Paylaş
Televizyonda öne çıkan konularla ilgili haftalık notlar tutuyorum ancak ne yazık ki genellikle bu notları hiç kullanamıyorum çünkü hep bomba gelişmeler oluyor. Bomba gelişmeler gelişemeden sönüyor ve hep daha acayip bir şey oluyor. Şöyle bilgi birikimimi kullanıp Tayfun Atay Hoca’nın izinde analizler yapmaya özeniyorum ama yine hafta dayanmıyor, yetmiyor. Elit organizasyonların vitrinlerinde oynayan bu ekol kadınların dilleri ve kelime oyunlarındaki nüanslarda uçurumlara düşen bir izleyici olarak iki kelam edeyim ve birkaç kod çözmeye yelteneyim diyorum. Olmuyor ve vallahi hafta yetmiyor! Piyonların zaman zaman vezire dönüşmesi ve bazen aniden piyonluğa düşürülmesinin sonucunda medya mensubu ikonların agresyonuna ayna tutmaya niyetleniyorum ve kesinlikle gün içinde gündem demode oluyor. Neyse bu eski bir klişedir zaten; ülkemizin hızlı değişen iklimine kalem dayanmaz, akıl yetmez ve en yakından takip edenin bile hepsini görecek gözü ve gönlü kalmaz. Yine öyle oldu; biten, erken giden ve yeni gelen dizileri filan yazacaktım ki Bülent Ersoy birbiriyle çatışan tüm kodları tek vücuda ve bir stüdyoya sığdırdı.
Son derece tartışmalı bir konu olan türban meselesinin dini değeri olan bir günde trans bir birey tarafından kullanılması ve kullandırılması ne anlama geliyor gibi içinden çıkılması zor bir kuyuya düştük. Hep beraber bir çukura düştük veya tüm ülke çukurlaştı veya düzlüğe çıktık ama bir bilinmez de olduğumuz kesin gibi. Kimsenin cinsiyetiyle dini inançlarını sorgulamak kimsenin hakkı ve harcı olamaz şüphesiz. Ancak günün anlam ve önemine göre boyanıp giyinerek her kılığa girilmesi inanca mı inançsızlığa mı işarettir ya da çok daha kapsamlı bir sorgulamanın zamanı çoktan hayatımıza girmiş midir?
Konu ülkenin en iyi ve güçlü seslerinden birinin magazinel reyting başarısı değil! Zamanında televizyon kamusal alan mıdır değil midir, kamusal alanda türbanlı kadınlar olabilir mi, olmalı mı, olmamalı mı gibi yerlerden çoktan geçti. Zaten geçmeliydi de! Bence ülke kültürü neyse televizyonda bir ayna gibi kendi suretlerini yansıtmalı. Kimseyi inkar etmemeli ve biz kendini inkardan ölmek üzereydik zaman zaman! Ama altı kaval üstü şişhane kılık kıyafetler ve daldan dala program içeriğiyle kafalar karıncalaşmış, algılar karlanmaştır bu kez. Ekrandaki net görüntü seyircinin kafasında bir türlü netleşememiştir.
Konu trans bir şarkıcının türban takması ya da türbana tüy takması değildir, ya da türbanlı bir kıyafetle örtüşmeyen fosforlu tüm diğer detaylar da değildir. Kaldı ki bunlar da usulünce tartışılabilir ne de olsa türban tartışmasına alışığız ve hiç değilse ilk kez meseleye başka pencereler açılmış olur.
Bence asıl mesele artık türbanın herhangi bir aksesuara dönüşüm sürecinin Bülent Ersoy’un dillere destan programı sayesinde başlamış olmasıdır. Türbanın televizyondaki ideolojik temsil alanıyla ilgili değerler bu program vesilesiyle iyice bir silkelenmiştir. Herkes takabilir, her takan siyaseten bir görüş içinde hareket etmek zorunda değildir. Belki de geleneksel başörtüsü, tülbent vs gibi bir değişim, dönüşüm söz konusudur, olabilir yani.
Kamusal alan olarak televizyon yıllarca cumhuriyetin ilkeleri rotasında yayın yaparken kimi zaman ve hatta çoğu zaman halkın inanç ve tercihleri görünür kılınmamıştır. Öyle ki bir zamanlar televizyonda görünür olması yasaklı Bülent Ersoy yine yasaklı bir kılık olan türbanla ekranlarda görününce seyircinin dili tutulmuş, eli ayağı boşalmış, dizleri titremiş ve ağzı bir karış açık kalmışsa normaldir. Halk hepsini bir arada ilk kez görmüştür. Son yıllarda giderek artan televizyon kaynaklı dinsel siyasetin geldiği nokta adeta resmedilmiş, özetlenmiş ve görsellerle somutlaştırılmıştır bir bakıma. Sadece basit ve herhangi bir şov programı olan bir yayında konuk şarkıcı Umut Zen de Fethullah Gülen'in şiirinden bestelenen Hüzünlü Gurbet adlı şarkıyı seslendirince, semazenler, ilahiler, şarkılar ve türküler bir arada sunulunca ani ve ağır yüklemeyle halk yıkıldı, dağıldı ve toplu bir akıl tutulması yaşandı elbette. Çünkü Bülent Ersoy aslında sadece bir kesime ait medya da tanımlanan görünürlüğü ana akım bir televizyonda üstelik kendi yorumuyla canlandırmış hem toplumun bir merkezi olduğu fikrini aşmış hem de insanların bu merkeze girmelerini sağlamıştır. Kendisi bir günlüğüne tesettüre girince tesettür felsefesi bir ömür tartışılmaya değer sorgulamalara girmiştir galiba. Pek çok farklı yayın ve kanalla dinsel siyasete özel bir kapı açan günümüz televizyonu Bülent Ersoy Show’la gerçekten yepyeni ve çok değerli sorulara işaret etmektedir. Değişen dönüşen toplumun tutarsız izdüşümleri şaşırtmış olabilir ancak üzerinde uzunca düşünülmeyi de gerekli kılmaktadır.
Paylaş