Paylaş
Sevgili izler-okurum yazıyı sonuna kadar okumadan bırakırsan seni negatif olumlarım, şimdi okumaya başlayabilirsin… Birçok iletişim kuramcısı başta televizyonu ve diğer kitle iletişim araçlarını siyasal iktidarın mevcudiyetini devam ettirmek ve toplumsal “rıza”yı sağlamak için kullandığından bahseder. Vallahi ben Kimesoka Eyaleti’nde aldığım 2.5 saatlik köklü eğitimim sırasında böyle bir bilgiye hiç rastlamadım. Aklıma gelmişken hemen olumlayalım; ‘Televizyonun üzerimde oluşturduğu hegemonyanın yeniden üretimini, televizyonla düşüp kalkmayı, coşup sakinleşmeyi, ağlamayı, gülmeyi, bağırmayı ve bir ergen gibi küsüp kanal değiştirip geri dönmeyi ve kumandayla oynamayı seviyorum. En önemlisi kendime bayılıyorum.’
Allah size akıl vermiş, televizyonun her dediğini yapmayın diyenlere kulak asmamanız, onlara ters ters, dik dik ve uzun uzun bakmanızı öneriyorum. Televizyon uçurumdan, boğaz köprüsünden, gökdelenin tepesinden atlar mısın diye sorarsa ‘ben buradan atlarım’ diye haykırın. Söz, ölürseniz medya mensupları cenazenizi ana haber bültenlerine taşıyacak ve cesediniz meşhur olacaktır. Hatta halkın hiç kullanmadığı ancak meşhur ölülerin arkasından söylenen ‘ışıklar içinde yatsın’ cümlesi sıkça tekrarlanacaktır. Daha ne olsun? Anında olumlayalım; Kendimi öldüğüm ve olduğum gibi seviyor, onaylıyor, atladığım için kendime teşekkürü borç biliyor ve bütün günahlarımı affediyorum. Allah benim iyiliğimi versin e mi?
Allah Ali Ağaoğlu ve Sinan Çetin’in de iyiliğini versin ama bizden uzakta! Türkiye böyle uçsuz bucaksız sonradan görme bir patrona daha önce rastlamamıştı. İkisini de negatif olumlayarak gittikleri yer neresiyse orada ve bizden uzakta kalmalarını yüce gönlümle temenni ediyorum. Daha önce ulu önder Ali Ağaoğlu’nun at sırtında koşturduğunu izlemiştik, şimdi mafyöz adamlarıyla reklamcısını kaçırırken gaza basıyor. Oğlunun kendisinden habersiz aldığı sürat teknesini kameralar önünde parçalarken de görmüştük. Binek araçlar gösteri toplumun da sahibine üçüncü bir deri gibi yapışarak güç, iktidar, dinamizm ve yüksek libido gibi değerler atfederler. Dolayısıyla arabayı kullananın Ağaoğlu olması gayet anlaşılırdır. Ata o biner, arabayı da o sürer, gingerıyla o gezer, sürat motorunu da o parçalatarak gücünün ne kadar zirvede olduğunu gözümüze sokar. Binek araçlar, yapay organlar gibi sahibinin imajına erkek cinselliği, hakimiyet ve güç transfer ederler. Tüketim kültürü bir yandan tektipleştirirken, diğer yandan bireyi otomasyonlaştırarak kişileri de metalaştırır. Ali Ağaoğlu vukuatlarının arkasındaki yüksek kültür motivasyonunu bir ölçüde anlasak da Sinan Çetin’in kendini metalaştırmasına ne demeli, bilemedik doğrusu! Patronun kendinden emin bir şekilde meydan okuması ve arkada güneş gözlükleriyle yönetmene eşlik edilmesi hem kendilerini hem de izleyenleri adeta taciz ediyor ve gözdağı veriyor. Ben size söylemiştim ve bakın görün nasıl da istediğimi yaptım dercesine, kendisine karşı gelen herkesi adamlarıyla alıp marifetlerini göstermesi utanç vermiyor mu sizce de? Tek tesellimiz bu tarz adamları 10 yıldır bitiren Kurtlar Vadisi olabilir. Kurtlar vadisi 10. yılını kutlayan kebap salonu gibi ‘10.yıl’ ibaresini sağ üst köşeye boşuna yerleştirmedi herhalde. Bu dizi ne ağa oğulları, bey çocukları ve paşa torunlarını bitirdi, belki bunu da bitirir umudu henüz tükenmemiştir. Seyircinin de Ağaoğlu gücü ve hakimiyeti karşısında sadece büyük ve egemen bütünün bir parçası olması gerekliliği mesajı, Sinan Çetin üzerinden bilinçaltı haritalarına sızdırılır. Ağaoğlu’nun bitmiş inşaat bahçesinde kafasına taktığı sarı baret reklamın sonuna adeta tüy diker.
Bir diğer tüy dikilesice konu da dizilerdeki kadın ayakkabılarıdır. İntikam, Merhamet, Karagül, Kuzey Güney vb dizilerde evin içinde giydikleri 10 santim platform üzerine 50 santim topuklu ayakkabılı kadınların çabalarını cömertçe olumluyorum. Çünkü onlar sadece oyunculuk değil cambazlıkta yapıyorlar. Kıyafetlere eşlik eden mekanlar genellikle yalılar, villalar, konaklar, plazalar, rezidanslar hepsi havuzlu, göletli evler oluyor. Yapımlarda ki şaşaa seyirciyi bağlasın diye abarttıkça abartıyorlar. Baudrillard’a göre gösterge isteyen insanlara mesaj verilmeye çalışılmaktadır. Oysa onlar, içinde bir gösteri olması koşuluyla tüm içeriklere tapmaktadırlar. Baudrillard çok haklı değil mi? Gösteri yoksa içeriğin kodlarıyla uğraşacak bir seyirci de yok artık! Yani hiç gereği yokken kadın oyuncu yalısının içinde şöyle bir salınıp boydan boya yürüyünce seyirci de hayaller aleminde göz kamaştırıcı bu yürüyüşe eşlik ediyor.
Evet sevgili okur topuklularımı giyip, kaskımı takıp, gingerıma atlayıp arabama binerek yazıdan çıkıyor ve hepinize bol olumlu kanallar ve programlar diliyorum. Siz de yavaşça dağılabilirsiniz ama önce bir stüdyo dolusu karşılıklı alkışlar, çığlıklar, sevgiler, saygılar, teşekkürler!
Paylaş