu mu gelecek soruları akla düştü hemen! Ancak unutulmamalıdır ki, kaçıncı kez Polat şehit oldu, gazi oldu, kahraman oldu, mafya oldu ve hiçbir şey olmadı. Çünkü kendisi stratejik deha ve taktik uzmanı olarak sonunu düşünmediği için sonu gelmez entrikayı çözmeye devam edecektir. İçerdiği şiddet, akıl almaz entrika ve ilişkiler ağını ise izleyenlerin gözünden görmeye çalışınca her şey farklı bir anlam kazanıyor.
Bakın bir Kurtlar Vadisi hayranı ne diyor; " Biz; yerine göre “efendi” de oluruz, “nazik” de!.. Hak edene “kabalık” yapmaktan da çekinmeyiz. Ama; “lüüp-men”lerin cirit attığı, gariban halkın kanını emdiği, iliklerini sömürdüğü ve yetim hakkı yiyip domuzlar gibi semirdiği bir ülkede, gerekirse “kabadayı” da oluruz! ''
* Şefkat Tepe adlı dizi bir kesimin milli duygularını okşayarak ve yine memleket sorunlarına dizi üzerinden dev aynası tutarak çözüm üretmeye çalışan yapımlardan biri daha. Güncel gelişmelerden rahatsızlık duyan ve etkin bir katkıda bulunamayan izleyici, dizi yoluyla tatmin ediliyor, rahatlatılıyor ve tabii böyle olunca bolca reyting alıyor. Tam otomatik silahlarla dırşın dırşıncılık oynanıyor hissi veren ve doğu şivesiyle ilgisi olmayan ancak yeni bir aksan geliştiren yapımcılar ciddi ciddi fantastik bir iş çıkarmışlar. Dizinin Kürt karakterlerinin her birinin tuhaf, çirkin, vahşi, pis ve ilkel gösterilmesi ise neye ve kime hizmet ediyor anlaşılır gibi değil. Dizi de öyle operasyonlar yapılıp teröriste dünya dar ediliyor ki izleyici kahramanlığıyla gurur duyuyor. Bununla da yetinilmiyor ve akla mantığa sığmaz dini mucizelerle inançlı izleyicinin ağzına bal çalınıyor. Kısacası gayet ırkçı bir yaklaşımla ve bolca inanç sosuyla hazırlanan dizi sağduyunun tüm sınırlarını zorluyor ve toplumun sinir uçlarını taciz ederek başarılı oluyor.
* Muhteşem Yüzyıl tarihi bir dizi mi yoksa gece yarısı izlenen korku filmlerinden biri mi, artık karar vermek çok zor. Hatta yakında sarayda vampirler, hayaletler, hortlaklar, inler, cinler, periler ve gulyabaniler bile çıkabilir duygusu ve korkusu arttıkça artıyor. O sarayın koridorlarında dolaşmaya yürek gerek! Kimin kimi tenhada kıstıracağı, bastıracağı, tartaklayacağı, zehirleyeceği veya direkt şişleyeceği belli değil. Kesinlikle Kurtlar Vadisi Pusu daha huzurlu ve daha sakin.
* Seksenler’e nur yağmaya devam ediyor. Çünkü sadece kendi geçmişini özleyenler bile diziyi izliyorlar. Mekanlar, mobilyalar, kasetçi, pastane, bakkal ve sokak oyunları gibi günlük hayatın rutinleri doğru müzik, kostüm ve oyuncularla birleşince çok dahiyane gelişmeler, şok olaylar ve heyecanlı sahneler olmasa da dizi tıkır tıkır ilerliyor ve reytingleri yükseliyor. İşte bu yüzden yapımcılara duyurulur, yabancı dizilerden uyarlamalar yapmak yerine kendi topraklarının meselelerini kazımakta ve kaşımakta fayda olabilir.
* Karadayı ise heyecanı ve merakı körüklemek için biraz abarttı sanki. Kısa sürede seyirciyi kendine bağlayan ve kemik bir kitle oluşturan dizi, son bölümlerinde maksat hem aksiyon olsun hem de dram olsun ve seyirci bolca ağlasın derken gerçekçilikten ve dizinin kendi dünyasından kopma tehlikesine düşüyor. Abartıyı abartmamakta fayda var. Bir de küçük çocuklara acıklı, içli, uzun ve bilmiş konuşmalar yaptırılması kolaylığından vazgeçilse çok iyi olur.
* Beni Böyle Sev adlı dizinin hızı, konusu, diyalogları ve karakterleri 1980’lerin arabesk filmlerine benziyor. Zengin oğlan fakir kız aşkını onaylamayan zengin aile ve çok iyi kalpli fakir insanlar karşı karşıya ve arkadan bolca arabesk, özellikle de Orhan Gencebay şarkıları giriyor. Hatta müzik çıkartılsa dizi güm diye yere düşebilir, neredeyse konuşma hiç yok. Genellikle uzun uzun bakışma var, zaten konuşmaya da gerek yok. Nasıl olsa mesele ortada! Çocuklar okulunu bitirip sonra evlensinler diye düşünen yok, vurgu sürekli olarak zengin fakir farkında. Senaryosuz bir dizi denilebilir ya da müzikli fotoroman olarak da adlandırılabilir. Ancak işin güzel yanı ise senaryo yazmak ve TRT’ye satmak gibi niyetleri olan herkes için çok ümit vaat ediyor.
Paylaş