Paylaş
Çerkezköy’ün bir iyi kalpli, mert ağası bir de kötü kalpli kaypak ağası vardır ve alakaya çay demlenecek önce rüyalarda sonra bölüm sonunda ortalıkta dans eden bir çift ayakkabı… Böyle bir bileşim daha görülmemişti; iyi ağa, kötü ağa ve dans eden bir çift ayakkabı üçü aynı pakette!
Dalga geçmiyorum, ciddiyim zaten dizi de çok ciddi bu konuda! Yerli yersiz, gece gündüz, olur olmaz dans ediyorlar ve tabii kamera en çok esas oğlanın ayakkabıları etrafında dört dönüyor. Kameraman da ne yapsın ayaklarda bir numara göremeyince fır dönüyor, yükseliyor alçalıyor ve asıl dansı muhtemelen kameraman yapıyor ama göremiyoruz. Ağlatan Dans bir an önce dans kafasından çıkarsa çok iyi olur, zira bu gidişle bir dahaki sefer o ayaklara, hele de ayakkabılara kurşun sıkılır. Müzikte nasıl havayı bayan cinsten seçildiyse artık ayakkabılarla uyum gösteriyor ama seyirciyi garip bir sıkıntının ortasında alıkoyuyor.
Zengin köy sahibi ağaların çocukları elbette şehirle bağlantılı yaşıyorlar, eğitimleri en az Harvard ayarında olduğu duygusunu veriyorlar, normal olarak asiler ama ailelerine bağlılar ve aynı zamanda çok aşırı dürüstler. 10 parmağında bin marifetli bu modern asilerin biri esas kız, diğeri de esas oğlan olunca ağalar arası çatışma zeminde doğacak aşkın ilk dansları sinirden ağlatıyor gerçekten. Ancak zenginler kulübünün zevkleri ne yazık ki ağlatmakla kalmıyor hıçkırıklara boğuyor. Çünkü üzerlerinde takım elbiseler, boyunlarında kravatlar ve ipek mendillerle Ağalar ha bire şişelere nişan alıyor ve tabii ki sektirmeden vuruyorlar. Ah diyor insan acaba olay nerede geçiyor ve var mı böyle bir köy? Fransız şato bahçelerini andıran peyzajlar da doğallıkla zerre alakası olmayan bir uzam ve içinde dolanan güzel kızlar ve çok acayip kıyafetler… Görsel açıdan albenisi olsun, fiyakalı dursun, gören bir daha baksın, bakan kör olsa unutamasın diye her çeşit, her dönem ve her renk konulmuş. Ağlatan Dans ekibi aslında üşenmeyip bir daha kılık kıyafet devrimi yapmışlar ve seçme özgürlüğünü alabildiğine genişletmişler. Konu, yer ve zaman konusunda karakterlere sonsuz uyumsuzluk hakkı vererek her şeyin hiçbir şeyle uyuşmamasını başarıyla sağlamışlar.
Dahası seyirciye ağalar çatışması için neden bile vermişler; su savaşı yapıyorlar! Yani dizinin dans eden ayakkabılarının (aslında dans edemeyen ayakkabılarının) bir de öyküsü var cidden ama karakterler pek ciddiye almıyorlar nedense. Dahası köyde su sıkıntısına neden olan ağalar çatışmasının ortasında bir de fuları boynunda evde sanatçı takılan dünyalar güzeli kızı var ve bu esas kız sadece güzel değil, akıllı, atak, cesur ve durup dururken evde çok modern takılıyor. Ne demekse?
Şöyle ki ev halkı eve gelen görücüleri sürekli kovmasını ima ederlerken kızlarının modernliğine işaret ediyorlar, zaten güzel kız da ‘bu çağ da böyle şeyler olmaz’ diyor ha bire... Ne demekse? Sanki bu çağda insanlar evlenmiyor gibi davranıyor esas kız! (Yani kızımız çağın o kadar ilerisindedir.) Esas kız ata biniyor, resim yapıyor, silahla atış yapıyor ve esas oğlanın arabasının üzerinden atla uçarak geçiyor. Dizi de böylesi fantastik sahnelerin olağan olduğu duygusu yaratılıyor. Yani kızın uçan atı var ve normal olarak uçuyor ama aniden karşısına çıkıldığı için sinirleniyor. Tabii esas kız ve esas oğlan kavga ediyorlar ve büyük aşk nefretle başlıyor. İkisi de atlatılan kazadan sonra birbirlerinden özür bekliyorlar ama uçan kız esas oğlana silah çekerek acayiplikte sınır tanımadığını ispatlıyor. Yani bu kadar acayip olay fantastik dizilerde yokken ‘Ağlatan Dans’ın aksiyonları nedense gayet yumuşak ve heyecansız geçiyor. Çünkü kompozisyon, odak noktaları, devamlılık, senaryo içeriğiyle çelişen diyaloglardaki sıradan tonlamalar işlerin o kadar da ters olmadığını söylüyor. Sanki dizi kendi kendini yalanlıyor veya kendisiyle büyük ciddiyetle dalga geçiyor gibi! Zaten araya ha bire dans edemeyen berbat ayakkabılar girdikçe atlar uçsa da etkilemiyor. Mesela uçan kız silah çekiyor ama pek de sinirli gibi durmuyor, bağırmıyor çağırmıyor. Sanki öylesine silah çekiyor gibi ve zaten müzik bir uyuşuk ve temposuz ki vursa da vurmasa da seyircinin takacak motivasyonu kalmıyor.
Bir de Çerkez kızı almak, Çerkez damat bulmak takıntısı var ki insanın kalkıp Çerkez Açılımı yapasına ramak kalıyor, Allah korusun!
Paylaş